Zaman bir karışık yumak gibi ayaklarımız arasında dolanır. Bir ucundan tutunca sonunu bulabilir miyiz? Çoğunlukla hayır. Yarım kalır, yeni bir ipucunu yakalarız.
Yarınlar yarımlardan oluşturulur. Yarın, zamanla geçmişin öncesine uzanabilir. Onun tamamlayıcısı ya da sebepleyicisi oluverir.
Geçmişin anlamsız olayları gelecekte bir anlamın yaşanmasıyla aydınlanabilir.
Öncesi bazen sonrasındadır.
Yarım kalan bir sonun tamamlanması, yanında, bitmiş bir başlangıcın yazılması da olabilir. Başı bilinmeden defalarca ilerlemiş bir gerçekliğin bir gün yakalanan başlangıcı gibi.
Her şeyin bir sebebi varsa, her sonun bir başı, her basın bir sonu, her inişin bir çıkışı, her çıkışın bir inişi nerdedir, ne zamandır, nasıldır...
Yaşam denen şey bir düz çizgi değildir ki.. Bir çıkış bir ilerleyiş de değildir.
Geri dönüşleri ilerleyiş de olabilir.
Eski hesaplar hep açıktır.
Aslında her şey doğduğunda olmuştur.
Belki de gerçekte ölmüştür de öldüğünde doğacaktır.
Çocukluğunda yarım bıraktığını yaşlanınca tamamlayacaktır. Ya da önceden tamamladığına sonradan başlayacaktır. Yılların arayışı bir anda son bulacaktır.
Buluş arayışı başlatacaktır.
Sonuç önceden alınmışsa da, sonra sebepler oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Tüm çaba zaten olmuş olanın olması için gösterilecektir.
Her oluş bir açıklamaya muhtaçtır. Açıklama sonradan gelir. Önce, algılanır.
Zaman bir yer karışıklığıdır. Zihin bulanıklığı. Düzenleme çabasının, geçici hafıza kayıplarının, unutkanlıkların, ihata eksikliğinin, sebeplere mahkûm kalmanın ürettiği bir bulaşıcı durumdan ibarettir.
Ayakları yere basmanın, yerçekiminin çekiştirmesiyle her basışında zincir şakırtıları, saatin tiktakları, akan kum, düşen hesaplar...
Ayağına dolanan karışık ip yumağı...
Bir fanusun içinde dolanan Işık... Öyle bir Işık ki her rengi bir farklı akar. Hızı, sesi, kokusu değişiktir. Tadı tarifsizdir. Geldiği yer, dokunmakla dokunmamak arası bir temasın yaşandığı bir yerdir. Fanus kırılınca kaçıp gidecek her şey.. aslına dönüşecek bir dolanmaktır. Yemin olsun.