18- “(Artık ilahî çağrıya karşı) sağır, dilsiz, kördürler. Bu sebeple (dalaletten hidayete) dönemezler.”
İnsan hangi yolu tüm kalbiyle benimserse ona sıkı sıkıya yapışır. Artık onu o yoldan geri çevirmek ve onunda kendi kendine gittiği yoldan geri dönmesi zorlaşır. Böylece kendisini başka bir tarafa taşımak isteyeni reddeden bir karakter ortaya çıkar.
Münafıklar da dünya hayatı daha tatlı gelince hak ve hakikate karşı kör, sağır ve dilsiz kesilir. Kendini hidâyetten mahrum edenlerin dünyadaki halleri böyle olduğu için âhirette de benzeri bir azâba uğratılacaklardır. “Kıyamet günü onları kör, dilsiz, sağır olarak yüzüstü haşrederiz” (İsrâ 97) âyeti bu gerçeği haber verir. Onlar Cenab-ı Hakk’a: “Rabbim! Beni niçin kör olarak dirilttin? Oysa ben dünyada gözleri gören biriydim” diye itiraz eder. Allah: “Evet, böyle! Âyetlerimiz sana geldiğinde sen onları nasıl unutup bir kenara attıysan, bugün de sen işte öylece unutulur, bir kenara atılırsın!” buyurur. (Tâhâ 125-126)
Not: Bu ayet normal cümle yapısı gereği , هٌم صُمٌّ , هُمْ بُكْمٌ , هُمْ عُمْىٌ onlar sağırdırlar, onlar dilsizdirler, onlar kördürler’ olması gerekirken, “onlar” manasındaki هُمْ kelimesine yer verilmeyip, münafıkların vasıflarını ön plana çıkarmıştır. Bu durum, münafıkların yerildikleri sıfatlarla özdeşleştiklerini, kendi şahsiyetlerini kaybedip söz konusu sıfatlara (sağır, dilsiz, kör) büründüklerini göstermektedir. Münafıklar o kadar önemsizdirler ki, şahsiyetlerinin zikredilmelerine bile gerek duyulmamıştır. (Zemahşerî, Keşşâf, C.1, s. 194-195)
19- “Veya (onların durumu,) gökten sağanak halinde boşalan, içinde yoğun karanlıklar, gök gürlemeleri ve şimşekler bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. (O münafıklar,) yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Fakat (ne yaparlarsa yapsınlar kurtulamazlar. Çünkü) Allah, kâfirleri çepeçevre sarıp kuşatmıştır.”
Ayette parmaklar zikredilmiş bununla parmakların ucu kastedilmiştir. Zîrâ parmak kulağa girmez. Bu mecazla; münâfıkların korkularının büyüklüğü anlatılmaktadır: Onlar, “korkularından kulaklarına parmaklarının tümü sığacak olsa, onları da sokacaklar” denilmektedir.
Not: Karanlık aslında tek bir karanlıktır ama şiddeti sebebiyle çoğul ifade edilmiştir. Aynı şekilde gök gürlemeleri, şimşekler, sağanak yağmur ifadeleri ile Allah'ın maksadı, bunların türlerini bildirmektir. Buna göre sanki şöyle denmektedir: “Onda öyle zifiri karanlıklar, öyle şiddetli gök gürlemeleri ve öyle göz kamaştıran şimşekler var ki sorma gitsin.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
20- “Şimşek (karanlıkta) gözlerini kör edercesine çakar. Her ne zaman onları aydınlatsa ışığında yürürler. (Fakat şimşeğin sönmesiyle) karanlık çökünce de oldukları yerde (şaşkın bir şekilde) dikilip kalırlar. Eğer, Allah isteseydi, işitme ve görme duyularını giderirdi. Gerçek şu ki, Allah’ın kudreti herşeye yeter!”
Öyleyse, henüz fırsat varken gaflet uykusundan uyansınlar; akıllarını ve gönüllerini Kur’an nuruyla aydınlatıp apaçık gerçeğe iman etsinler!
Not: Bu temsiller ile münafıkların halini gözler önüne seren bu tablo, çeşitli psikolojik durumları sanki duyu organları aracılığı ile algılanabilir manzaralarmış gibi somutlaştıran müthiş ve şaşırtıcı Kur’an üslubunun ilginç bir örneğidir.