Mısırlı ünlü yazar Fehmi Huveydi’nin ‘Farklı bir yılda yeni Arap dünyası’ başlıklı yazısı bana manidar geldi ve yukarıdaki başlığı ilham etti. Bediüzzaman’ın tabiriyle feveran diyebileceğimiz 2011 yılındaki olaylar dizisine veya kümesine kendi tabiriyle ‘infilak (inficar) yılı’ demektedir. 2011 yılının bir nevi infilak ve patlama yılı olduğuna değinen Fehmi Huveydi, 2012 yılının da sınanma ve imtihan yılı olacağını öngörmektedir. Dolayısıyla dikkatli olmaya çağırıyor ve devrimlerin kazanımı üzerine titrememizi öğütlemektedir. Devrimin Mısır özelinde başarılı olmasıyla genelde de başarılı olacağını öngörmektedir. Devrimin merkezini de Mısır olarak tasavvur etmektedir.
Bu ifade bir nevi doğru gibi gözükse de bana göre Türkiye ile ortak kaderinden dolayı devrimin merkez üssü şüphesiz Suriye’dir. Suriye devrimin yumağıdır ve bu yumağı çözecek olan anahtar ise Türkiye’dir. 2011 yılının Müslümanları yeniden tarihin kapısına taşıdığını ve lakin bunu henüz başlangıç safhası olarak görmek gerektiğini ifade etmektedir. Elbette haklıdır. Fehmi Huveydi, 2011 olaylarının Arap Baharı deyiminden daha büyük manalar çağrıştırdığını ve daha büyük kapsamda olduğunu savunmaktadır. Cengiz Aytmatov’un ifadesiyle bu olaylar zinciri karşısında ‘Gün Olur Asra Bedel’ veya 'Gün Olur Yüzyıl Olur’ demek gerekmektedir. Ya da tersiyle bir asır ve yüzyıl bir yıl içine dürülebilir. İmam Ali’nin ifadesiyle bütün kainatın insanda dürülmesi gibi. Şeyh Galip bunu başka bir kalıpta şöyle ifade etmiştir: Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen. Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin. Tarihin ve asırların dürüldüğü yıllar olur. Ömer Bin Abdulaziz’in iki yıllık devresinin bereketinin yüzyıllara yayılması veya yüzyıllara bedel olması gibi. Keza Sultan Muzaffer Kutz’un ödünç aldığı bir yıllık saltanatının icraat itibarıyla asırlara bedel olması gibi.
*
Fehmi Huveydi’nın ifadesiyle de bir yılda gerçekleşenler asra bedel olmuştur. (http://www.aljazeera.net/ NR/exeres/052459F6-D0A6-43FD-9B0F-F0DAC966A37E.htm?GoogleStatID=1) Tarih yüz yıllık istibdadı neredeyse bir yıl içinde kusmuş ve yerle bir etmiştir. Arkaik ve köhne rejimler halkın bu ifrazatında boğulup gitmişlerdir. Merhum Necip Fazıl’ın ifadesiyle olan bitenin ifadesi şudur “Biz mücadeleye başladığımızda önümüzde buzdan küfür dağları vardı. Onları hoh hohlarımızla erittik.” Burada küfür yerine istibdadı kullanabiliriz. Fehmi Huveydi sözkonusu yazısında: ”Birisi 2011 yılında olacakları öngörseydi ya deli ya da divane derlerdi’ demektedir. Halbuki bazıları bu olaylar demetinin beşer eliyle kurgulandığına inanmaktadır! Fehmi Huveydi, içimizdeki bazılarının ve batılıların olan biteni hala anlayamadığını ve hala kavramaya kafa yorduğunu ifade etmektedir.
Kafa konforumuz bozuldu ve meseleyi tahlil etmemiz yılları alacak. Tabii indi bakmaktan kurtulabilirsek. Bu tahlil konusunda Bediüzzaman’ın bazı ifadeleri bize yardımcı olacaktır. ‘Asıl istibdat atide imiş’ diyen Bediüzzaman’ın bu tespiti doğrultusunda bölgeye 100 yıllık bir istibdat çöreklenmişti. Gulyabani ve karabasan gibi çöreklendiği milletin böğründen de kalkmak bilmiyordu. Lakin Arap toplumları bu yüz yıllık istibdadı dünyanın şaşkınlığı arasında bir yıl içinde delip geçti ve bir çırpıda kustu. Adeta 2011 yılı Emevilerin yıkılması gibi oldu. Tektonik ve kıtasal. Ve etkisi de en az yüz yıl sürecek çapta.
*
Bediüzzaman Birinci Cihan Harbi ve İkinci Cihan Harbini dünyanın ve insanlığı mazinin taaffunatını yani paslarını ve pisliklerini püskürtmesi veya kusması ve üzerinden atması olarak nitelendirir. Adeta insanlık içindeki lavları püskürtmektedir. Ve bu hususta şunları söyler: “Kurûn-u ûlâdaki mecmu-u vahşet ve cinayet, hem gadr ve hem hıyanet. Şu medeniyet-i habîse tek bir defada kustu. Midesi (*) daha bulanır. Demek daha dehşetli kusacak. Evet iki harb-i umumî ile öyle kustu ki: Hava, deniz, kara yüzlerini bulandırdı, kanla lekeledi. (Şimdi asrımızda vuku bulan 3. bir harb ile bir daha kustu. Vahşet ve zulmünü kör gözlere de gösterdi). (Sözler-713).”
Evet, Arap halkları yüz yıldan beri kendilerine zorla dayatılan istibdadı bir yıl içinde kusmuşlardır. Ve yine de bu Batı’nın Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki kusma durumuna kıyasla çok hafif olmuştur. Bu da ancak Cenab-ı Hakkın küçük bedellerle İslam alemine büyük lütuflar ve ihsanlarda bulunduğunun işaret ve beşareti sayılmalıdır.