Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat adlı eserinde “Risale-i Nur’u anlamıyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müspet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hatta bu hususta da bazı eserler telif eyledim.”demektedir. Bediüzzaman’ın bu sözlerinin şerh ve ispatı mahiyetinde bu yazımızda Bediüzzaman ve telif ettiği Risale-i Nur Külliyatı hakkında aşağıdaki sorulara cevap vereceğiz:
1-Said Nursi’ye “Bediüzzaman= Zamanın Güzeli” denmektedir. Bu unvanı kim neden vermiştir?
2-Bediüzzaman’a Osmanlı Devleti zamanında ‘Başmüderris’ten sonraki ilmi rütbe manasına gelen Mahreç payesinin verildiği doğru mu?
3-Bediüzzaman Said Nursi başlıca hangi ilimlerde vukufiyet kazanarak Risale-i Nur Külliyatını te’lif etmiştir?
4-Risale- i Nur için tefsir deniyor fakat bilinen tefsirlerden farklı olarak yoğun bir şekilde imana dair meseleleri kuvvetli deliller ile akla, kalbe ve vicdana nakşeden bir tarzı var. Bu farkı nasıl izah edersiniz?
5-Risale-i Nur, Kur’an’ı diğer tefsirler gibi sure sure, ayet ayet tefsir etmeyip imana dair meseleleri ele alırken kâinattan örnekler getirmektedir. Bu yöntemin hikmetini açıklar mısınız?
6-Kur’an-ı Kerim kâinata atıf yaparken hangi amaçla yapar? Kur’an’ın bir talebesi olan Risale-i Nurda aynı anlatım tarzına sahip midir?
7--Risale-i Nur’un ele aldığı konuları işlerken, delile dayanmak suretiyle iman hakikatlerini ispat ettiğini söylüyorsunuz. Risale-i Nur’dan paragraflar ile örnek vererek gösterir misiniz?
1-Said Nursi’ye “Bediüzzaman= Zamanın Güzeli” denmektedir. Bu unvanı kim neden vermiştir?
İlk olarak Bedîüzzaman ünvânını ona veren Siirt’li merhûm Molla Fethullah Efendi’dir. Doğu Bâyezid’deki üç aylık tahsil hâdisesinin aynı senesinde “Bediüzzaman” olarak anılmasını sebep olan hadise şudur:
Bedîüzzaman, Siirt’te iken, Cem’ul-Cevami’ (Usûl-i Fıkıh ile alakalı iki ciltlik eser) kitabını günde bir iki saat meşgul olmak suretiyle hıfzetti. Bu acîb, emsâlsiz hâdise üzerine, Molla Fethullah Efendi şu aşağıdaki Arapça cümleyi söyleyerek, kitabın kapağına yazdı. Cümle şudur: “Bir hafta içinde Cem’ul-Cevami’ kitabının tamamını ezberledi.” Molla Fethullah: “Zekâ ile hıfzın ifrat derecesiyle bir adamda toplanması ender hâdiselerdendir” diyerek Said Nursi’nin muazzam hıfz ve zekâsından etkilendiğini itiraf etmiştir. (Tarih: Hicri 1309 / Miladi 1892)
Bediüzzaman ünvanı 1909 tarihinden itibaren İstanbul âlimleri, Osmanlı Şeyhülislamları hatta Padişah tarafından da kullanılagelmiştir.
2-Bediüzzaman’a Osmanlı Devleti zamanında ‘Başmüderris’ten sonraki ilmi rütbe manasına gelen Mahreç payesinin verildiği doğru mu?
Bediüzzaman’ın, I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesindeki kahramanlıklarının ve ilmi vukufiyetinin farkında olan Enver Paşa, İstanbul’da kurulma aşamasında olan Darü'l-Hikmeti'l- İslamiye’ye onun da aza olarak tayin edilmesini hükümete teklif etti. Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’nin teklifi ile de Sultan Vahidüddin tarafından kendisine İlmiye’de Mahreç payesi verildi. “Mahreç Mevleviyyeti” olarak da anılan bu paye, Osmanlı ülkesindeki bütün resmi ulemanın reisi olan ‘Başmüderris’ten sonraki ilmi rütbe manasına geliyordu. (bkz: Sadık Albayrak, Bir Devrin İslâm Akademisi Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye, s. 200)
3-Bediüzzaman Said Nursi başlıca hangi ilimlerde vukufiyet kazanarak Risale-i Nur Külliyatını te’lif etmiştir?
Bu soruya cevap olarak Rotterdam Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, "Bedîüzzaman Said Nursî’nin İlmî Şahsiyeti” adlı kitabında şunları söylemektedir:
Bediüzzaman, henüz 14-15 yaşlarındayken 26 farklı ilim dalında 90 kitabı ezberlemiştir. Bu kitaplar şunlardır:
1. Sarf (3 Kitap)
Kelime türemeleri ve fiil çekimleri konularını işleyen temel Arapça gramer biliminin adıdır.
2. Nahiv (13 Kitap)
Arapça dilbilgisinin ikinci kademesi olan cümle yapısı ve kuruluşu ile ilgili konuların anlatıldığı bir derstir.
3-5. Belağat (Meani, Beyan ve Bedi) (5 Kitap)
Bilim olarak düzgün ve yerinde konuşma sanatının kurallarını inceler. Kendi içinde Me̒ani, Beyan ve Bedi̒ olarak üçe ayrılır.
6. Mantık (7 Kitap)
7. Münazara (İlm-i Adabve’l-Münazara) (6 Kitap)
Münazara kelimesi Nazara kelimesinden türemiş olup delilleri ortaya koyarak düşünmeye ve gerçeği anlamaya sevk eden konuşma şeklinde tarif etmişlerdir.
8. Cedel İlmi (2 Kitap)
İlm-i Cedel, Latince "Dialectica" sözcüğünün karşılığıdır. Dialectica, terimi ise dia+legein yani dil ve nutuk, karşılıklı konuşma ve istidlal, yani delil getirerek karşıdakini susturma sanatı anlamına gelmektedir.
9. Hikmet (Felsefe) (3 Kitap)
Felsefenin tarif ve mahiyeti, var olmaları bakımından varlıkların bilinmesidir.
10. İlm-i Vad (3 Kitap)
Lafızların ve kelimelerin nasıl ve ne hikmetle hangi manaya konduklarını yani lügat felsefesini araştıran bir ilim dalıdır.
11. İlmü'l-Lügah (2 Kitap)
Sözlük İlmi
12. İlmü'l-Aruz = İlmü'l-Kafiye (3 Kitap)
Arap şiirindeki vezin ve kafiye ilmidir. Musiki ile de yakın alakası bulunmaktadır.
ULUM-I RİYAZİYE
Âlimlerin dikkatini kâinat kitabını okumaya celbeden ilimlerdir.
13. Hendese (2 Kitap)
Geometri
14. İlm-i Hesab (2 Kitap)
Matematik
15. İlm-i Hey’et (2 Kitap)
Astronomi
16. İlm-i Zic (İlm-i Mikat da denir) (1 Kitap)
Bu ilim, hey'et (astronomi) ilminin bir alt disiplinidir. Mevzuu; yıldızların hareketlerinin özellikle seyyarelerin ölçülerini, her birinin hareketlerini takvim ve tespit etmek, burçlara giriş ve çıkışları bilmeye çalışmaktır.Zic cetvel demektir.
17. Coğrafya (1 Kitap)
ULUM-I ALİYE = YÜKSEK İLİMLER = ŞERİ İLİMLER
Ulum-i Aliye bilgileri sekizdir. 1) Tefsir ilmi, 2) Usul-i Tefsir ilmi, 3) Kelam ilmi, 4) Usul-i hadis ilmi, 5) İlm-i hadis, 6) Usul-i fıkıh, 7) Fıkıh ilmi, 8) Tasavvuf ilmi.
18. Tefsir ilmi (2 Kitap)
19. Usul-i Tefsir ilmi (1 Kitap)
Tefsir Metodoloji Bilimi
20. Kelam ilmi (7 Kitap)
21. Usul-i hadis ilmi (3 Kitap)
Hadis Metodolojisi Bilimi
22. Hadis ilmi (11 Kitap)
23. Usul-i fıkıh (4 Kitap)
İslam Nazari Hukuku
24. Fıkıh İlmi (6 Kitap)
İslam Hukuku
25. Tasavvuf İlmi (3 Kitap)
26. Kıra’at ve Tecvid (2 Kitap)
Kur’an Okuma Metotları Bilimi
Toplam 90 (doksan) kitap.
Bu kesbi gayrete bir de Allah'ın ihsanı demek olan muhakeme, zekâ ve vehbi diğer vasıflar eklenince, ortaya lütf-u ilahi ile Risale-i Nur Külliyatı çıkmıştır.
4-Risale- i Nur için tefsir deniyor fakat bilinen tefsirlerden farklı olarak yoğun bir şekilde imana dair meseleleri kuvvetli deliller ile akla, kalbe ve vicdana nakşeden bir tarzı var. Bu farkı nasıl izah edersiniz?
Tefsir lügatte, “beyan etmek, keşf etmek, izhar etmek ve üzeri kapalı bir şeyi açmak” anlamlarında kullanılır. Dinî literatürde ise, Kur’ân âyetlerini açıklamak, yorumlamak ve izah etmek demektir. Ayetlerin metin analizini yapan klasik tefsirler pek çoktur. Risale-i Nur ise, İslamiyet’in emir ve yasaklarının şekli, miktarı, uygulama şartları gibi dış çerçeveleri değil, bunların rasyonelleştirilmesi ve yapılmasının insan varlığına katacağı anlam başka bir ifadeyle tahkiki iman üzerinde durulur. Bu yönüyle asrın ihtiyaçlarına cevap vermesi büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü ahirzaman fitnesinden korunmanın en birinci yolunun imanda derinleşmek ve böylelikle imanı kurtarmak olduğunu hadis-i şeriflerden (*) anlıyoruz. Nitekim bir zerre kuvvet-i imaniyenin ziyadeleşmesi, bir batman marifet ve kemalâttan daha kıymetlidir. Bu sebeple Risale-i Nurdaki tefsir anlayışı, tarz ve metot olarak İslamın şartlarını ve imânın esaslarını Kur’ân ve sünnet perspektifinde kuvvetli ilmi hüccetlerle beyan ve ispat ve izah ederek imansızlığın panzehiri olmasıdır.
5-Risale-i Nur, Kur’an’ı diğer tefsirler gibi sure sure, ayet ayet tefsir etmeyip imana dair meseleleri ele alırken kâinattan örnekler getirmektedir. Bu yöntemin hikmetini açıklar mısınız?
İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre yaratıcısını tanımakla sorumlu olan insanoğlunun birinci görevi, akıl etme yetisini kullanarak varlıklar üzerinde nazar ve istidlalde bulunmaktır. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ramazan Altıntaş, “Ebu Hanife’nin (ö. 150/767) Akıl-Vahiy Anlayışı”, Kelam Araştırmaları Dergisi, 2/1, (2004): 12.)
Kur’an, imanla ilgili açıklamaları, bazen telkin, bazen de ispat tarzında sunmuştur. Telkin tarzındaki açıklamalar vahiy ile gönderilmiştir, vahiy ile gönderilen bilgileri destekleyen deliller ise hem bizzat vahyin içinde, hem de kâinatta yer almışlardır. Bu sebeple, Kurʹân kendisinin en küçük birimine ʺâyetʺ dediği gibi, kâinatta bulunan varlıklardan her birisi için de ʺâyetʺ ifadesini kullanmaktadır. Öyleyse, Kur'ân ile kâinat arasında bir bağlantı vardır. Kâinattaki mânâların anlaşılması için Kur'ân'ın rehberliğine ihtiyaç vardır. Kur'ân-ı Hakîm, kâinatı, tevhidin en büyük, en küllî bir delili olarak sunarken, daha çok her insanın kolayca anlayabileceği delilleri dikkatimize sunar. Yer, gök, yıldızlar, ay, yağmur, su, bulut, arı, karınca, rüzgâr gibi ilahi kanunların nazara verilmesi bunun en güzel örnekleridir.
Risale-i Nur, bu usulü ve yolu kendine rehber yapar. "Vâhidiyet içindeki Ehadiyeti göstermek" diye tarif ettiği ilahi bakışla, zerrelerden yıldızlara kadar bütün mevcudatın her birinin, mutlak kudret sahibi Vâcibü'l-Vücud'un varlığının parlak bir delili olduğunu anlatır. Risale-i Nur'un doğrudan doğruya Kur'ân-ı Hakîm'den aldığı bu meslek, insanı marifetullaha ulaştıran en kısa yoldur. İnsan bu yolla, ne sebeplere takılarak boğulur, ne de kâinatı yok sayar. "Huzur-u daimi"yi kazanmak için "hâzırâne bir ubudiyet"in yollarını bulur, kurtuluşa erer.
6-Kur’an-ı Kerim kâinata atıf yaparken hangi amaçla yapar? Kur’an’ın bir talebesi olan Risale-i Nurda aynı anlatım tarzına sahip midir?
Kur’ân’da kâinat kitabına yapılan atıflar başlıca üç maksatla gündeme getirilir.
- Bunlardan birincisi, Allah’ın varlığına ve birliğine, ilminin ve kudretinin sonsuzluğuna işaret,
- ikincisi, ahirette dirilişin mümkün olduğuna birer işaret,
- üçüncüsü de kâinattaki bu nimetlere şükredilmesinin gerekliliğine işarettir.
Baktığı halde görmemek, gördükleri üzerinde düşünüp onlardan ibret almamak müminlere yakışmayan ve hatta cehennem ehli kişiler için kullanılan bir sıfattır. Buna dair örnek olarak Bakara Suresi 2:18, A’raf Suresi 7:179, Furkan Suresi 25:73, Mülk Suresi 67:10 vb gibi ayetlere mealen dahi bakmak yeterli olacaktır.
Risale-i Nur Külliyatında da aynı anlatım tarzı ve hedef gaye gözetilmiş, Kurân ayetlerinin perspektifinde kâinat, varoluş ve varlığın ahengi ve hikmetleri müteala edilmiştir. Bediüzzamana göre kâinat; esma, sıfat ve şuunat-ı ilahiyenin tecelli ettiği büyük bir kitaptır. Bu kitabın her kelimesi, hatta her harfi öyle mucizeli bir şekilde yaratılarak yazılmaktadır ki, en küçük bir zerresini dahi hikmetle var etmek için, bütün kâinatı ihata edecek sonsuz bir ilim ve kudret lâzımdır. Şimdi Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’da bu marifetullah dersini verirken teşri ayetler ile tekvini ayetleri birlikte nasıl ele aldığına dair aşağıda birkaç örneğe göz atalım:
“Bu âyet-i muazzama (İsra 44) gibi pek çok âyât-ı Kur'âniye, bu kâinat Hâlıkını bildirmek cihetinde, her vakit ve herkesin en çok hayretle bakıp zevkle mütalâa ettiği en parlak bir sahife-i tevhid olan semâvâtı en başta zikretmelerinden, en başta ona başlamak muvafıktır.”(7. Şua)
“Yeryüzü bir sahifedir; ne kadar kitap içinde var. Bir ağaç bir kelimedir; ne kadar sahifesi vardır. Bir meyve bir harf, bir çekirdek bir noktadır. O noktada koca bir ağacın programı, fihristesi var. İşte, böyle bir kitap, evsâf-ı celâl ve cemâle, nihayetsiz kudret ve hikmete mâlik bir Zât-ı Zülcelâlin nakş-ı kalem-i kudreti olabilir.” (10. Söz)
“Hem o nur (Kur’an) ile kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülât, tagayyürat, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubat-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekvîniye, birer merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar.” (19. Söz)
"Kur’ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor. Öyle de, Kur’ân-ı kebîr olan şu kâinat dahi gösteriyor ki, netice-i hilkat-i âlemin en mühimi şükürdür." (Mektûbat, Yirmi Sekizinci Mektup, Beşinci Risale olan Beşinci Mesele)
Velhasıl; Kur'ân, kâinat kitabının "ayat-ı tekviniye"si hakkındaki ayetleri, kâinattaki düzenli değişimlerdeki "şuunat-ı İlâhîye"nin delalet ettiği hakikatlere, O'nun fiillerine, esmasına, sıfatlarına, haşre ve diğer iman hakikatlerine şuurlu mahlûkların dikkatlerini çeker. Kur'ân tekrar tekrar insana bu "ayetler" üzerinde durmayı emreder ve onu tefekküre ve ibret almaya teşvik ederek aklını kullanmayı ister.
Risale-i Nur’a göre de, insanın "vazife-i asliyesi ...küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşâhede ederek şehadet etmek ...ve masnuatta kudret-i Rabbaniyenin mu'cizâtını temaşa ederek, nazar-ı ibretle tefekkür etmektir."
Kur’anın bu asra bakan bir dersi olan Risale-i Nur ile bu tefekkürü kazanan kişi sarsılmaz bir imanı elde edip, imanın gereği olan yaşantısı ile ebedi kurtuluşa erer.
7-Risale-i Nur’un ele aldığı konuları işlerken, delile dayanmak suretiyle iman hakikatlerini ispat ettiğini söylüyorsunuz. Risale-i Nur’dan paragraflar ile örnek vererek gösterir misiniz?
Risale-i Nur Kur’ân âyetlerini tefsir ederken; izahları ya başka âyetlerin meali, ya da hadîs mânâlarını ihtiva eden İslâmın ve imanın temel esaslarına dayanır. Risale-i Nur; ilim erbabı olmayanlarca ilk bakışta bir zât’ın yorumları gibi algılanırsa da dikkatle bakanlar görür ki, bir âyet tefsir edilirken bazen onlarca âyet ve hadîslerle hikâye edilmiştir. Örnek olarak tevhid bahsinin ele alındığı Yedinci Şua ve risaletin işlendiği Mesnevi Nuriye İkinci Reşha’dan birer pasaja bakalım.
Birinci Misal:
“Madem kâinatta en kıymettar şey hayattır ve kâinatın mevcudâtı hayata musahhardır... ve madem zîhayatın en kıymettarı zîruhtur ve zîruhun en kıymettarı zîşuurdur… ve madem bu kıymettarlık için küre-i zemin, zîhayatı mütemâdiyen çoğaltmak için her asır, her sene dolar, boşalır; elbette ve her hâlde, bu muhteşem ve müzeyyen olan semâvâtın dahi kendisine münasip ahalisi ve sekenesi, zîhayat ve zîruh ve zîşuurlardan vardır (1) ki; huzur-u Muhammedî’de (aleyhissalâtü vesselâm) sahabelere görünen Hazreti Cebrail (aleyhisselâm)’ın temessülü (2) gibi melâikeleri görmek ve onlarla konuşmak hâdiseleri tevâtür suretinde eskiden beri nakil ve rivâyet ediliyor.(3)”(Şualar; 7. Şua)
Bu pasajın arka planındaki ilmi deliller ve kaynaklar şunlardır:
1-“Semâvâtın dahi kendisine münasip ahalisi ve sekenesi, zîhayat ve zîruh ve zîşuurlardan vardır.”
“Göklerdekiler, yerdeki canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler.” Nahl sûresi, 16/49;
“Gökte dört parmak yeri yoktur ki bir melek Allah'a secde etmek üzere (o yere) alnını koymasın.” İbni Mâce, zühd 19; ayrıca benzer manaya gelen hadis-i şerifler için bk : Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 5/173.
2-“Huzur-u Muhammedî’de (aleyhissalâtü vesselâm) sahabelere görünen Hazreti Cebrail (aleyhisselâm)’ın temessülü”: Buhârî, îmân 37, menâkıb 25; Müslim, îmân 1, 10, fezâilü’s-sahâbe 100.
3 – “Melâikeleri görmek ve onlarla konuşmak hâdiseleri” : Hz. İbrahim (as),Hz Lut (as), Sahabeden Irbâd İbni Sâriye, İmrân İbni Husayn ve Hz. Selman melek görenler arasındadır. Kaynakları aşağıda verilmiştir:
Hz. İbrahim (as)’ın melâikeleri görmesi: Hûd sûresi, 11/70; Ankebût sûresi, 29/31; Zâriyât sûresi, 51/28.
Hz. Lût (as) ’ın melâikeleri görmesi: Hûd sûresi, 11/77; Ankebût sûresi, 29/33.
Sahabeden Irbâd İbni Sâriye (ra) ’ın melâikeleri görmesi: Et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 18/245.
İmrân İbni Husayn (ra) ’ın melâikeleri görmesi: El-Hâkim, el-Müstedrek 3/536; el-Bezzâr, el-Müsned 9/19; et-Tahâvî, Şerhu meâ ni’lâsâr 4/324
Hz. Selman(ra) ’ın melâikeleri görmesi: Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 1/204; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve 1/551.
Ayrıca Allah, Benî İsrâil’den 3 kişiye, onları imtihan etmek üzere bir melek göndermiştir. (Buhârî, enbiyâ 51; Müslim, zühd 10.)
İkinci Misal:
“Ve keza o burhan-ı nuranîden zuhur eden inşikak-ı kamer, parmaklarından fışkıran sular, ağaçların O’nun davetine icabetleri, duasının akabinde yağmurun nüzûlü, pek az bir yemekten çokların yiyip doymaları ve kurt, ceylân, deve, taş ve sâirenin konuşmaları gibi mu’cizelerinin delâlet ve şehâdetiyle tasdik edilmiş bir Zât’tır (aleyhissalâtü vesselâm).” (Mesnevi Nuriye, İkinci Reşha)
Bediüzzaman Hazretleri yukarıdaki pasajda Resulullahın (asm) 9 mucizesini zikretmiştir. Bu mucizelerin kaynakları maddeler halinde aşağıda verilmiştir:
İnşikak-ı kamer: Buhârî, menâkıb 27, menâkıbü’l-ensâr 36, tefsîru sûre (54) 1; Müslim, münâfikîn 43-48.
Parmaklarından fışkıran sular: Buhârî, menâkıb 25, meğâzî 35; Müslim, fezâil 6, 7, imâre 72, 73.
Ağaçların O’nun davetine icabetleri: el-Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve 2/228; el-Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân 16/216. Ayrıca bkz.: Buhârî, menâkıbü’l-ensâr 32; Müslim, salât 153.
Duasının akabinde yağmurun nüzulü: Buhârî, cum’a 34, 35, istiskâ 6-15, menâkıb 25, edeb 68, deavât 24; Müslim, istiskâ 8-12.
Pek az bir yemekten çokların yiyip doymaları: Buhârî, şerike 1, cihâd 123; Müslim, lukata 19.
Kurdun konuşması: Kadı Iyâz, eş-Şifâ 1/311; İbni Kesîr, el-Bidâye 6/146; el-Kurtubî, el-i’lâm bimâ fî dîni’n-nasârâ s.361.
Ceylânın konuşması: et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 23/331; es-Suyûtî, el-Hasâisu’l-kübrâ 2/101.
Devenin konuşması: İbni Abbas: el-Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve 6/30; Enes İbni Mâlik: Dârimî, mukaddime 4; Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 3/158; Hz. Âişe: Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 6/76; Ebû Nuaym, Delâilü’n-nübüvve s.380; Ya’lâ İbni Mürre: Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 4/173; Ebû Nuaym, Delâilü’n-nübüvve s.382-383; Ya’lâ İbni Siyâbe: Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 4/172; İbni Mes’ud: et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat 9/81.
Taşın konuşması: el-Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân 10/268; el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr 1/19; el-Halebî, es-Sîratü’l-Halebiyye 1/361
Bu iki örnek bize işaret ediyor ki;
Risale-i Nur, hakikat-i İslâmiye ve Kur’âniyeyi müspet ve müdellel (delilli) bir şekilde insanlığın nazar-ı tahkikine arz ve ifade etmektedir. (Barla Lahikası, s. 9)
Denizden damla misal bu bilgiler dahi bize şunu anlatmaktadır: Risale-i Nur, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin nuranî meşrebini ve Sahabe-i Kirâmın âlî seciyesini beyan eden bir nur ve feyiz hazinesidir.
(*) “Yararlı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” (Müslim, Îmân 186. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3; İbni Mâce, İkâme 78)
Kaynaklar:
- Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Said Nursi, Bediüzzaman ünvanını ne zaman ve nasıl aldı?
- Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 196;
- Sadık Albayrak, Bir Devrin İslâm Akademisi Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye, 186-8
- http://risaletashih.org/2020/10/15/bediuzzaman-said-nursi-muhtasar-tarihce-i-hayati-1878-1960-iv-1918-1922/
- Nazım Bayrakdar (Yard. Doç. Dr); Düşünmeye Teşvik Eden Kur’an Ayetlerinin Eğitsel Değeri (Ğaşiye Suresi 17. Ayet Örneği), İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi Cilt / Vol: 6, Sayı/Issue: 3, 2017 Sayfa: 1998-2018
- F. Asiye ŞenaT Kazancı (Dr.); Kur’an’ın Âyetleri-Tabiatın Âyetleri:İman Konusu Etrafında Bir Bilgi-Duygu Sarmalı
- Mevlüt Güngör (Prof. Dr.); Kur’ân ve Kâinat Kitabı, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7 [2006], sayı: 16, ss. 107-124.