İbn Haldun Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Berrin Kalsın, "1996 sonrası doğumlular" olarak bilinen Z kuşağının, "akıllı telefonlardan önce var olan dünyayı hiç hatırlamayan dijital yerliler" olduğunu söyledi.
Çevresi tarafından kabul görme ve bir topluluğa üye olma ihtiyacının, Z kuşağının temel özellikleri arasında sayıldığını ve her 5 kişiden 2'sinin başkalarının görüşlerinden kolayca etkilendiğini söylediğini ifade eden Kalsın, "İnternete kolayca erişebilen, ağ bağlantılı yaşayan, parmaklarının ucundaki bilgi bolluğuyla ileri teknoloji dünyasında doğan ilk nesil olarak kabul edilen Z kuşağı, sürekli olarak çevrim içi olduklarını ve cep telefonu olmadan kendilerini güvende hissetmediklerini belirtiyor." dedi.
"Z kuşağı, dikkate alınması gereken bir güç"
Doç. Dr. Berrin Kalsın, masaüstü ve dizüstü bilgisayarlardan çok cep telefonlarıyla vakit geçiren Z kuşağının, sanılanın aksine dünyada olup bitenlerle temas halinde yaşadığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Gelecek kuşakları etkileyecek küresel ve yaygın meselelere net bir şekilde odaklanıyorlar. Çok zeki bir nesil ve etraflarında neler olup bittiğini sürekli takip ediyorlar. Dünyadaki sorunlara gözlerinin açık olduğunu ve fark oluşturmaya istekli olduklarını açıkça dile getiriyorlar. Çevre ve iklim değişikliği veya ırk ve cinsiyet ayrımı gibi konularda tüm kuşaklardan daha fazla seslerini çıkarmaya çalışan bir nesille karşı karşıyayız. Bunu görebilmek için iklim değişikliği konusunda harekete geçen ve dünyanın dört bir yanında hükümetlerle iş birliği yapan İsveçli aktivist Greta Thunberg'e bakmamız yeterli. Bu noktada Z kuşağının sosyal, çevresel ve politik meseleler söz konusu olduğunda dikkate alınması gereken bir güç olduğunu söyleyebiliriz."
Sosyal medyanın Z kuşağı için oldukça önemli olduğunu vurgulayan Kalsın, bu neslin tüm yaşam alışkanlıklarını bu platformlardan giderdiği gibi siyaset ile ilgili kararlarının da bu ortamlarda şekillendiğini ifade etti.
Kalsın, "Konuyla ilgili genel anlamda tüm dijital içerikler bu kuşağın oy verme pratiklerinde etkili oluyor. Sosyal medyada bir siyasinin 1 saatlik tüm konuşmasından sadece 30 saniye çekilerek yayınlanmış bir YouTube videosu, bu yaş grubunun o aday hakkındaki tüm fikrini tamamen değiştirebiliyor." şeklinde konuştu.
"Z kuşağı, kendini ilerici ve demokrat olarak tanımlıyor"
Doç. Dr. Kalsın, 2014 yılından beri dijital medya ortamlarından sivil katılım sağlayan bu kuşağın, kendilerini "ilerici" ve "demokrat" olarak tanımladığını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Ancak burada unutulmaması gereken bir Kovid-19 faktörü mevcut. Pandemi, birçok ülkenin sosyal, politik ve ekonomik görünümünü yeniden şekillendirdi ve bu kuşak, bugünlerde gelecek ile ilgili ciddi kaygılar taşıyor. Z kuşağının özellikle koronavirüs krizinin ilk haftaları ve aylarından sert bir şekilde etkilendiğine dair işaretler var. Bu süreçte kendileri ya da hanelerinden biri salgın nedeniyle işini kaybetmiş veya maaşında kesinti yaşamış olabilir. Diğer taraftan, mecburi olarak uygulanan uzaktan eğitim, yine bu kuşakta mesleki yetersizlikler yaşayabilme düşüncesini tetiklemiş olabilir. Böylesi bir durumda önümüzdeki yıllarda yapılacak olan seçimlerde bu konulara somut çözümler getirebilecek olan partilerin bir adım öne çıkacağını söylemek hiç de yanlış olmaz."
"Siyasetin de bu değişime ayak uydurması gerekiyor"
Doç. Dr. Berrin Kalsın, iletişim şekillerinin gelişen teknoloji sayesinde her geçen gün değiştiğine işaret ederek, Z kuşağı öncesinin bu değişime adapte olmaya çalışırken, Z kuşağının bu yenilikleri gündelik yaşam biçimlerine kolaylıkla entegre edebildiğini anlattı.
Özellikle 2016 sonrası tüm dünya genelinde siyasetten diplomasiye kadar birçok konunun dijital medya üzerinden yürütüldüğünü belirten Kalsın, Kovid-19 sürecinin bu eğilimi daha da hızlandırdığını ve 65 yaş üstü kesim de dahil olmak üzere bu süreçte dijital kullanımın arttığını vurguladı.
Geleneksel mecralardan ziyade bu platformları kullanarak iletilen mesajların, yerine daha kolay ve hızlı ulaşabildiğini aktaran Kalsın, "Ancak bu durumda siyasetin dili değil, yeri değişmiş oluyor ve tıpkı tüm diğer alanlar gibi siyasetin de bu değişime ayak uydurması gerekiyor. Geçmişten günümüze hükümetlerin halkı bilgilendirmek veya halkın aynı amaçlar etrafında toplanmasını sağlamak amacıyla kullandığı kitle iletişim araçları birçok kez şekil değiştirdi. Dolayısıyla bu değişim ne ilk ne de son. Burada yapılması gereken, sadece çağa ayak uydurmak." ifadelerini kullandı.
AA