Zâlimlerin kalacağı yer ise ne kötüdür!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Âl-i İmrân Sûresi 151-153. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

151-Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaları sebebiyle, inkâr edenlerin kalblerine korku salacağız!(1) Varacakları yer de ateştir. Zâlimlerin kalacağı yer ise ne kötüdür!

152-Ve and olsun ki Allah, (siz) izni ile onları öldürürken, size olan va‘dini yerine getirmiştir; tâ ki (Allah) arzu ediyor olduğunuz (zafer)i size gösterdikten sonra, zaafa düşüp (peygamberin geçidi tutan okçulara verdiği) emir husûsunda ihtilâfa düşerek isyân ettiğiniz zamâna kadar! İçinizden dünyayı (ganîmeti) isteyen de vardı, (ve yine) içinizden âhireti isteyen de vardı. Sonra (Allah) sizi imtihân etmek için, sizi onlardan (onları mağlûb etmekten) alıkoydu. Bununla berâber muhakkak ki (O) sizi affetti. Hem Allah, mü’minlere karşı (pek büyük) ihsan sâhibidir.

153-O zaman (siz harb sâhasından) uzaklaşıyor ve kimseye dönüp bakmıyordunuz, peygamber ise arkanızdan sizi çağırıyordu; böylece (Allah) sizi, keder üstüne kederle cezâlandırdı. Tâ ki ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülesiniz!(2) Çünki Allah, yapmakta olduklarınızdan hakkıyla haberdardır.

---
(1)Uhud Savaşı gününde üstünlük kâfirlerde iken Allah, onların kalblerine korku saldı ve zâhirde hiçbir sebeb yokken kaçtılar. (Râzî, c. 5/9, 34)
“Evet, her hakīkī hasenât (iyilikler) gibi cesâretin dahi menbaı (kaynağı) îmandır, ubûdiyettir (kulluktur). Her seyyiât (kötülük) gibi cebânetin (korkaklığın) dahi menbaı dalâlettir. Evet, tam münevverü’l-kalb bir âbidi (ibâdetle kalbi nûrlanmış bir kulu), küre-i arz (dünya) bomba olup patlasa, ihtimâldir ki, onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i Samedâniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat meşhur bir münevverü’l-akıl (aklı aydınlanmış) denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse, yerde titrer. ‘Acabâ bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?’ der, evhâma düşer.” (Sözler, 3. Söz, 8-9)

(2)Burada zikredilen “keder üstüne keder”, Resûl-i Ekrem (asm)’ın ölüm haberinin yayılması, yaralanmalar, öldürülmeler, müşriklerin muvaffakıyeti, ganîmetin elden gitmesi ve Allah’ın yardımından mahrum kalmaları gibi, harb esnâsında sahâbelerin çektikleri çok büyük sıkıntılardır. (Nesefî, c. 1, 282)
“Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan (işlerinden) kazandığına mesrûr olur (sevinir) ve ne de kaybettiği şeye mahzûn olur. Zîrâ dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da berâber gidiyor. Sen de yolcusun. Sen de gidiyorsun. Bak, ihtiyarlık şafağı kulakların üstünde tulû‘ etmiştir (doğmuştur). Başın yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücûdunda tavattun etmeğe (yerleşmeye) niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahâzâ (bununla berâber), ebedî ömrün önündedir. O ömürde, bâkīde göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fânî ömürde sa‘y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-i bâkīden hiç haberin yok! Seni ölüm sekerâtı uyandırmadan evvel uyan!” (Mesnevî-i Nûriye, Habbe, 115)

İslam Haberleri