Yuvanın sağlığı için istişare önemli

Anne-babanın sürekli "Benim dediğim olsun." demek yerine tüm fertlerin görüşünü alarak ortak akıl oluşturması, yuvanın sağlığı için hayatî önem taşıyor

Mehmet Bey, maçları daha iyi seyredebilmek için son model dev ekran bir televizyon alıp eve geliyor. Onun bu alışverişinden hanımı habersiz. Çünkü Mehmet Bey, eşine danışma ihtiyacı hissetmiyor. Merve Hanım beyine sormadan annesine akşam yemeği için söz veriyor. Selim Bey, evin müsait olup olmadığına bakmadan arkadaşlarını eve davet ediyor. Gülsüm teyze, 40 yıllık eşinden gizli saklı kızına para gönderiyor. Muhsin amca, hanımına danışmadan sürüye 7 koyun daha alıyor. Bu şahısların ortak paydasının ne olduğunu sorsak fazla kafa yormanıza gerek yok değil mi? Zira cevap belli: Figüranlarımız, eşleriyle istişare etmiyor, dahası "Her meseleyi eşime danışmak zorunda mıyım?" şeklinde düşünüyor. Fakat eve alınacak bir eşyadan tutun da çağrılacak misafire kadar her konuda hayatı paylaştığımız kişilerle meşveret etmek gerekiyor. Zaten birbirine danışma hali esas değilse evlilikler erozyona uğruyor, bir süre sonra en basit sorunlarda bile çiftlerin aklına boşanma geliyor. Bu da ailenin kontrol mekanizmalarının zayıflamış olduğunu gösteriyor ki istişare bu mekanizmanın asıl güç kaynağını teşkil ediyor.

Aile hayatı üzerine pek çok kitap kaleme alan eğitimci yazar Vehbi Vakkasoğlu, ailelere her konuda istişare yapmalarını tavsiye ediyor. Zira karşılıklı fikir teatisi, insana verilen değerin bir göstergesi. Kaldı ki Allah dahi insanı yaratırken melekleriyle istişare ediyor. Mevlaâ-yı Müteâl, "Yeryüzünde emirlerimi yerine getirip varlıklar üzerinde tasarrufta bulunacak bir halife yaratacağım!" buyurduğunda melekler, "Yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Hâlbuki biz Seni hamd ile tesbih eder, Seni her türlü noksandan yüce tutarız!" der. Rahman, görüş bildiren melekleri kınamaz, itham etmez. İtirazlarına açık bir beyanla, insanı yaratma muradındaki hikmeti bildirir. Bedîüzzaman Said Nursî, bu ayeti 'İşârâtü'l-İ'câz' adlı eserinde tefsir ederken Allah'ın insanlara müşavere üslubunu benimsetmek istediğini anlatır. Melekleriyle istişarede bulunan Allah, Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde olduğu gibi Allah Resûlü'ne Al-i İmran Sûresi'nde de "İşlerinde onlarla istişare et." buyurarak meşvereti emreder.

İstişare etmeyi hayatın bir parçası yapmak aynı zamanda, Peygamberimiz'in sünnetine de uymak demek oluyor. Ete Kemiğe Bürünmüş Kur'an olan Efendimiz'in ilk vahiyden sonra gördüklerini Hz. Hatice Validemiz'e açması, onun görüşüne başvurması, gece ibadet etmek için Hz. Ayşe'den müsaade istemesi, Hudeybiye Sulhu sırasında zevcesi Ümmü Seleme'nin tavsiyesine uyması ya da ifk (iftira) hadisesinde Hz. Ayşe hakkında tahkikat açması ve Hz. Ali'den tutun da Hz. Ayşe'nin cariyesi Berire'ye kadar birçok insanın düşüncesini alması istişarenin sünnetteki fiilî örneklerinden sadece birkaçı.

Yazar Vakkasoğlu, meşveret emrinin aile hayatının bütününe tatbik edilmesi gerektiği görüşünde. Zira istişare yapan ailelerde tüm akıllar istifadeye yarar görüldüğünden evde huzur hâkim oluyor. Anne-baba ve çocukların birbirinin düşüncelerine önem vermesi, saygı duyması, sorunlara çözüm odaklı yaklaşması yuvanın temelini sağlamlaştırıyor. Hz. Ali (ra), "7 yaşına kadar çocuğunuzla oynayın, 15 yaşına kadar arkadaşlık ediniz, 15'inden sonra da istişare ediniz." diyerek ailede istişare meclisinin sadece anne-babadan ibaret olmadığını ortaya koyuyor. Ayrıca kimse kendi aklına güvenmediği için şahsi menfaatlerden arınmış ve mütevazı bir tavır ortaya çıkıyor.

Vakkasoğlu'na göre meşveretsiz hareket etmek, ailenin bütünlüğünü bozuyor. Eşler tek ruh olarak yaşarsa mutluluk yakalanıyor. Biri, herkes adına kararlar alıp müşavereden uzak bir hayat sürdüğünde aileyi teke indirmiş oluyor. Bu da çeşitli sorunlara yol açıyor.

Tabii eşe danışma konusunda, tıpkı anne-babaya itaat meselesinde olduğu gibi bazı istisnai durumlar da söz konusu. Zira "Allah'a isyan olan yerde kula itaat olmaz." hadisi bu istisnaları açıklıyor. Allah'ın emirlerine ve Efendimiz'in sünnetine aykırı bir konuda ısrar varsa istişareden ziyade dinin çizdiği çerçeveye uymak gerekiyor.

'AİLE REİSİ'NİN HER DEDİĞİ OLMAZ!

Bir yerde istişare yapılacaksa orda bir danışma makamı da olmalı değil mi? Peki, aile ortamında bu makam baba mı olmalı, anne mi? Yoksa her ay birisi mi bu görevi devralmalı?

Evlilik ve iletişim uzmanı İnci Yeşilyurt, aile reisi kavramının hukuken varlığını kaybettiğini hatırlatıyor. Malumunuz yeni Medeni Kanun ile "Aile reisi kocadır." ibaresi değiştirilerek "Evlilik birliğini eşler beraber yönetirler." ibaresi getirildi. Ancak kökenini dinden alan geleneksel anlayışımız itibarıyla aile reisi deyince akla ilk 'baba' geliyor. İslâm'da da öncelikli sorumluluk erkeğin üzerinde. Allah, "Allah'ın bazısını bazısına üstün kılma ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler kadınlar üzerinde sorumlu-gözeticidir. (Nisa, 4/34)" ayetiyle onu reis tayin ediyor.

Yeşilyurt'un tabiriyle aile reisliği kişiye özgürlük değil, temsil ve sorumluluk yüklüyor. Bu noktada aile reisinin "İstediğim kararı alırım. Herkes buna uymak zorunda." yaklaşımı içinde olmayıp ev ahalisinin istek ve beklentilerine önem veren, çözüm üretme yolunda onların görüşlerine de başvuran bir tavra sahip olması gerekiyor. Ailede darbe olmayacağına göre diktatör de olamaz. Kaldı ki meşveret kabiliyeti olan ailelerin mutluluğu diğer ailelere göre daha fazla. Çünkü aile bireyleri fikirlerine önem verildiğini hissettiklerinde kendini güvende hissediyor, hayatın diğer alanlarında karşısına çıkan sorunlara da çözüm odaklı yaklaşmayı öğreniyor. Ortak karara teslimiyet kolaylaşıyor. En önemlisi aile bireylerinin değersiz hissetmesini engelliyor.

"Eşim bana hiç sormaz. Benim düşüncemin zaten önemi yok" şikâyetleri ise o ailede ciddi bir yönetim sıkıntısı olduğunu ortaya koyuyor. Yeşilyurt'a göre aile reisi, sormaktan, danışmaktan, kararları ortaklaşa almaktan korkan değil, istişare kabiliyeti ile kendine duyduğu güveni ailesine yansıtabilen ve bu yüzden saygıda kusur edilmemesi gerekilen kişinin ta kendisi. Her şeyi kendi kendine halleden bir aile reisine alışanlar ise bir açıdan risk altında. Zira sevk ve idareyi üstlenen kişinin ani vefatı karşısında, o güne kadar hiçbir problemin çözümüne katkısı olmamış, problemleri hep ailenin diğer bireyi tarafından çözülmüş kişi, adeta 'sudan çıkmış balığa' dönüyor. Bu durum evin faturalarını halletmeye çalışan kadınların "Ah eşim sağken hep bu işleri kendi hallederdi. Ben şimdi nasıl üstesinden geleceğim bu işlerin?" yakınmasında bile kendisini gösteriyor. Aslında bu serzeniş geçmişte yapılmayan istişarelerin eksikliğini ve sorumluluk paylaşımındaki dengesizliği yansıtıyor.

Özellikle çiftlerden sadece birinin çalıştığı ailelerde maddi harcamalar konusunda da sorun yaşanıyor. Çalışmayan aile bireyleri, para kazananların yanında kendilerini güvensiz ve her an terk edilebilir hissettiklerinden ona içten içe kızıyor. Bu kızgınlık, aşırı harcama isteği veya ailenin ihtiyaçlarına karşı duyarsız olmayı beraberinde getiriyor. Ve nihayetinde 'mutsuzluk' kapıyı çalıyor. Hâlbuki ailenin bir ferdi, tüm ihtiyaçları karşılamak için canını dişine takıp çalışsa dahi bu, parayı harcama konusunda tek yetkili olduğu anlamına gelmiyor. İki tarafın da kendini iyi hissetmesi için bütçeyi çiftlerin birlikte planlaması lazım. Erkeğin ve kadının çalıştığı ailelerde de maddi konularda istişare yapılmayabiliyor. "Sen kirayı öde, ben faturaları yatırayım." gibi yaklaşımlar ev arkadaşlığına benziyor. Evlilik ise hayat yolunda birlikte yürüme başarısını gösterme anlamını taşıyor ve bu yolda yürürken gidilecek güzergâha beraber karar vermek gerekiyor.

Aynı zamanda Aile Yaşamını Koruma Derneği başkanı da olan İnci Yeşilyurt, istişare etmekle onay almanın birbirine karıştırılmaması gerektiğini vurguluyor. Ona göre istişare, 'Akıl akıldan üstündür.' niyetiyle fikir alma yolunda kullanılmalı ki amaca ulaşılsın. Üstelik kararlarımız sadece 'onay alma' şekline dönüşürse farza ve sünnete uymanın feyzinden faydalanamayız değil mi? Örneğin Gönüller Sultanı, Uhud Savaşı'nda Medine'de kalıp müdafaa harbi yapmak gerektiğini savunur. Fakat ashabıyla yaptığı istişarede Medine'nin dışına çıkılarak taarruz harbi yapılmasına karar verilir. Allah Resulü, kendi fikrini dayatmak yerine meşveretin sonucuna uyar, sonuç ise malum. Hiç şüphesiz Nebiler Serveri bu şartlarda bile meşverete uyarak bizlere büyük bir ders verir.

DÖNÜŞÜMLÜ AİLE MECLİSİ

İster aile, isterse devlet mekanizması olsun ortak hareket edilmesi gerekilen her yerde bir yöneticiye de ihtiyaç olduğu yadsınamaz. Dolayısıyla bir yönetici eşliğinde ve ortak akılla sorunlara çözüm üretmek gerekiyor. Eğitimci yazar Vehbi Vakkasoğlu ailelere, meclis kurmalarını öneriyor. Nitekim bu aile meclisi, demokrasi ortamını beraberinde getiriyor. Aile meclisinde, görüşmeleri karara bağlayan makamın her zaman baba olması gerekmiyor. Mesela istişareyi bir ay baba yönetiyorsa, diğer ay anne yönetebilir. Hatta evin diğer bireyleri de bu ortamı idare edebilir. Hem böylece idare sorumluluğunun ne demek olduğunu öğrenmiş hem de yönetene uymanın gerekliliğini kavramış olur. Ama mühim olan istişareden çıkan karara uymak. Tabii verilen karara itaat edildikten sonra "Ben demiştim, benim dediğim doğru." havalarına girmemek icap ediyor. Şahsiyeti küçülten, kişiyi rencide eden ya da aklının üstünlüğü konusunda gereksiz iddiaya girenler istişarenin feyzini ve bereketini kaçırıyor. Meşveret sonrasında "İstişarenin dediği olmuştur." deyip sen-ben meselesini ortadan kaldırmak lazım ki farklı fikirlere kapı aralayan gönüllere kilit vurmayalım.

Vakkasoğlu, çekirdek ailelerde birbirine danışmanın bir nebze daha kolay olduğunu geniş ailelerde ise işin renginin değiştiğini düşünüyor. Nitekim büyükler, 'Bizim tecrübemiz, fikrimiz varken istişare de nereden çıktı?' algısına kapılabiliyor. Bilhassa babalar, "Ben babayım, söz ağzımdan bir kere çıkar." deyip istişare yollarını tıkayabiliyor. Bu durumda onlara "Of" demeden, saygıdan taviz vermeden, münakaşa etmeden ikna yoluna gitmek gerekiyor. Hiç şüphesiz ikna ederken meşveretin dindeki yerine dikkat çekmek, İslamî argümanları kullanmak etkili bir yol. Tabii anne-babaların da kendi kararında diretmek yerine ortak akla başvurması gerekiyor. Böylece evlatlarını da asiliğe itmemiş oluyorlar.

İstişare için sabit bir gün ve saat belirlemek en güzeli elbette. Belirtilen saatte televizyonu, bilgisayarı kapatıp sıcak çaylar eşliğinde bir iki sayfa kitap okumak, Allah kelamı konuşmak, sonra halledilmesi gereken konuları bir bir açmak ve hep birlikte çözüm üretmek o yuvayı bereketlendirmez mi? Hepsinden önemlisi ev alışverişlerinden tutun da evdeki duvarları karalayan çocuğunuza vereceğiniz cezaya kadar her şeye ailecek karar vermek Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) kutlu hanelerinden yuvalarımıza nefhalar getirmez mi?

Yeni Bahar

Güncel Haberleri