Kur'an-ı Kerim’de birçok yerde (*) geçen “Kün Fe Yekûn” tekvinî emri Allah’ın bir şeye ol dedi mi onun hemen oluş sürecine girmesi anlamına gelmektedir. Bu da bize Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz kolaylık ve suhuletle yarattığını, kuvvet ve kudretinin sınırı olmadığını gösterir.
Kâinatta kesintisiz olarak gerçekleşen yaratılışı irdeleyen bilim adamları “maddenin temel taşlarını” bulduklarını sanmışlardı. Fakat Max Planck (1858-1947)’in 1900’de Kara Cisim ışıması üzerine çalışırken ışığın “kuantum” dediği enerji paketçiklerinden oluştuğunu bulmasıyla yeni bir dönem başlamıştı: Kuantum dönemi. Kuantum teorisine göre, maddenin temeli kuantum enerji paketlerinin titreşimlerinden oluşuyordu.
Maddesiz, vücutsuz bir enerji denizinde yaşanan manyetik titreşimler halinde doğuyor; doğduktan sonra da fotonu ve diğer parçacıkları oluşturuyorlardı. Yerinde duruyor gibi, görünen her şey, hayal bile edemeyeceğimiz titreşimleri, fırtınaları, uçuşmaları saklıyordu. (1) Kısacası, maddeleri oluşturan ve bunların yapı taşı olan atomlara ve atom altına indiğimizde orada madde ile değil, sürekli titreşen enerji paketleriyle karşılaşıyoruz.
Bediüzzaman varoluştaki bu ahenk için "Tahavvülat-ı zerrat; Nakkaş-ı Ezelî’nin kalem-i kudreti, kitab-ı kâinatta yazdığı âyât-ı tekviniyenin hengâmındaki ihtizazatı ve cevelanıdır." (2) “Kaderin hükmü ve düsturu ile ilahî kudret, eşyanın yaratılışında hepsi birer ayet olan varlıklar silsilesini “Levh-i Mahv ve İsbat” denilen zamanın misalî sayfasında yazıyor, var ediyor, zerreleri hareket ettiriyor. Demek, zerrelerin hareketleri o yazıdan, o nüshaların icadından –varlıkların gayb âleminden görünen âleme ve ilimden kudrete geçmeleri sırasında– ortaya çıkan bir titreşim, bir faaliyettir.” demektedir. (3)
Keza Nikola Tesla da (1856 -1943) “Eğer evrenin gizemini anlamak istiyorsanız; enerji, frekans, titreşim yasalarıyla düşünün” demiştir.
Görüldüğü gibi Otuzuncu Söz / Zerre Risalesi, kuantum teorisi ile örtüşmektedir. Burada olduğu gibi Bediüzzaman'ın fen ilimlerindeki derin bilgi ve vukufiyeti Risale-i Nur Külliyatına yansımıştır. Nitekim Bediüzzaman, çeşitli bilim dallarının varlığını düzenin varlığına ve düzenin varlığını da bir düzenleyenin varlığına delil olarak gördüğünü şöyle ifade eder:
“Âlemin herbir nev'ine dair bir fen teşekkül etmiş ve etmektedir. Fen ise, kavaid-i külliyeden [genel kaidelerden] ibarettir. Külliyet-i kaide ise, o nev'de olan hüsn-ü intizamına keşşaftır. Demek cemi' fünun, hüsn-ü intizama birer şahid-i sadıktır [tüm bilimler düzenin güzelliğine birer doğru şahittirler.]” (4)
Bediüzzaman, en hassas teolojik meseleleri serbest eleştiri ve bilimsel değerlendirmeye açarak dinde rasyonel ve hürriyetçi bir akım başlatmıştır.
Bediüzzaman’a göre müspet bilimlerin platformunu oluşturan dikkatli gözlem ve sorgulayıcı akıl yürütme inançsızlığı değil sağlam bir inancı netice verir ve geçmiş tecrübeler bunu desteklemektedir. (5)
* Bakara Suresi'nin 117. ayetinde, Nahl Suresi'nin 40. ayetinde, Âl-i İmrân Sûresi 6., 47. ve 59. ayetlerde, En‘âm Sûresi 73. ve 19. ayetlerde, Meryem Sûresi 35. ve 36. ayetlerde, Yâsin Sûresi 82. ve 40. ayetlerde Mü‘min Sûresi 68. ayette geçmektedir.
Kaynaklar:
1- http://osmancakmak.net/kuantum-ve-sonsuzluk/
2- Sözler, Otuzuncu Söz, İkinci Maksat
3- Otuzuncu Söz İkinci Maksat’ın tahavvülat-ı zerratın tarifine dair olan uzun cümlenin hâşiyesinden alınıp sadeleştirilmiştir.
4- Nursî, B. S., Muhakemat, Envar Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 40.
5- Prof. Dr. Yunus Çengel; Bilim ve Risale-i Nur'da Bilimsel Yaklaşım