Peygamberimiz, asayişi müjdelemiştir. Dinin külli amaçlarından birisi asayiştir. Külliyat-ı hamse de buna bakar. Gazali ve Şatibi’nin ortaya koymuş olduğu beş temel esas (külliyat-ı hamse ve zarurat-ı hamse) kuralı vardır. Bunlar canın, malın, aklın, dinin ve neslin korunmasıdır. Peygamberimiz İslam’ın getirdikleri ve müjdeleri konusunda özellikle asayişe temas ve işaret eder. Cahiliyet döneminde her adımda bunun yokluğu hissedilmektedir. Cahiliyet döneminde özellikle de Arap Yarımadası asayişten mahrumdur. Hadramut ile Sanaa ve Hire ile Mekke arasında asayiş yoktur. Bilakis bu yollar kadınların tek başlarına hatta grupla gezinmelerine bile elverişli değildir. İslam ise bunu temin etmiştir. Peygamberimiz önce bunu müjdelemiş ve daha sonra raşid halifeler döneminde bu müjde ete kemiğe bürünmüş ve ayne’l yakin ve hakka’l yakin suretinde tahakkuk etmiştir.
Peygamberimizin müjdeleri bahsinde Prof. Salah Abdulfettah Halidi asayiş konusuna bilhassa dikkat çeker. Bu asayiş müjdelerinden birisini Peygamberimiz Habbab İbni El Eret’e yapmıştır. Cahiliyet döneminde ve biset öncesinde Arap Yarımadası hiç güvenli değildir. Adeta yol geçen hanı veya yol kesicilerin üs kurdukları bir beldedir. Peygamberimiz Habbab’a müjdesini şöyle ifade eder: İslam sayesinde bir yolcu Sanaa’dan Hadramut’a kadar güvenli bir şekilde seyahat edecektir. Bunun anlamı, İslam sayesinde asayişin temin edileceğidir. Bu yolda kimse Allah’tan başkasından korkmayacaktır. Koyununu kurttan sakınmayacaktır. Zira gözü nöbette olan insanlık fedaileri ve erleri vardır. Bu müjdenin anlamı şudur: Korku ve tehlike nedenleri bertaraf edilecek ve yol kesiciler ve haydutlar ıslah edilecek ya da ortadan kaldırılacaktır.
ZAİNE MÜJDESİ!
Peygamberimizin asayişle ilgili ikinci müjdesi ise 'zaine' hadisidir. Meşhur Hatem-i Tai’nin kabilesi Necid’in kuzeyi Hail’de yaşamaktadır. İslam bölgeyi hakimiyeti altına almaktadır ve sıra Tay kabilesinin bulunduğu yöreye gelmiştir. İslam davetçilerini geri çevirirler. Adiy ibni Hatem Hıristiyandır ve İslam’dan nefret etmektedir. İslam’a karşı buğz ve kin doludur. Hicri dokuzuncu yılda Peygamberimiz Tay kabilesine doğru bir seriye düzenler. Bu akında 150 mücahit görev almıştır. Başlarında da Allah’ın aslanı Hazreti Ali vardır. Süvariler Tay kabilesini basınca at ve develerini hazırlatan Adiy doğruca ailesini aldığı gibi Şam’ın yolunu tutar. Kaçar. Bizans’ın vasalları olan Gassanilerin gölgesine sığınır. Kız kardeşi Süfane Binti Hatem ise alınan esirler arasında ve katındadır. Süfane, Medine’de peygamberimizle karşı karşıyadır. Hazreti Peygamberden salıverilmesini istirham eder. Kendisini terk edip kaçtığı için de kardeşine buruktur ve gücenmiştir.
Süfane peygamberimizin hatırlı bir esiri ve misafiridir. Süfane hem asil, soylu bir kadındır ve hem de fasihtir. Meramını sektirmeden anlatır. Hazreti Peygambere ‘Bana minnet et ve beni bağışla ki, Allah da sana minnet etsin ve bağışlasın’ der. Peygamberimiz erkek kardeşi Adiy’in Allah ve resulünden kaçtığını ve kaçak durumuna düştüğünü söyler. İtap eder. Peygamberimiz kendisini salıvereceğini müjdeler lakin acele etmemesini ister. Güvenli bir kafileye katma muradındadır. Kavminden birileri gelince kendisini onlara emanet edeceğini ve selametle uğurlayacağını temin eder. Gerçekten de kabilesinden birileri gelince onların refakatinde beldesine uğurlar. Peygamberimiz kendisini yolcu ederken kendisine nafaka, mal ve deve verir. Bu cömert ailenin kızını boş göndermez.
*
Kafileyle Şam’a kardeşi Adiy’in yanına gider. Ona serzenişte bulunur ve kendilerini nasıl terk ettiğini sorar. Ona şöyle sitemde bulunur: Çoluk çocuğunla birlikte kaçtın ve babanın yadigarı olan namusunu ve emanet ettiği kızını terk ettin! Adiy özür diler. Lakin Süfane ona Peygamberimizi ve ali ahlakını anlatır. Medine’ye yanına gitmesini tavsiye eder. O da öyle yapar. Ve Hıristiyanlarla ilgili bir ayet okunduğu sırada Mescid-i Nebeviye vasıl olur ve Ehl-i kitabın ruhbanlarını ve din adamlarını rab edindikleri yönündeki okunan ayete itiraz eder. Peygamberimiz ona, yasaklamada yani tahrim ve tahlilde din adamlarının Allah’ın yerine kendilerini koyduklarını ve ayetin buna işaret ettiğini söyler. Onu hücre-i saadetlerine götürür ve tek yastığını yaslanması için kendisine verir. Hücre-i saadetlerinde kendisini ağırlar. Adiy İslam hakkında tereddütlüdür. Bunun nedenini kavrayan Peygamberimiz: ”Biz, aciz ve çaresiz görünüyoruz. Medeniyet şaşası içinde değiliz. Güçlü değiliz ama çok yakında bu hal değişecektir ve buna sen de tanık olacaksın” diye ona İslam’ın şanlı geleceğini müjdeler.
Suraka gibilerine müjde verdiği gibi ona da müjde verir ve Medain fethini anlatır. Müslüman cengaverler, ilk Beyaz Saray’ı Sasanilerin başkenti olan Medain’de ele geçirecektir. Onun ötesinde Adiy’e şöyle hitap eder: Devesindeki kadın (zaine) kimseden ve bir Allah’ın kulundan korkmadan Hire’den (Irak) yola çıkarak tek başına İslam sayesinde Kabe’yi tavaf etmeye gidebilecektir (Kur’an Müjdeleri, Prof. Salah Abdulfettah el Halidi, Daru’l Kalem, s: 256). Bu peygamberimizin ikinci asayiş müjdesidir.
Bediüzzaman da aynen Lemalar adlı eserinde Onbeşinci Rica’da asayiş meselesine temas eder. Manen asayiş bekçileri olduğunu vurgular. “Bu ricânın sonunda, Risâle-i Nur talebeleri, îmân-ı tahkikî kuvvetiyle, bu vatanın her tarafında anarşistliği durdurduğunu; umûmî emniyeti ve âsâyişi muhâfaza ettiklerini; ve yirmi senedir memleketin her tarafındaki Nur talebelerinin hiçbirisinin emniyeti ihlâle dâir bir vukuatlarının bulunmadığını; ve hattâ insaflı bir kısım zabıta memurlarının, "Nur talebeleri mânevî bir zabıtadır, âsâyişi muhâfazada bize yardım ediyorlar; îmân-ı tahkikî ile Nur'u okuyan her adamın kafasında bir yasakçı bırakıyorlar, emniyeti temine çalışıyorlar" diye olan itiraflarını; ve türlü isnat ve iftirâlarla, Kur'ân ve îmân nûruna sed çekmek isteyenlere karşı, Üstâdımızın "Yüz milyon başların fedâ oldukları bir kudsî hakîkate, başımız dahi fedâ olsun. Dünyayı başımıza ateş yapsanız, hakîkat-i Kur'aniyeye fedâ olan başlar, zındıkaya teslim-i silâh etmeyecek ve vazife-i kudsiyeden vazgeçmeyecekler inşaallah!" dediğini beyân etmektedir…”
İslam’ın kızı Hire’den Mekke’ye güvenlik içinde seyahat eder. Lakin günümüzün özgür kızları İstanbul’un dehlizlerinde ve kara deliklerinde kaybolmaktadır. Niye? İslam fazilet ve adabının seyrekleşmesinden dolayı asayiş de azalmıştır. İslam iman, ahlak ve fazileti cahiliyet döneminin bu güvensiz ortamını ve bölgelerini yok etmişti. Hire ile Mekke arasını ve Sanaa ile Hadramut arasını emniyet altına almıştı. O dokunun zayıflamasıyla birlikte emniyetsizlik yeniden gümrah oldu ve boy verdi. İslam ahlakının azalmasıyla ve toplumun dokusunun gevşemesiyle birlikte sokaklar psikopatlar ve serseriler sürüsü tarafından işgal edildi. Bundan dolayı da 33 yaşındaki Pippa Baca’dan sonra Sarai Siera da ülkemizin dehlizlerinde hayata veda etti. ABD’de twitlerle hayatına ve ölümüne not düşenler, neden ailesini bırakıp tek başına yollara düştüğünü soruyorlar. Neden rehber edinmediğini sorguluyorlar. Türkiye’nin İslami hassasiyetlerini kaybetmesi ve öbür tarafın da bunun farkında olmaması ve rahat davranması bu sonucu ortaya çıkarmıştır. Tahassürden başka ne denebilir!
Sokaklara yeniden İslam’ın ayarını vermek gerekiyor. Bunun için gözleyen ve gözeten gözlere ve Hazreti Ömer gibi gecenin karanlığında uyumayan gözlere ihtiyaç var. ‘Dicle’de bir koyun kaybolsa bunu Ömer’den sorarlar’ sorumluluğuna ihtiyaç var.
Dinin ruhu asayiştir. Kur’an bunu şöyle ifade eder: Fecnihu ile’s silmi kaffeh. Rabbimiz, ‘Toptan Allah’ın ipine yapışın’ dediği gibi ‘toptan barışa ve esenliğe ve asayişe girin’ buyurmaktadır. Ta ki, asayiş berkemal olsun.