Şeytanın evladı “deccal” gelmiş ve fitne tüm alemi kuşatmıştır… Bir fesat projesi olarak “onlar Allah’ın yaratışını değiştirecekler” (Nisa 119).
Evet, şeytanın emrindekiler “Allah’ın yaratışını değiştirecekler…” Bunu da müfessirlerin ayeti yorumladığı başlıca aşağıdaki yöntemlerle deniyorlar:
- İnsanları veya hayvanları hadım ederek,
- Cilde dövme yapmak, süs için dişleri seyrekleştirmek gibi insan bedeninde sağlık nedenlerine bağlı olmayan operasyonlar yaparak,
- Cinslerden (erkek-kadın) birinin diğerine benzemeye çalışması ile,
- Cinsel arzuların hemcins ile tatmin edilmesi,
- Organları ve kabiliyetleri yaratılış gayesinin dışında kullanarak,
- Helali haram, haramı helal sayarak,
- Fıtrat dini olan Allah'ın dinini yani İslamiyet’i değiştirmeye çalışarak,
“Gerçekten de İblîs’in insanlar hakkındaki zan ve temennîsi doğru çıktı. Çünkü bir kısım mü’minler dışında herkes ona uyup gitti.” (Sebe’ 20)
Şeytanın emrindekiler “iş başına geçti mi yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar” (Bakara 205) Bunlar, toplumun huzur ve istikbalinin en önemli iki esasına saldırır. Bu iki esas ekonomik hayatın temel unsuru olan ürün ve nesillerin iyi yetiştirilip eğitilmesidir. Eğer şeytanî güçlerin ideolojisi benimsenirse bu zihniyet sosyal davranışları yönlendirir hale gelir gelmez kaçınılmaz bir şekilde yaygın bir ahlakî çürüme gerçekleşir. Bu ağır şartlarda “dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi zorlanacaktır.” (Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melahim,17).
Şeytanın bu planındaki temel unsur: Fıtratı bozmaktır!
Yaratılışın özünü, esasını ve temelini teşkil eden fıtrat, Allah’ın yaratılış kanunudur ve bu özelliği itibariyle değişken değildir. Yaratılmış her varlığın bir fıtratı vardır ve bu fıtrat o varlığın türüne ait maddi ve manevi ortak nitelikleri ifade eder.
Allah’ın kitabında ve Rasûlullah’ın sünnetinde açıkça emredilen şeyler fıtratımızın gereği, açıkça yasaklananlar ise fıtratımıza aykırı davranışlardır.
Bize düşen ise, vahyin rehberliğinde aklın kılavuzluğu ile iyiyi ve güzeli tespit ederek o çerçevede bir hayat sürmek fıtrat üzere yaşamaktır.
Bazı alimlerimiz insana yaratılıştan verilen fıtratı “selâmet ve istikamet” şeklinde tarif etmiştir. Öyleyse “selâmet ve istikamet” üzere olmanın bazı pratik uygulamalarını hatırlara arz edelim.
Evvelen: Tevhid esasını hayatımızın merkezine koymalı açık ve kapalı şirkten uzak durulmalıdır. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı O’nun yanında, herşeyin dizgini O’nun elindedir. Herşey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.
Saniyen: Bir amelin makbul olabilmesi için Allah için ve İslam'ın istediği usul ve kaidelere uygun şekilde ifa edilmesi esastır. Helal rızık ise bu iki esası yerine getirmede en önemli unsurlardandır. Yiyeceklerimizi hem helal yolla temin etmeli hem de helal olanını temin etmek…
Salisen: İttibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir ve bilhassa, namazı tâdil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihâtı yapmaktır.
Rabian: İlim ve zikir ile meşguliyettir. Kur’an-ı Kerim okumak, Kur’an ilimleri ile meşgul olmaktır. Sünnet-i seniyyede belirtilen kelimat-ı mübareke ile meşgul olmak, salavat-ı şerife okumak…
Hamisen: Abdullah İbn-i Amr'dan gelen bir rivayette, Hz. Peygamber'in fitne ile alâkalı tasvir ve ihbarları üzerine, “O çıktığı zaman ne yapalım?” diye soranlara: “Evine çekil, diline sahip ol, maruf ile amel et, münkeri terk et, kendi çoluk-çocuğunla ilgilen, başkasıyla meşgul olma” şeklinde cevap verdiğini görmekteyiz. (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/390-391.)
Sadisen: Tövbe ve istiğfarı artırmak, mümkün mertebe abdestli bulunmak. Ayrıca bilinçaltımızı Kur’an ve ezan dinleyerek temizlemek.