İslamiyet ne zaman inkişaf eder?

Zafer KARLI

-İslamiyet’i kurtarmayı bırakıp, İslamiyet ile kurtulmaya çalıştığımızda,

-Haklının güçlü olduğunu, güçlü olunca haklı olunmayacağını, gücün hakka dayanmakta olduğunu anlayıp hakikatini yaşadığımızda,

-Riya ve gösteriş ile ancak kendimizi kandırdığımızı anlayıp ihlasa büründüğümüzde,

-Doğru İslamiyet’i ve İslamiyet’e layık doğruluğu yaşayarak anlattığımızda,

-İslamiyet’in ibadetten ibaret bir din olmadığını, Kur’an ve sünnet-i seniyye rehberliğinde bir yaşam tarzı olduğunu ve yaşamın her alanını kapsadığını anlayıp hayatımızı ona göre dizayn ettiğimizde…

-Afaki meselelerle meşgul olmak yerine bize birinci derecede düşen asıl ve farz meselelere odaklandığımızda,

-İnsanlar ne diyordan, “Allah ne diyor” moduna yükseldiğimizde,

-İbadetleri miktarca artırmak yerine, ihlasta ve imanda derinleşmeye çalıştığımızda,

-Sünnet-i Seniyyenin, Allah’ın emrettiği yaşamın pratik karşılığı olduğunu anlayıp sünnete ittiba ettiğimizde,

-Malumat yığınları ile meşgul olmak yerine marifete eriştirecek hakikat ile meşgul olduğumuzda,

-“Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” kudsi mesajının gereği olarak huşu, haşyet, tevekkül, teslimiyet, tevhid gibi kavramlarda derinleşmeye çalıştığımızda,

-İktisat düsturlarına riayet edip, faiz ve borç bataklığından azami düzeyde uzak kaldığımızda,

-Aklımızın hizmetçisi, vicdanımızın esiri olup nefsimize binerek mücahede ettiğimizde,

-Şikayeti bırakıp, sahip olduklarımızın farkına varıp tüm benliğimiz ile şükre yöneldiğimizde,

-Tövbe ve istiğfar ile meşgul olup, günahtan akrep ve yılandan kaçarcasına uzak durduğumuzda,

-Yiyip içtiklerimiz başta olmak üzere tüm kazancımızın helal olmasına azami düzeyde dikkat ettiğimizde,

-İnsanlara dini sevdirmeye çalışmak yerine dini Allah için yaşadığımızda,

-İlahi Vahyin, Allah’ın topluma ve yaşama müdahalesi olduğunu anladığımızda,

-Bir Müslümana yakışan maddi ve manevi temizliğe, fikir ve kalp inceliğine sahip olduğumuzda,

-Allah’ın hoşnutluğunu kazanmanın en önemli, dergâh-ı ilahiden kovulmanın da en korkunç hadise olduğu gerçeğini hayatımızın merkezine koyduğumuzda,

-Hayra ve ıslaha yönelik işleri ertelemenin şeytanın bir oyunu olduğunu görüp, başta ibadetler ve sorumluluklarımız olmak üzere “sonraya bırakmadan” vakti gelince hemen yapmayı prensip edindiğimizde,

-Müslümanlar olarak bir vücudun organları gibi olduğumuzu, birimizin zarar görmesinin hepimizi etkileyeceği şuuruna eriştiğimizde,

Yukarıda yazılan maddeleri tersinden okuduğumuzda müslümanların neden zayıf düştüğü de açığa çıkmaktadır.

Velhasıl,

Bir toplum kendi özündeki nitelikleri değiştirmediği sürece, Allah onların durumunu —ister iyilik, ister kötülük yönünde olsun— değiştirmez. O hâlde kötülüğü tercih edenler, tercih ettikleri yönde değişime uğramaya mahkûmdurlar. Zira Allah, kendi yaptıkları şeyler nedeniyle bir toplumu cezalandırmaya karar verdi mi, hiçbir şey bunun önüne geçemez ve hiç kimse onları Allah’a karşı koruyamaz! (Bkz Rad 11)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.