Velayet-i Kübra Makamının Sinerjisine Dâhil Olmak

Zafer KARLI

2000'li yılların başından itibaren kullanılmaya başlanan sinerji sözcüğü dilimize Yunancadan geçmiştir. İlk kez Antik Yunan filozofları tarafından kullanılan kelimenin orijinal hali ise “synergie” şeklinde yazılır.

Sinerji; birden fazla kişinin aynı görevde bulunması sonucu ortaya çıkan güçtür. Başka bir ifadeyle sinerji bir topluluk enerjisidir. Eğer bu topluluk ihlâs dairesinde, sünnet-i seniyye çizgisinde İslamiyet’e hizmet için bir araya gelen insanlardan oluşmuşsa bu “Nur'ânî bir şahs-ı manevîdir.” Şahs-ı manevi ise belirli bir maksat için bir araya gelip ortak faaliyetlerde bulunan bir topluluğun oluşturduğu "manevî bir kişiliktir."

Bediüzzaman, Risale-i Nur’da ahirzamanın fitnesine karşı ancak dayanışma yoluyla ortaya çıkacak bir şahs-ı manevinin karşı koyabileceğini söyler. Nitekim hadis-i şerifte “Allah'ın eli cemaatle beraberdir” buyurulmaktadır. (1)

Buna binaen nur talebeleri de misyon olarak;

- İnsan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâsı olmayı,

- Hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmünde olmayı,

- Bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademe olmayı prensip edinmiştir. (2)

Bu misyonu şekillendiren ise Risale-i Nur’da en çok tecelli eden Hakîm ve Rahim isimleridir.

Bediüzzaman, dayanışma yoluyla şahs-ı manevi oluşturmanın nasıl büyük ve kudsi bir kuvvet olduğunu şöyle anlatır:

“Risale-i Nur'un hakikî ve sadık şakirtlerinin mâbeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i âmâl-i uhreviye kanunuyla ve samimi ve halis tesanüd sırrıyla herbir halis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder. Bazı melâikenin kırk bin dille zikrettikleri gibi, halis, hakikî, müttakî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşaallah ehl-i saadet olur.” (3)

“Hattâ şöyle bir cemaatin şahs-ı manevîsi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir, inayata mazhar olur.” (4)

Bediüzzaman bu şahs-ı manevinin velayet makamı hakkında şunları söyler:

“Gavs-ı A’zamda 'kutbiyet' ve 'gavsiyet'le beraber 'ferdiyet' dahi bulunduğundan, âhir zamandaki şâkirdlerinin bağlandığı Risalet-ün-Nur o ferdiyet makamının mazharıdır. Ferdiyet makamı tasavvufta Kutbiyetin ve Gavsiyetin üstünde bir makamdır. Makamların en yükseğidir. (Bunun bir neticesi olarak) “Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîyi temsil eden has şâkirdlerinin şahs-ı mânevîsi 'ferid' makamına mazhar oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlaka ile Hicaz'da bulunan kutb-u a’zamın tasarrufundan hariç olduğu ve onun hükmü altına girmeğe mecbur değil.” (5)

Her bir nur talebesi şahsi kabiliyet bakımından ferdiyet makamında değildir fakat nur talebelerinin şahs-ı manevisi ferdiyet makamındadır.

Bu şahs-ı manevinin külli ubudiyeti ve kudsi kuvvetinden istifadenin şartlarını Bediüzzaman şöyle anlatır:

“Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve içtinab-ı kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, takvâda, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektir.” (6)

“Şu kısa tarikin evrâdı, ittibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkânla kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.” (7)

“Risalet-ün-Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil, fiyat olarak o şâkirdlerden tam ve hâlis bir sadâkat ve dâimî sarsılmaz bir sebat ister.” (8)

“İhlâs ve sadâkat ve Sünnet-i Seniyyeye mütâbaat ve hizmet derecesine göre o küllî ubudiyete sahib olur.” (9)

Velhasıl; Şahs-ı maneviden alınacak hisse; kişinin kalb, ruh, fikir dünyasındaki ihlâsı, istikameti, samimiyeti, teslimiyeti, takvası, yerine getirmeye çalıştığı talebelik şartları vs. ölçüsündedir. Onlar ne kadar çok olursa, o nisbette feyiz alır ve manen istifade eder.

Kaynaklar
1-Tirmizî, Fiten 7, hadis no: 2166, Humus 1966; Nesâî, Tahrîm 6.
2-Lem‘alar, 21. Lem’a
3- Kastamonu Lâhikası, 64. Mektup
4- Mektubat – 372
5- Kastamonu Lahikası, 120. Mektup
6- Age, agy
7-26. Sözün Hatimesinin Zeyli
8- Sikke-i Tasdik-i Gaybî
9- Age

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.