* 6 ve 7. ayette inkârda direten kâfirlerden bahsedilmiştir. Bunlara uyarı yapılsa da yapılmasa da onlar için fark etmeyecektir.
6- “Gerçek şu ki, o inkârda diretenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, iman etmezler.”
Birçok müfessir, bu ayeti yorumlarken, “küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler” ifadesini kullanır. Bunlar, âhirete de kâfir olarak intikal edeceği ezelî ve ebedî ilmi ile Allah tarafından bilinen inkârcılardır.
7- “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.”
Ayet, öncelikle kalpten bahsetmektedir. Kur’an’ın kullandığı kalp kavramı; latife-i Rabbanî denilen manevî kalbi de aklı da ulvî duyguların merkezi olan ruhu da içine alacak geniş bir kapsama sahiptir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulduğunda bütün vücut bozulur. İyi bilin ki, o et parçası kalptir.” (Buhârî, İmân, 39; Müslim, Musâkât, 107)
Said Nursi de, kalbi; “imanın mahalli olan latife-i Rabbaniye”, “insanın çekirdeği”, “Ayine-i Samed” ve “Ebedü’l-abada açılmış bir pencere” olarak nitelendirerek, kalbin çok geniş ve cami mahiyette olduğunu beyan etmektedir. İnsanın mahiyeti için bu kadar önemli olan unsurun batıla saplanıp kalması sonucunda artık onların kalplerine hak nüfuz etmez, kulaklarına öğüt girmez. Nitekim Nisâ sûresinin 155. âyetinde kâfirlerin kalplerinin mühürlenmesi, onların irade ve tercihlerini inkâr yönünde kullanmış olmalarına bağlanmıştır.
“Gözlerinin üzerinde de bir tür perde vardır. İşte onlar için çok azîm bir azap vardır.”
Bu, maddi bir perde olmayıp; gaflet, ülfet, cehalet gibi durumlardır. Azabı tavsif eden “azîm” kelimesinde “büyüklük, çokluk ve devamlılık” mânaları vardır. Ayrıca, azabın “azîm” kelimesiyle vasıflandırılması diğer azaplarla mukayese edildiğinde, onların buna nisbetle küçük kaldığını anlatır.