Hayattan kesintiler ve kesitler başka bir pencereden baktırır, ülfeti kırar, sıradanlıktan sıyırır bu bakış. Mekândan uzaklaşmak başka bir mekâna yaklaştırır, zamanın akışını başka mecradan seyrediş yeni zamanlar kazandırır… Gelecek gözlemlenir, geçmiş yorumlanır bu yeni zamanda.
Gafletin kalın perdeleri bir nebze aralanır bu yeni mekân, yeni zamanda. Eskinin gafletine düşmekten korkulur, yeni eskimesin, yenileşme devam etsin istenir.
Dünya niye dönüyordur, keza elektron, keza Kehkeşanlar, keza Kâbe’nin etrafında insan… Hepsi kendince S’ay ü gayret içindedir.
Dünyanın mekânı yoktur, yurdu da. Bir yerde durmaz, geçtiği bir yerden bir daha geçmez. Ne net bir gerçeklik; insan öyle mi; mekâna sahip olmak, zamana hükmet ister. Cesareti cahilliğinden.
Kendinde kusur görmez de dünyaya bahane bulur, ondan bundan şikâyet eder, ona buna saldırır zalim cahil.
Evi yerinde durmuyor, yuvarlanıp gidiyordur uzayın boşluklarında. Bir ev almak için ömründen nice zaman harcar, olmadı bir daha almak ister; böyle yuvarlanıp gider ömür…
Dünya bir evdir, onda bir ev vardır; Kâbe. Hakikat Kâbe’si ise kâmil bir insanın gönlünde, bir gülün goncasında, yıldızın mihverinde, ay’ın aydınlığında, güneşin parlaklığındadır.
İbrahim’e (a.s.) evini temizle deniyordu. Gönül evi temiz olmayınca Mekke de kirli görünür, kusurlar aranır, şunlar şöyle bunlar böyle denir, Hac daha oralarda erimeye başlar!
Memleketine döndüğünde adının önüne “Hacı” diye yazdırır ama gerçekte Hacı mıdır bilinmez.
Hakikatle insiyak ve insibağ yürekten yüze işler, hareketlere yansır, tavırları değiştirir. Zamanın eskiticiliği ürkütür; gönül ve ruh o beldede, o evde asılı kalsın istenir.
Gaflet manzaralar ister istemez etkiler; insan zamanın çocuğu, mekânın esiridir. Kalp ve ruhun hayat mertebesine çıkan bir iman genişliği ümidi… Nebi-i Zişan (a.s.m.) Veda Hutbesinde iki şey bırakmıştır; Kur’an ve Sünnet.
Kur’an okumak gerçekte Allah’la konuşmak gibidir, Kâbe’nin Rabbi ile konuşmak. Bütün zamanların, bütün mekânların Rabbi ile konuşmak…
Nefis bunun için gürültü çıkarıyor, şeytan bunun için satıyor olmalı.
Zaman akıyor, kâinat o selde seyahat ediyor, insan nasıl bundan hali olur? O’ndan geldik, dönüş yine O’na.
Zamanda aktıkça mekânda hakikat tavafına, s’ayına, vakfesine ve taşlamaya devam.