Tesbihat, Allah ile kul arasındaki irtibatı sağlayan önemli bir unsurdur. Bu irtibatı sağlamada -ilâhî emrin gereği olarak- namaza müteakiben yapılan zikirler büyük bir önem arz etmektedir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatında namazdan sonra okunması sünnet olan tesbih, tahmid, tehlil, zikir ve salâvatın, her türlü şerden Allah’a sığınma ve Allah’ın isimleri ile dua etmenin “velâyet-i Ahmediyenin evradı” olduğunu söyler. (1)
Nur talebelerinin namaz sonrası yaptığı tesbihat ülkemizde bilinen ve yaygın olarak yapılan tesbihattan daha uzun ve kapsamlıdır. Bu çalışmamızda, nur talebelerinin önemli bir virdi olan namazdan sonra yaptıkları tesbihatın meşruiyeti ve muhtevası ayet ve hadisler çerçevesinde konu edilmektedir. Yöntem olarak soru-cevap şeklinde bir yol izlenmiş olup yapılan tesbihata yönelik tenkitlere Kur'an ve Sünnet perspektifinde açıklamalar getirilmiştir.
-Tesbihat nedir? Namaz tesbihatının dindeki hükmü nedir?
Tesbihat, en genel anlamıyla Allah’ı zikretmek, noksanlıklardan beri tutmak ve şükretmek gibi anlamları ihtiva etmektedir. Allah’ı zikretmek ise İslâm hukukuna göre farzdır. Namazlardan sonra yapılan zikir ve tesbihat da bu farza icabet etmenin önemli bir vesilesidir. Ancak namaz sonrası yapılan tesbihatın şer’i hükmü farz değil sünnettir. Tesbihat, Allah’a yaklaşmak ve Hz. Peygamber (sav)’in önemli bir sünnetini yerine getirme gayesi ile de asr-ı saadetten günümüze kadar kesintisiz olarak uygulana gelmiştir. Mezheplerde farklı uygulamalarla kendisini gösteren bu ibadet, Hz. Peygamber ve sahabe tarafından bireysel olarak uygulanmıştır. Tesbihat uygulamalarındaki farklılığın kaynağı Hz. Peygamber’den varid olan rivayetlerin çeşitliliğidir. Dolayısıyla tesbihatta standart bir formattan söz etmek mümkün değildir. (2)
-Nur talebelerinin yaptığı uzun tesbihat, bilinen tesbihattan daha geniştir. Bu tarz bir tesbihat bid’at değil midir?
Bid‘at biri geniş, diğeri dar kapsamlı olmak üzere iki şekilde tarif edilmiştir. Geniş kapsamlı tarife göre bid‘at Hz. Peygamber’den sonra ortaya çıkan her şeydir. Resûl-i Ekrem, İslâm’da güzel bir çığır (sünnet-i hasene) açana o çığıra uyanlar bulunduğu sürece sevap verileceğini, kötü bir çığır (sünnet-i seyyie) açana da aynı şekilde günah yazılacağını ifade etmiş, Hz. Ömer de teravih namazını topluca kılanları görünce, “Bu ne güzel bir bid‘attır” (3) demiştir. Bid‘atı sonradan ortaya çıkan her şeyi içine alacak şekilde geniş kapsamlı olarak kabul eden âlimler, Hz. Peygamber’in bid‘atı reddeden hadisleriyle her devirde günlük hayata girmesi zorunlu bulunan yenilikleri bağdaştırmanın yegâne yolu olarak onu, yapılmasında mahzur bulunmayan “iyi bid‘at” (bid‘at-ı hasene, bid‘at-ı mahmûde, bid‘at-ı hüdâ) ile yapılması yasaklanan “kötü bid‘at” (bid‘at-ı seyyie, bid‘at-ı mezmûme, bid‘at-ı dalâl) diye ikiye ayırmayı uygun bulmuşlardır. Kur’an’ı bir mushafta toplamak, teravih namazını cemaatle kılmak, minare ve medrese inşa etmek iyi bid‘ata, kabirlerin üzerine mum dikmek de kötü bid‘ata örnek olarak gösterilebilir. (4)
Nur talebelerinin yapmış olduğu tesbihatta bid‘at-ı hasene’ye bir örnektir. Birçok büyük zat gibi Bediüzzaman Hazretleri de Kur’an ve Sünnetten istifade ederek tertip ettiği dua, zikir, tesbih ve salâvatlar ile talebelerinin tefekkür ve zikir hayatına derinlik kazandırabilecek, edebî değeri olan özlü ifadeleri evrad olarak vermiştir.
-Namazdan sonra bu kadar çok çeşitli zikirlerin yapılması dinin esasına ve ruhuna uygun mudur?
Büyük bir hadis ve fıkıh âlimi İbn Hacer el-Askalânî, tevhîd lafızlarını içeren, fiilleri yaratmak, menetmek, bahşetmek ve kudretin tamamını Allah’a nispet etmek gibi hususları kapsayan bir zikrin namazdan sonra söylenmesinin müstehab olduğunu belirtmiştir. (5)
-Nur talebelerinin bir evradı olan tesbihatın içeriğinin ve terkibinin Kur’an ve Sünnete uygunluğunu gösterip açıklar mısınız?
Bir örnek olarak en uzun tesbihat olan sabah namazının terkip ve içeriğini sırasıyla inceleyelim.
a) Ezandan ve kametten sonra vesile duası okunur: "Allahumme rabbe hâzihî'd-da'veti't-tâmmeh ve's-salâti'l kâimeh, âti Muhammeden'il vesîlete ve'l-fadîlete ve'b'ashu mekamen Mahmûden ellezi veadteh. İnneke la tuhliful mîâd." Ezandan sonra, Hz. Peygambere (sav) salâvat getirmek sünnet; vesile duasını yapmak menduptur (6) Buhârî’de yer alan rivayete göre her kim ezanı işittiğinde ardından bu duayı okursa Peygamberimiz (asm) şefaatinin ona vâcib olacağını bildirmiştir. (7) Şâfiî mezhebinin bir fıkıh kitabı olan İânetü’t-Tâlibin’de müezzinin, kamet getirenin, ezan ve kameti dinleyenin ellerini kaldırıp açarak vesile duasını okumalarının sünnet olduğu yazmaktadır. (8) Şafii mezhebinden olan Bediüzzaman Hazretleri de sünnet olarak ezandan sonra da, kametten sonra da “Vesile Duâsı” okumuştur.
b) Sabah namazının farzından sonra sünnet olan "selam duası" okunur. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), selâm verip namazdan çıkınca üç defa istiğfar eder ve “Allâhümme ente’s-selâm ve minke’s-selâm tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm: Allah’ım selâm sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allah’ım, sen hayır ve bereketi çok olansın” derdi. (9)
c) Arkasından "Salâten Tüncinâ" ya da "Salât-ı Münciye" olarak bilinen salâvat okunur.
"Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Salâten tuncînâ bihâ min cemîil ahvâli ve'l-âfât. Ve takdîlenâ bihâ cemiâ'l-hâcât. Ve tutahhirunâ bihâ min cemî'ıs-seyyiât. Ve terfeunâ bihâ indeke â’led-deracât. Ve tübelliğunâ bihâ aksa'l-gâyât. Min cemî'il-hayrâti fi'l-hâyâti ve ba’de'l-memât. Âmin yâ mücib'ed-deavât, ve'l-hamdü lillâhi rabb'il-âlemin."
[Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e ve Efendimiz Muhammed'in Âline öyle bir salât ve rahmet eyle ki, Onunla bizleri bütün dehşetli korku ve her türlü âfetlerden halas eyle, bütün ihtiyaçlarımızı yerine getir, bizleri bütün günah ve kötülüklerden temiz kıl, yanında en üstün derecelere yükselt, bizleri gerek hayatta ve gerekse öldükten sonra bütün hayırların en yüksek gayelerine vasıl eyle. Ey bütün dua ve isteklere cevap veren Mucîb! Duamızı kabul eyle. Hamd olsun Âlemlerin Rabbi olan Allah'a ki, hamd ancak O’na mahsustur.]
"Salâten Tüncinâ" hakkında Şifâü’l-Eskâm eserinde Fakihânî Rahimehullah Ebû Mûsâ Darir’den şöyle nakleder: “Bir gemi yolculuğunda Aklabiye denilen çok şiddetli bir fırtınaya tutulan bu zat, uyku esnasında Resulullah Efendimizi görür ve Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem kendisine bin defa okumak üzere Salâten Tüncînâ Salavât-ı Şerifesini tâlim buyurmalarını söyler. Nihâyetinde tüm gemi halkının kurtulduğunu nakleder.” (10)
Bu salâvat ve dua Bedîüzzaman Hazretlerinin bizzat kendisi için yazdırdığı ve vefâtına kadar da yanından ayırmadığı Cevşen-i Kebîr defterinde kayıtlıdır. Bediüzzaman Hazretleri bu salâvat hakkında defterine şu notu yazdırmıştır: “Meşhûr-u âlem ve gâyet mücerreb ve umûm aktabların mergûbu bir salavât-ı şerîfedir.” (11) Keza hadis-i şeriflerde de bu mahiyette dualar mevcuttur. Birkaç örnek vermek gerekirse Ümmü Gülsûm binti Ebî Bekr rivâyet ediyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Âişe’ye şu duâyı öğretti: “Allah’ım! Senden şimdi ve gelecekte (olacak) olan, bildiğim ve bilmediğim bütün hayırları istiyorum. (…) Allah’ım! Senden kulun ve Resûlün Muhammed’in istediği bütün hayırları istiyorum.” (12)
Velhasıl, namazdan sonra salâvat getirmek sünnete uygun bir davranıştır. Nitekim Ebu Davud, Nesaî ve Tirmizî’in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Biriniz namazı kıldıktan sonra, Allah’a hamdu sena etsin, sonra Peygamber’e salâvat getirsin, ondan sonra dilediği duaları yapsın.” (13)
c) Müteakiben bir defa:
"Allâhumme innâ nukâddimu ileyke beyne yedey külli nefesin ve lemhatin ve lahzatin ve tarfatin yatrifu bihâ ehlü's-semâvâti ve ehlü'l-aradîyn, şehâdeten eşhedü en,.." [Allah'ım! Her nefeste, her bakışta, her anda, semâlar ve yerler ehlinin her göz açıp kapamasında Sana şehadetimizi takdim ederiz ki:] dedikten sonra on defa:"Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hâmdü yuhyi ve yumit ve hüve hayyun lâ yemût biyedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir" denir. Onuncusunda sonuna "ve ileyhi'l-masîyr" eklenir.
Yine burada da Allah’ı tesbih eden ifadelerin bir benzerini hadis-i şeriflerde görmekteyiz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdu ki: “Her kim, sabah namazından sonra diz çökmüş olarak, konuşmadan önce on defa “Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke lehü; Lehü’l-mülkü ve lehû’l-hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” derse kendisine onlarca sevap yazılır, on günahı silinir, on derece yükseltilir, o günün tamamında her şerden emin ve emniyette olur, şeytandan korunur ve o gün hiçbir günah ona ulaşarak amelini iptal etmez!” (14) (Aynı zikir ileride tekrar edilecektir. Bu zikrin detaylı kaynakları o pasajın dipnotunda verilmiştir.)
d) Sonra eller ters çevrilerek:
Peygamber Efendimiz (asm), “Allah’tan bir şeyin olmasını istediği zaman ellerinin içini yukarıya çevirirdi. Ancak bir şeyden sakınacağı zaman ise ellerinin içini aşağıya çevirirdi.” (15)
Allâhümme ecirnâ min'en-nâr (3-5 veya 7 defa söylenir)
Namaz sonrası tesbihâtın bu kısmı Peygamber Efendimiz (sav) tarafından özellikle sabah ve akşam namazlarından sonra okunması tavsiye edilmiştir. Müslim b. Hâris et-Temimî babasından şunu rivâyet etmiştir: “Peygamber Efendimiz (sav) bana şöyle buyurmuştur: Akşam namazını kıldığın vakit, namazdan sonra hiç konuşmadan yedi kez ‘Allahümme ecirnî min’en-nar’: Allah’ım, beni cehennem ateşinden koru der ve şayet o gece ölürsen Cehennem ateşinden beraat olunursun ve eğer sabah namazından sonra aynı şekilde dersen ve gün akşama kadar olan zamanda ölürsen yine cehennem ateşinden beraat olunursun.” (16) Duadaki metin farklılığı olarak hadis-i şerifte geçen ecirnî "ben" tesbihatta geçen ecirna "biz" demektir.
Allâhümme ecirnâ min fitneti'd-dîniyyeti ve dünyeviyyeh
Allâhümme ecirnâ min fitneti ahiri'z-zamân
Allâhümme ecirnâ min fitneti'l-mesihi'd-deccâli ve's-sufyân
Allâhümme ecirnâ mine'd-dalâlâti ve'l-bıd'ıyyâti ve'l-beliyyât
Allâhümme ecirnâ min şerri'n-nefsi'l-emmâreh
Allâhümme ecirnâ min şurûri'n-nüfûsi'l-emmârati'l-firâvniyyeh
Allâhümme ecirnâ min şerri'n-nisâ
Allâhümme ecirnâ min belâ'in-nisâ
Allâhümme ecirnâ min fitneti'n-nisâ
Allâhümme ecirnâ min azâbi'l-kâbr
Allâhümme ecirnâ min azâbi'l-yevmi'l-kıyâmeh
Allâhümme ecirnâ min azâbi cehennem
Allâhümme ecirnâ min âzâbi kahrik
Allâhümme ecirnâ min nâri kahrik
Allâhümme ecirnâ min azâbi'l-kabri ve'n-nîrân
Allâhümme ecirnâ mine'r-riyâi ve's-sum’âti ve'l-ucubi ve'l-fâhr
Allâhümme ecirnâ min tecâvuzi'l-mülhidîyn
Allâhümme ecirnâ min şerri'l-munâfıkîyn
Allâhümme ecirnâ min fitneti'l-fâsıkîyn
Yukarıdaki istiaze dualarına baktığımızda şerrinden Allah’a sığınılanların dini ve dünyevi fitneler, ahir zaman fitnesi, deccal ve süfyan fitnesi, dalalet ve belalar, nefsi emmare, firavunlaşmış nefisler, kadınların içindeki bazı şerli-belalı-fitneler, kıyamet gününün azabı, cehennem azabı, Allah’ın kahr azabı ve ateşi, yalancı şöhret, kibir, övünmek, inkârcıların tecavüzü, münafıkların şerri, fasıkların fitnesi gibi kişileri ve toplumları helakete sürükleyen başlıca unsurlar olduğu görülecektir. Benzer anlamların hadis-i şeriflerde de olduğuna dair birkaç örnek verelim:
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Biriniz namazda tahiyyâtı bitirdiği zaman, dört şeyden Allah’a sığınarak şöyle desin: 'Allâhümme innî eûzü bike min azâbi cehennem ve min azâbi’l-kabr ve min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât ve min şerri fitneti’l-mesîhi’d-deccâl' “Allah'ım, cehennem azâbından ve kabir azâbından, hayat ve ölüm fitnesinden, deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım.”(17) Başka bir rivayet ise şöyledir: Aişe (r.anha)’nın haber verdiğine göre, Rasûlullah (sav) namazda şöyle dua ediyordu:
“Allah’ım! Kabir azabından sana sığınırım, Mesih deccalin fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım. Allah’ım, günah işlemekten ve borçtan sana sığınırım.”
Resulullah (sav)'in bir başka duası da şöyledir: "Allah’ım, şikak ve nifaktan ve kötü ahlaktan sana sığınırım." (18)
Tesbihatta, Allah’a sığınılan tehlikelerden biride şerli-belalı-fitne kadınlardır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde "Ben, benden sonra erkekler için kadınlardan daha tehlikeli bir fitne (imtihan sebebi) bırakmadım." demiştir. (19)
e)“Allâhümme ecirnâ ve ecir vâlideynâ ve talebete rasâili'n-nûru's-sâdıkîyne fi hizmeti'l-kur’âni ve'l-imân, ve ahbâbene'l-mü’minîne'l-muhlisîyne ve akrıbâenâ ve ecdâdenâ mine'n-nâr."
[Allah'ım! Bizi, anne-babamızı, Kur'an ve iman hizmetinde çalışan sadık Risale-i Nur Talebelerini ihlâslı, imanlı dostlarımızı, akrabalarımızı ve ecdadımızı Cehennem ateşinden kurtar.]
Sonra eller yukarı çevrilerek duaya devam edilir:
"Bi afvike yâ mücir bi fadlike yâ gâffâr. Âllâhümme edhılne'l-cennete mea'l-ebrâr. Âllâhumme edhılne'l-cennete meâ'l-ebrâr. Allâhumme edhılnâ ve edhı'l-üstâdenâ Said-i Nursî radıyallahu anh ve vâlideynâ ve talebete rasâili'n-nûru ve ıhvânenâ ve ehâvatenâ ve akribâenâ ve ecdâdenâ ve ahbâbene'l-mü’minîne'l-muhlisîyne fi hizmeti'l-imâni ve'l-Kur’ân, el cennete meâ'l-ebrâr, bi şefaati nebiyyike'l-muhtar ve âlihi'l-athâr ve ashâbihi'l-ahyâr ve sellim mâdâme'l-leylü ve'n-nehâr. Âmin, velhamdü lillâhi rabbil âlemin."
[Affınla kabul buyur ey halas eden, kurtaran Mücîr! Fazlınla kabul buyur ey günahları bağışlayan Gaffâr! Allah'ım! Bizleri Ebrar olan iyilerle Cennet'e idhal eyle. Allah'ım! Bizi, Üstadımız Said Nursi'yi (Allah ondan razı olsun) ana - babamızı, sadık Risale-i Nur Talebelerini, erkek ve kadın kardeşlerimizi akrabalarımızı, ecdadımızı, iman ve Kur'ân hizmetinde çalışan ihlâslı, imanlı dostlarımızı, Seçkin Peygamberinin şefaatî, Onun pak, âli ve hayırlı Sahabilerinin hürmetine, iyilerle beraber Cennet'e idhal eyle.]
Tesbihatın bir parçası olan dualara baktığımızda bunların kişinin istikametine katkı sağlayıp; dikkat ve hassasiyet isteyen bu ahir zamanda onu motive edecek, akıl ve gönül dünyasına canlılık kazandıracak özlü ifadelerden oluştuğu görülmektedir. Bunun yanı sıra insan; tâbi olduğu manevî lidere sevgi, saygı ve bağlılığını ifade ettikçe ve bu duygular gönlüne iyice yerleştikçe liderinin getirdiği öğretiye, emir ve yasaklara bağlılığı da o nispette artacaktır.
f) Ardından bilinen namaz tesbihatıyla devam edilir:
"Subhânallâhi ve'l-hâmdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhu ekber, ve lâ hâvle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyü'l-azîym." denir ve Ayete'l-Kürsi okunduktan sonra tesbih çekilir:
Hadis-i şerifte vardır ki; “Her kim ki farz namazın akabinde Âyetü’l-kürsî’yi okursa bir sonraki namaza kadar Allah’ın korumasında olur.” (20)
33 Sübhânallâh,
33 Elhamdulillâh,
33 Âllâhu Ekber.
Tesbihlerden sonra:
"Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hâmdü yuhyi ve yumit, ve hüve hayyun lâ yemût, biyedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir ve ileyhi'l-masîyr."
[Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir; Onun hiçbir şeriki yoktur. Mülk Ona ait, hamd O’na mahsustur. Hayatı veren de O’dur, ölümü veren de Odur. O, kendisine asla ölüm ârız olmayan Hayy-ı Ezelîdir. Bütün hayır O’nun elindedir. O her şeye hakkıyla kadirdir. Her şeyin ve herkesin dönüşü de O’nadır.] denir.
Birçok hadis-i şerif kitabında (21) geçen bu tevhid cümlesini Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Mektubat isimli eserinin yirmi birinci mektubunda şöyle şerh eder: "Sabah ve akşam namazından sonra tekrarı pek çok fazileti bulunan ve bir rivayet-i sahihada İsm-i Âzam mertebesini taşıyan şu cümle-i tevhidiyenin on bir kelimesi var. Her bir kelimesinde, hem birer müjde ve beşaret, hem birer mertebe-i tevhid-i rububiyet, hem bir İsm-i Âzam noktasında bir kibriya-i vahdet ve bir kemâl-i vahdâniyet vardır."
Ardından namazın duası yapılır.
Duâdan sonra;
Fa'lem ennehu denir ve 33 defa (sabah namazından sonra 100 defa okunabilir) Lâ ilâhe illâllâh okunur. Sonunda Muhammede'r- resûlullâhi sallallâhü teâlâ âleyhi ve sellem denir. "Fa'lem ennehu lâ ilâhe illallah" Muhammed suresi 19. ayetin başında gelmektedir ve bir tevhid cümlesidir. Ancak başında "fa'lem ennehu" yani "kesinlikle bil ki" emri vardır. Böylelikle insanlara dinin özü olan tevhid kesin bir ifade ile hatırlatılarak hayatı tevhid ilkesinin gereğine uygun olarak yaşamamız gerektiği telkin edilmektedir.
Daha sonra 10 defa: "Lâ ilâhe illallâhu'l Melikül Hakkul Mübin Muhammedün Rasulullahi Sadikul Va'dil Emin" [Mülk sahibi Melik, hak ve varlığı birliği apaçık Mübin olan Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Vadinde sadık ve emin olan Muhammed (asm) Allah’ın Rasulüdür.] denir.
Lâ ilâhe illallâhu'l Melikül Hakkul Mübin ifadesiyle ilgili olarak, Peygamber Efendimiz (asm)'a, Hz. Cebrail’in şöyle dediği rivayet edilir:“Ey Muhammed, senin ümmetinden kim her gün yüz defa Lâ ilâhe illallâhül melikül hakkul mübîn derse, bu onun için fakirlikten kurtulmaya vesile olur, kabir yalnızlığında kendisine yoldaş olur ve bununla zenginliği celb etmiş yani kendisine çekmiş ve cennetin de kapısını çalmış olur.” (22) Bu ifadenin yanı sıra “Muhammedün Rasulullahi Sadikul Va'dil Emin" diyerek Allah resulünü övmek ve tenzih etmek dua ve niyazda bulunmaktır.
g)Sonra besmele çekip:
"İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alennebiyy; yâ eyyühellezine âmenu, sallû aleyhi ve sellimu teslîmâ” [Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin.] (Ahzab, 33/56) âyeti okunup Lebbeyk (buyurun efendim) denir.
Salât, dua etmek, hayrı ve hayrı celp edecek sözleri söylemek anlamına gelmektedir. Allah’ın Peygamberimize salâtı, kendisine hayır takdir etmesidir; ona rahmet ve mağfiret etmesi, bereketini ve rızasını lütfetmesi ve meleklerinin yanında onu övmesidir. Ayette Allah ve melekler için sadece salât kavramı zikredilmişken müminlere, salata ilaveten ona selam etmeleri de emredilmiştir. Âyette geçen “selâm” kelimesi eksikliklerden ve her türlü musibetlerden korunmuş olmayı Allah’tan niyaz etme anlamını taşır. Hz. Peygamber (asm)’e selâm vermek, mü’minlerin birbirine verdiği gibi kabr-i şerifini ziyaret ettiğimizde O’na selâm vermek, ayrıca zaman zaman ve özellikle ismi anıldığında manevi şahsiyetini selâmlamaktır. Salât, selâm manasını ihtiva ediyorsa da selâmda insanların O’na itaat etmeleri ve O’nun şeriatını yaşamalarını dilemek gibi özel manalar vardır. Çünkü Allah Resulü'ne salâtın, ancak her konuda ona itaat etme anlamına gelen selam ile ağırlığı olur. (23) Aşağıdaki salatü selamlara ve dualara baktığımızda bu anlamları telkin ettiği görülmektedir.
"Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ ali seyyidinâ muhammedin biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesirâ." (Üç defa okunur)
[Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e ve Efendimiz Muhammed'in âline, bütün maddî ve manevî dertler ve devalar adedince çok salât, bereket ve selâm ihsan eyle.] (Üç defa okunur)
Salli ve sellim yâ rabbi alâ hâbibike muhammedin ve alâ cemî'il-enbiyâi ve'l-mürselîn, ve alâ âli küllin ve sâhbi küllin ecmâin, âmîn, velhâmdulillâhi râbbi'l-âlemîn.
[Yâ Rabbi! Habibin Muhammed'e ve bütün enbiya ve resullere her birîsinin âl ve ashabına salât ve selâm eyle. Ãmin! Hamd olsun Âlemlerin Rabbi Allah'a ki, hamd ancak kendisine mahsustur.]
Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ Rasûllallâh
Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ Habîballâh
Elfü elfi sâlâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ emîne vahyillâh
[Milyonlarca salât ve selâm senin üzerine olsun ey Allah'ın Resulü!
Milyonlarca salât ve selam senin üzerine olsun ey Allah'ın Habibi!
Milyonlarca salât ve selâm senin üzerine olsun ey Allah'ın vahyinin Emînî!]
"Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihi ve ashâbihî, biadedi evrâki'l-eşcâr ve emvâci'l-bihâr ve katarâti'l-emtâr. Vâğfirlenâ verhamnâ ve'l-tüfbinâ ve bi üstâdinâ ve vâlideynâ ve bi talebeti rasâili'n-nuru's-sadıkîyne yâ ilahenâ bi külli salâtin minhâ eşhedühen lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden rasûllullâhi sallallâhu teâlâ âleyhi ve sellem" denir.
[Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e (asm) Âl ve Ashabına, ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları, yağmurların damlaları adedince salât, selâm ve bereket indir. Günahlarımızı bağışla, bize merhamet eyle. Bize ve Üstadımız Said Nursi'ye (r.a.) ve anne babamıza ve sâdık Risale-i Nur Talebelerine - ey İlâhımız- bu salavatların her birisine mukabil lûtfeyle! Allah`tan başka îlâh olmadığına şehâdet ederim ve Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna şehâdet getiririm. Allahu teâlâ ona salât ve selâm etsin.]
h)Sonra aşağıda iki satırını meali ile verdiğimiz Tercüman-ı İsm-i Âzâm Duası besmele çekilip okunur:
Subhaneke ya Allâh tealeyte yâ Rahman ecirnâ mine'n-nâr bi afvike yâ Rahmân
Subhaneke ya Râhiym tealeyte yâ Kerim ecirnâ mine'n-nâr bi afvike yâ Rahmân
...
[Sübhânsın, münezzehsin, Sana sığınırım ey binbir esma sahibi, mutlak ve gerçek mabûd olan Allah! Herşeyden üstün ve yücesin, ey bol rahmet eden, fark gözetmeden herkesi rızıklandıran Rahman! Affınla bizi azap ateşinden ve cehennemden kurtar ya Rahman.]
[Sübhânsın, münezzehsin, Sana sığınırım ey hususi rahmet gösteren, sevgili kullarına mağfiret edip Cennet bahşeden Rahim! Her şeyden üstün ve yücesin, ey bol kerem sahibi, umulmadık yerden ihsan eden Kerîm! Affınla bizi azap ateşinden ve cehennemden kurtar ya Rahman.]
“İsm-i Âzâm”, Allah’ın en yüce ismi demektir. Hadislerde Allah’ın ism-i âzamı olarak birden çok isim zikredilmiştir. Bu isimlerin başında Allah sonra Rahmân, Rahîm, Mennân, Ehad, Samed, Hayy, Kayyûm, Bedî’u’s-semâvâti ve’l-ard, Zû’l-celâli ve’l-ikram, lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illâ ente isim ve zikirleri gelmektedir (24) Resûlullah İsm-i Âzam anılarak yapılan duaların Allah katında makbul olacağını bildirmiştir.
Kur’an “En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin.”(7/180) demektedir. Şu halde insan, bu isimlerle Allah’a yakarışta bulunmalıdır. Yukarıdaki duada seksenden fazla esma ile “Rahman”a niyaz edilmektedir. Kur’an’ın "İster Allah diyerek, ister Rahmân diyerek yakarın; hangisiyle yakarsanız olur, çünkü bütün güzel isimler O’na mahsustur."(17/110) ayeti ile duanın terkip ve içeriği uygun düşmektedir.
- Subhaneke ya Allâh tealeyte yâ… zikri neden sadece sabah ve ikindi namazlarına müteakip gelmektedir?
Bu tercihin hikmetini Bediüzzaman Hazretleri açıklamamıştır. Ancak namazın ve namaz vakitlerinin tahsisinin hikmetlerini açıkladığı Dokuzuncu Söz'de sabah ve ikindi namazları bahsinde şuunat-ı ilahiyeye daha çok vurgu yapmaktadır. Bu zikrin terkibine baktığımızda her satır başının tesbih ifadesi olan "subhaneke" ile başlayıp "Rahman" ismi ile bitiyor olması dikkat çekicidir. Bu iki kelime arasında Allah'ın çeşitli isimleri zikredilip niyazda bulunulmaktadır. Bu terkip, sabah ve ikindi vakitlerine sarihan işaret eden “Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini övgüyle tesbih et.” (20/130) ayeti ile uygunluk göstermektedir. Duanın her satır başındaki “Subhaneke” kelimesi tesbih, içeriğinde esmalar ise "övgü" ifade eder. Her satır sonunda Allah'ın merhamet ve inayetini celbedecek olan "Rahman" ismi de rahmet-i ilahiyeye vesile olacaktır.
Ayrıca hadis-i şerifte vardır ki: “Gece ve gündüz melekleri, nöbetle yanınıza gelip giderler. Sabah ve İkindi namazlarında toplanıp nöbet değiştirirler. Sonra geceyi yanınızda geçiren melekler, Allah'ın huzuruna çıkarlar. Allahu Teâlâ da bildiği hâlde meleklere: Kullarımı ne halde bıraktınız?' diye sorar. (Melekler de): “Yanlarından namaz kılarlarken ayrıldık¸ yanlarına geldiğimizde namaz kılarken bulduk.' cevabını verirler.”(25) Sabah ve ikindi vakitlerini daha faziletli kılan sebeplerden biri, belki en önemlisi, bu namazlarda meleklerin de hazır bulunmaları ve Allah’ın mü’minlere bir lutfu olmak üzere, onların güzel hallerine meleklerin Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda şahitlik etmeleridir. İşte bu vakitlerde Bediüzzaman Hazretlerinin tertiplediği namaz tesbihatında Rahman olan Allah’ı daha çok isim ve sıfatlar ile tesbih eden ve af dileyen zikirlerin bulunması dikkat çekici bir başka nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.
- Subhaneke ya Allâh tealeyte yâ…ve “Ya Cemilu Ya Allah…” dualarının kaynağı nedir?
Belli-başlı mütedavil hadis kitaplarında bu dualara rastlayamadık. Ancak bu dualar, büyük hadis âlimi Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî tarafından telif edilmiş olan Mecmûʿatü’l-Ahzâb adlı üç ciltlik evrad kitabında geçmektedir. Mecmûʿatü’l-Ahzâbda bu dua hakkında “huzur, sükunet ve mağfirete vesile olan hasiyetlere sahip azim faziletleri bulunan bir duadır” notu düşülmüştür. (26) Ayrıca Subhaneke ya Allah tealeyte yâ Rahman ecirnâ mine'n-nâr bi afvike yâ Rahmân ile başlayan Tercüman-ı İsm-i Âzâm Duasına çok benzeyen ve her bendinde “Subhâneke yâ Allâh Teâleyte yâ Rahmân ecirna minen nâri bi afvike yâ Mücîr” ifadesi tekrar eden “Mucir Duası” Kef’emi, Misbah ve Beledu’l Emin kitaplarında geçmektedir.(27)
“Ya Cemilu Ya Allah…” ile başlayan ve ism-i azam duası olarak bilinen dua ise Mecmûʿatü’l-Ahzâbda Muhyiddin-i Arabi cildi 211. sayfada geçmektedir. (28)
Unutulmamalıdır ki; kişinin Allah’a öncelikle Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde geçen dualarla niyazda bulunması evladır. Ancak gereken âdâba riayet edildiği sürece, içeriği ve terkibi Kur'an ve Sünnet'e uygun olan dualarla da niyazda bulunabilir.
I)Ardından eller açılır,
"Sübhâneke âhiyyen şerâhiyyen tealeyte lâ ilâhe illâ ente ecirnâ ve ecir üstâdenâ ve vâlideynâ ve rufekâenâ ve âkribâenâ ve ahbâbene'l-mü’minîne'l-muhlisîyne (eller aşağıya çevrilir) mine'n-nâr ve min külli nâr vahfaznâ minşerri'n-nefsi ve'ş-şeytan ve min şerri'l-cinni ve'l-insân ve min şerri'l-bid’âti ve'd-dalâleti ve'l-ilhâdi ve't-tuğyân (eller yukârı çevrilir) bi âfvike yâ Mücir, bi fadlike yâ Gaffâr, bi rahmetike yâ erhame'r-râhimîn. Allâhumme edhilne'l-cennete mea'l-ebrâr, bişefâati nebiyyike'l-muhtar. Amîn ve'l-hamdülillâhi rabbi'l-âlemin."
[Sen Sübhansın bütün kusur ve noksanlıktan uzak ve paksın, Sübhaniyyetine sığınıyorum, ey çok merhamet eden, latif rahmetini gösteren Hannan ve en çok ihsan eden, hakiki iyilik ve nimet sahibi olan Mennan! Senden başka ilah yoktur. Sen her şeyden yüce ve muallasın. Bizi, Üstadımızı, anne babamızı, arkadaşlarımızı, akrabalarımızı, halis dostlarıınızı cehennem ateşinden, diğer bütün ateşlerden kurtar. Bizleri nefis ve şeytanın şerrinden, cin ve insanın şerrinden, bid'aların, dalaletin, şirkin ve azgınlığın şerrinden muhafaza eyle. Affının hürmetine azaptan koruyan ey Mücir! fazlının bereketine çok bağışlayan ey Gaffar! Rahmetinin hatırına, ey merhametlilerin merhametlisi Erhamerrahimin!]
Allah'ı tesbih edip çeşitli şerlerden istiaze edilen bu kapsamlı dua şu niyazla bitmektedir:
Allah'ım! Seçkin peygamberinin şefaatiyle, iyilerle beraber, bizleri Cennet'e idhal eyle!
Dualarımızı kabul buyur. Hamd olsun Âlemlerin Rabbi Allah'a ki, hamd ancak kendisine mahsustur.
E'uzü besmele çekilerek Haşr Suresinin son beş ya da üç ayeti okunur.
Maʻkil b. Yesâr, Resûlullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: “Kim sabahladığında üç defa “Euzu billahi’s-semîʻi’l-ʻalîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm” deyip Haşr sûresinin son üç âyetini okursa, o geceleyene kadar Allah, istiğfar edecek yetmiş bin meleği ona vekil kılacaktır. Eğer bu kişi o gün ölürse şehit olarak ölür. Kim bu âyetleri gecelediği vakit okursa yine aynı mertebede olur.”(28) Bu ayetler akşam namazından sonra da okunmaktadır.
-Öğle namazından sonra Fetih suresinin “lekad sadekallahu” ile başlayan son üç ayeti okunmaktadır. Bunun kaynağı nedir?
Namazlardan sonra her sure veya ayet okunabilir. Fakat bazı sure ve ayetler lafız, mânâ, mâhiyet ve şümûlü ile diğerlerinden daha fazla rivayet ve tavsiyelere medar olmuştur. Fetih suresini okumanın faziletini bildiren hadisler mevcuttur. Kanaatimizce Bediüzzaman Hazretleri tercihen öğle namazına müteakip Fetih suresinin son 3 ayetini okumayı vird edinmiş, talebelerine de tavsiye etmiştir.
-İkindi namazından sonra Nebe Suresinin, yatsı namazından sonra da âmenerrasûlü okunmasının hikmeti nedir?
Başlıca hadis kaynaklarında bulunmasa da Tefsiru'l-Kuran’da geçen rivayete göre Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki: “İkindi namazından sonra Nebe suresini (vird olarak) okursa, Allahu Teâla o kimsenin rızkını artırır ona dünya dağları ağırlığınca iyilikler yazılır.” (29)
Ayrıca peygamberimiz (asm) geceleri de Bakara sûresinin son iki âyetinin (âmenerrasûlü)okunmasını tavsiye etmiştir. (30)
Sonuç :
Namazlardan sonra, ciddi bir mazeret bulunmadığı durumlarda, yerinden hemen ayrılmayıp bir süre daha zikir ve tesbîhata devam etmek sünnettir. Hz. Peygamber (asm), namazların ardından bunun yapılmasını teşvik etmiş, bir kişi namaz kıldığı yerden ayrılmadıkça meleklerin ona dua etmeye devam edeceğini haber vermiştir. (31) Klasik fıkıh eserleri incelendiğinde namazdan sonra yapılan tesbîhâtın belirli bir format dâhilinde yapılmasına yer verilmediği görülmektedir. Nur talebelerinin vird edinip namazlardan sonra yaptığı tesbihatın içerik ve tertibinin ise Kur’an ve Sünnete uygun olduğu ortadadır. Bunun yanı sıra yapılan tesbihat oldukça kapsamlı ve öz zikirleri ihtiva etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in bir talebesi ve bu zamana bakan bir dersi olan Risale-i Nur Külliyatında birçok kereler namaz tesbihatının önemine değinilmektedir. Hatta Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri “Şu kısa tarîkın evrâdı, ittibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihâtı yapmaktır.” (32) sözü ile namaz tesbihatının imanın tezahürü ve tasdiki açısından ne kadar büyük öneme sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri tarafından tertiplenen namaz tesbihatını ihmal etmeyen bir mümin, her gün yüzden fazla salâvat ve esma-i ilahiye okumaktadır.
Kaynaklar
1- Kastamonu Lahikası, 70. Mektup
2- İhsan Akay, Teori ve Pratikte Namaz Sonrası Tesbihât, Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi; Cilt: V, Sayı: 9, Yıl: 2017/1
3- Buhârî, “Terâvîḥ”, 1; el-Muvaṭṭaʾ, “Ramazan”, 3
4- TDV İslâm Ansiklopedisi 1992, 6. cild, sayfa 129-131
5- İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, 2/332
6- İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 67, 68; Cezîrî, el-Mezâhibü’l-erbe‘a, I, 283
7- Buhârî, Ezan, 8
8- İânetü’t-Tâlibîn, 1:232-23
9- Müslim b. Haccâc el-Nisâbûrî, Sahîh-i Muslim, Halîl Me’mûn Şîhâ (Thk.), Dâru’l-Ma‘rife, Beyrût 2010, Mesâcid, 135, 136
10-El-Müsned, Kitâbü’l-Ezkâr ve ‘d-Deavât (14995); Sünen-i İbn-i Mâce, Kitâbü’d-Duâ; Buhârî, el-Edebu’l-Müfred; İbn Hibbân, 598/2413; Hâkim, 1/521
11-Bedîüzzaman Hazretlerinin husûsi defteri, Barkod Medya Tarafından orijinal sâhifeleri taranarak birebir aynı görüntüsünde, “Bediüzzaman Said Nursi’nin Bizzat Yazdırdığı ve Okuduğu Orijinal Cevşen-i Kebir ve 33 Hadis-i Şerif” adıyla kitap olarak basılmış ve 2013 yılında yayınlanmıştır.
12-El-Müsned, Kitâbü’l-Ezkâr ve ‘d-Deavât (14995); Sünen-i İbn-i Mâce, Kitâbü’d-Duâ; Buhârî, el-Edebu’l-Müfred; İbn Hibbân, 598/2413; Hâkim, 1/521
13- Neylu’l-Evtar, 2/577
14- Tirmizî, Daavât, 64
15- Müsned, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 56; Cemu’l-Fevaid, c. 5, s. 237, h. 9242-43. el-Fethu’l-Kebir, II/357
16-Süleyman b. el-Eşas es-Sicistânî Ebû Dâvûd (ö. 275/889), Sünenü Ebî Dâvûd, Halîl Me’mûn Şîhâ (Thk.), Dâru’l-Ma‘rife, Beyrût 2001,Edeb, 100.
17- Müslim, Mesâcid 128-134; Ebû Dâvûd, Salât 149, 179; Nesâî, Sehv 64
18- Ebu Davud, Salat 367, (1546); Nesai, İstiaze 21, (8, 264)
19- Buhârî Nikâh 17; Müslim Zikir 97 98. Ayrıca bk. Tirmizî Edeb 31; İbni Mâce Fiten 31
20- Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebir, thk. Hamdi Abdulmecîd (Kahire: Mektebetu İbn Teymîyye, ts.), 3/83
21-Buharî, Ezân: 155; Teheccüd: 21; Umre: 12; Cihad: 133; Bed'ü'l-Halk: 11; Mağâzî: 29; Daavât: 18, 52; Rikâk: 11; I'tisâm: 3; Müslim, Zikir: 28, 30, 74, 75, 76; Vitir: 24; Cihad: 158; Edeb: 101; Tirmizî, Mevâkıt: 108; Hac: 104; Daavât: 35, 36; Nesâî, Sehiv: 83-86; Menâsik: 163, 170; Îmân: 12; İbni Mâce, Ticârât: 40; Menâsik: 84; Edeb: 58; Dua: 10, 14, 16; Ebû Dâvud, Menâsik: 56; Dârîmî, Salât: 88, 90; Menâsik: 34; İsti'zân: 53, 57; Muvatta', Hac: 127, 243; Kur'an: 20, 22; Müsned, 1:47; 2:5; 3:320; 4:4; 5:191; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:538
22- Zebidi, İthaf, 5/131; Kenzü’l-ummal, no: 5058
23- İslâm Ansiklopedisi, “salvele” c.7 s.124
24- Tirmizî, Deavât, 87; İbn Mâce, Dua, 9; Dârimî, es-Sünen, Fedâilü’l-Kur’an, 14; Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 258
25-Muvatta¸ Kasru's-salat¸ 82; Buhârî¸ Mevâkît¸ 16¸ Bed'u'l-halk¸ 6¸ Tevhid¸ 33; Müslim¸ Mesâcid¸ 210
26- Mecmuatul-Ahzab/Gümüşhanevi 2/333 ve 1/211
27-https://tr.wikishia.net/view/Mucir_Duas%C4%B1 Erişim Tarihi 09.09.2020
28- Hizb-u Envar’il Hakaikı’n-Nuriye; Hayrat Neşriyat, sayfa 155
29-Tirmizî, "Fedâilü’l-Kur’an", 22 (No. 2922)
30- Ebûl-Leys Semerkandî, Tefsirul-Kur’ân, 6/362
31- Buhârî, Fedâilü’l-Kur’an, 10; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 229
32- Buhârî, Salât, 87; Müslim, Mesâcid, 272
33-Sözler, Yirmi Altıncı Söz, Zeyl