-BAKARA 3-5. AYETLER BAĞLAMINDA-
3- “Onlar gayba iman ederler ve namazı ikâme ederler, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (karşılık beklemeden hayra) sarf ederler.”
“Gayba iman” denilince akla ilk gelen, Allah’a ve diğer iman rükünlerine imandır. Seyyid Kutup’un ifadesiyle: “Gayba iman, insanoğlunun hayvanlar aleminden yücelişinin ayrılış noktasını teşkil eder.” Çünkü insanoğlu ilahi kelamın öğretileri sayesinde aklın idrak ettiği maddî alanda ve duyularla hissedilenlerin sınırında durup kalmazlar; bunlarla birlikte ruh, cin, melek, cennet, cehennem, ahiret günü gibi maddenin ötesindeki evrenleri de idrak ederler. Nitekim Türk düşünürü Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’ye göre asıl iman gaybî konulardaki gerçeklere yönelik olur. Çünkü gayb; gizlilik, görünmezlik bilinmezlik ile insanın duyu yetileri ve bilgiye erişim yollarının uzağında olan her şeydir. Bundan ötürü Kur’an’ın gayb telakkisi insanın dünya hayatı ve ahlâk anlayışıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Namazı zamanında şart, rükün, âdâb, huşu ile kılmak için ciddi bir gayret içinde olurlar. Çünkü Allah'a karşı derin bir saygı duymaksızın kılınan bir namaz ruhsuz bir ceset gibidir. Namazı ikame etme tabiri, müminlerin sadece namaz kılmakla kalmayıp Allah ile ilişkisinin her zaman ve her yerde diri kalması için çalışmasına işaret etmektedir. Hz. Mevlâna insanı Allâh’a vâsıl eden gerçek namaz hâlini şöyle anlatır:
“Bize doğru yolu gösteren, bizi kötülüklerden alıkoyan namaz, beş vakitte kılınır. Halbuki âşıklar, daima namazdadırlar! O gönüllerindeki aşk, başlarındaki ilahî sevgi ne beş vakitle yatışır, ne de beş yüz bin vakitle geçer gider!”
Rızık; Kur'an'da; ister dünyevi olsun isterse uhrevi olsun maddi manevi ihsanlar manasında kullanılmıştır.Ayetten, zengin olmanın şart olmadığını, insana rızık olarak verilen her şeyden (mal, ilim, zeka, güç vs) hayra sarfedilmesi gerektiğini anlamak mümkündür.
4- “Onlar hem sana indirilene, hem de senden önce indirilenlere iman ederler, ahirete de yakînen inanırlar.”
Allah'ın kitapları ve peygamberleri arasında bir ayrım yapmazlar. Yakîn; kesin tasdikte bulunmayı sağlayan, üzerinde tartışma yapılamayan ve karşıtı düşünülemeyen, doğruluğunda şüphe bulunmayan bilgidir.
5- “İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlardır felaha erenler.”
Kur’ân-ı Kerîm’in ve sünnet-i seniyyenin beyân buyurduğu tarzda iman, ibâdet, yaşantı ve ahlâkta sadakat gösterenler Rablerinden gelen hidâyet üzeredirler.
Felâh; sözlükte “arzu edilen şeyleri elde etme, istenmeyen şeylerden kurtulma, zafer ve başarı” gibi mânalara gelir. İnsanın, önündeki engelleri bir bir aşarak kendini kurtarması, arzu ettiği gayeye ulaşması ve zafer elde etmesidir.