Enfal suresi 24. ayette geçen “İnsan ile kalbinin arası” ifadesi bir deyim olup bundan insanın şuuru, aklı ve duyguları kastedilmektedir. (1) Kalp insan davranışlarına etki eden önemli bir faktördür. Fıtratı bozacak ve değiştirecek duygu ve düşünceler kalbe hâkim olduğu zaman, şeytanın vesveselerinin, nefsin heva ve arzularının, azgınlık ve dalaletin merkezi olur. Bu, din ve aklın kalbe hâkim olmadığı bir durumdur. Bu kalp, fıtratı bozulmuş, zikirden, tefekkürden uzak bir kalptir ki, mutmain ve sükûnete ermiş bir kalp değildir. Çünkü kalp; ilim, hikmet, marifet ve Allah'ı zikretmek üzere yaratılmıştır. Huzura kavuşan kalp ise fıtrat üzere sakin olan kalptir. (2)
Ayet, Allah’ın kişiyle kalbinin arasına girmesinden bahseder. Bu, Allah’ın Zatı ile değil isim ve sıfatları noktasındandır. Allah, ezeli ilmi ile kalbimizin en küçük arzularını bilir, basar sıfatı ile görür, sem’ sıfatı ile işitir, kudret sıfatı ile şekillendirir, kelam sıfatı ile konuşur, irade sıfatı ile orada hükmeder. "Evet! Kalpler, Rahman'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir." (3)
Bu sebeple Resul-u Ekrem (asm) “Ey kalpleri bir halden bir hale çeviren Rabbim, benim kalbimi de dinin üzere sabit kıl.” (4) diyerek niyaz ederdi. Nitekim Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimselerden olmamak ve rahmete mazhar olmak için kalbin zikr-i ilahi ile meşgul olması gerekir. Çünkü “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.” (5) Keza mevzumuz olan “Allah, kişiyle kalbinin arasına girer” ayetinden iktibas edilen Cevşen’ül Kebir duasının 66. bendinin 4. cümlesi “Ey kişiye kalbinden daha yakın olan,” hitabı ile Cenab-ı Hakk’a yönelmektedir. Latif bir tevafuk ki; Allah lafzının ebced değeri de 66’dır.
Elhasıl: Kalbi muhafaza edip kalb-i selime sahip olmak için şu Nebevi Mesaja kulak verelim: “Şunu da bilin ki, insan vücudunda bir et parçası vardır. O düzgün olursa bütün beden düzelir; o bozuk olursa bütün beden bozulur; azalar ona tabidir. Dikkat edin o et parçası kalptir.” (6)
“Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve onu, itaatkârlığı sayesinde günaha düşmekten koruyup iyiliklere yönlendirir. Unutmayın ki, hepiniz eninde sonunda ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (7)
Madem hakikat bu, öyleyse şöyle niyaz ederiz ki: “Allâhümme musarrife’l-kulûb! Sarrif kulûbenâ alâ tâatik: Ey kalpleri yönlendiren Allah’ım! Kalplerimizi sana itaate yönelt!” (8) Âmin.
Kaynaklar:
1- Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 679-680
2- Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIV, Sayı: 25 (2012/1), s. 1-24
3- Tirmizî, Kader 7
4- Müsned: 25210
5- er-Ra’d 13/28; ez-Zümer 39/23
6- Buhari, İman, 39
7-Enfal 24-Mahmut Kısa Meali
8- Müslim, Kader 17. Ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 168