Mağlûb, gâlibini taklid eder... Bu hazîn ve haysiyet kırıcı taklidi besleyen unsurlar muhtelif. Hayatî olanları iki: Ya gâlibin zaferini intac eden mağlûbiyetini, hasmının istimâl ettiklerinin bütününe bağlamakla, kendi gâlibiyetine benzer bir yol açmak inancı; yahut gâlibe karşı duyulan şuursuzca bir hayranlığın doğurduğu taklid insiyakı. Ferdler gibi, milletleri de zincirleyen bu ruh hâlinin zirve misâli, Yahudi kavmi.
Gâlibin mağlûb karşısındaki ruh hâli mürûr-u zamanla yerini ya şefkatli bir himâyeye bırakır, yahut mağlûbun varlığını toptan imhâ ve inkâra... Toptan imhânın kabil olmadığı durumlarda, suhûletli yol inkâr ve nisyâna mahkûmiyettir.
1492de İspanya Yahudilerini bir fermânla sınırdışı edip topraklarından dehleyen Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabellanın muktazi sebebi, Yahudilerin, Hırıstiyan dönmesi gibi görünüp hakikatte Hırıstiyanlar arasında Yahudiliği yayma faaliyetleridir. İkiyüz bin civarında Yahudinin tehcirini intac eden fermân, aynı zamanda İspanya topraklarını Yahudilere ebediyyen yasaklandığını da ilân ediyordu.
İspanyayı taklid eden sair Hırıstiyan devletlerinin de iştirakıyle büyüyen Yahudi tehcirinden büyük hisse Devlet-i Aliyyeye düşer: Beşyüz bin civarında sürgün Yahudiye sıcak ve şefkatlı bir ana kucağı gibi açılır Osmanlı toprakları. Hırıstiyan âleminin haklı-haksız bâzı sebepler tahtında sebebiyet verdiği bu târihî güç, Yahudiler için aynı zamanda arz-ı mevuda bir dönüş yolculuğudur da. Elemlerini bastıracak bu ümidle Osmanlı sâhillerine deniz kazazedelerinin sevinciyle üşüşürler.
Yahudilerin hasm-ı bîamanı Hırıstiyanlardan yedikleri bu ağır ve sarsıcı darbeyi, nisbeten rahat dörtbuçuk sükûn asrı tâkib eder. Dünyânın dört bir tarafında vaadedilmiş toprakların hülyâsıyla sermaye biriktirmek için her melaneti mübah görüp her zilleti şeref levhası gibi taşıyan Yahudileri, Hırıstiyan Batı dünyâsı bir daha farkettiğinde cihân İkinci Dünyâ Savaşı sancıları içinde kıvranmaktadır. Almanyada iktidara gelmiş bulunan Nazilerin deli mi, dâhi mi meçhul lideri Hitlerin hedef tahtasında Yahudiler vardır. Sadece yahudiler mi? Hayır... Alman olmayan herkes ve bütün muhalifler. Ayakaltında Yahudilerin kalması, coğrafî ve târihi bir kader... Esâmesi okunmayanlar, adedleri sayılmaya değmez olanlar: Çingeneler, Slavlar, Ruslar ve diğerleri...
Toplama kamplarında Yahudilere revâ görülen zulümleri tâdâd, mâlûmu îlâm olacak: Abesle iştigâl... On iki yılı aşkın bir zulüm devrinin bilançosunu merak edenler Yahudilerin hayli de mübalağalı kaynaklarında kâfi miktarı aşkın bilgiye ulaşabilirler.
Nazi zulmü, Hırıstiyan dünyâsının yüz karasıdır. Doğru... Bu yüz karalığını temizlemenin yolu, kendilerinden zulüm dersini tevârüs edinen Yahudilere zavallı Filistinlileri imhâ ettirmek midir? Vaziyete bakılırsa, sırtlan sürüsünü andıran Batı kavimlerinin bu suale cevabı: Evet... Dünyânın en büyük ve en insafsız emperyalist gücü Amerikanın himâyesinde İsrailin işlediği bu büyük zulüm, Nazi zulmüne bin kere rahmet okutur. Evet, dehşetli Nazi zulmü, İsrail zulmünün yanında çok sıradan, çok mâsum kalır... Hırıstiyan dünyâsı, topraklarından binbir zulüm ile dehleyip İslâm dünyâsının bağrına bir bıçak gibi sapladığı Yahudilere şefkat gösterip ruhî bir istimna ile kendi zulmünü unutturmaya çalışırken, İslâm dünyâsı akla ziyan bir şuursuzlukla, başta Amerika olmak üzere, Hırıstiyan dünyâsına nâmusunu pâyimâl ettirecek sermayeyi aktarmaya devam ediyor. Bilhassa Arap dünyâsının bu şuursuzluğu, İsrail ve Batı âleminin Filistinlilere revâ gördüğü zulümden daha dehşet vericidir. Dehşet vericidir, zirâ düşmanın zulmunü besleyen ana kaynaktır bu şuursuzluk...
Yahudiler iflâh olmaz... İflâh olmaz, zira beş asırlık tecrübî ana derslerinin hulâsası, gâlibiyetin zulümden geçtiği zannıdır... Zulümde zâlimlerine bin rahmet okutmaları, aldıkları dersteki muvaffakiyetlerinin delili... Filistinlilerin necâtı, İslâm dünyâsının daldığı şuursuzluk gayyasından intibâhıyla kabil. Bu intibâh, Rahmet-i İlâhînin tecellisine bir sebep teşkiliyle necât kapılarını aralayacaktır. Muharref iki dinin mensuplarının ahlâksızca ve gayr-i insânî medeniyetleri başlarını yesin... Gâliblerimize duyduğumuz hayranlıkla yaptığımız, ırz teslimidir. İşte bir yılbaşı geliyor... Hırıstiyan åleminin zulumlerinin şehrâyini bu geceye iştirak etmekten, kulaklarımızda Filistinli çocukların avaz avaza canhıraş çığlıkları, hayâlimizde parçalanmış cesetlerin resmigeçidi devam ederken olsun, vaz geçebilecek miyiz? Hayır...
Allah zulmetmez... Herkes müstehak olduğuyla karşılaşır... Bu dehşetli zulümden kârlı çıkanlar, Filistinli mazlumlar. Kısacık dünyâ hayatlarını ebedî bir saâdetle taçlandıran şehitlik, her mümin için ölümlerin en hayırlısı. Rabbim şefaatlerine nail eylesin. İslâm dünyâsına da iman ve izan nasib etsin. Rabbim, Zâlim düşmanlarımıza da, şuursuzluğumuzun gerektirdiği gâlibiyetlerinin devamını değil, zulümlerinin mukabili olan kahr ile kahretsin... Amin, amin... Elfu elfu amin...
İsrail zulmüne dâvetiye çıkaran Filistinli grublara da Allah akıl fikir versin. Hasımlarının en kuvvetli taraflarına şuursuzca saldırıp durmaları, büyük hamakât. Halbuki Gandhinin muvaffakiyetle neticelenmiş büyük zaferi yanı başlarında ve daha dün mesabesinde. İnsan bir ders alır... Başta Amerika ve Yahudilerin gâlibi Batı dünyâsının cömertce silâhlandırdığı İsraile, çelik çomak kabilinden silâhlarla tâciz ateşi açmak, vahşi bir canavarı dürtmek şuursuzluğudur. Harb hiledir, buyuran bir peygamberin ümmeti bu kadar şuursuz olur mu? El insaf, el insaf...
yilmaz@hyilmaz.net