Zaman insanın iyi hallerini mahşer günü ve Cennet için saklayan kötü hallerini de düzeltmesi için insana verilen nimetlerden sadece bir tanesidir. Ve en de önemlilerinden biridir; Çünkü insan yaşadığı her anın hesabını mahşerde verecektir. Zaman nimetini iyi kullanan kişiler için mahşer günü ve hesaba çekilme; tatlı bir sohbet kötü kullananlar içinse pişmanlık günüdür. Ama son pişmanlığın fayda vermediğini dünyada yaşarken dahi gözlemleyebildiğimize göre zaman nimetini en iyi şekilde kullanmak lazım. Çünkü zaman en önemli ömür sermayemizdir.
Zamanın hallerimizi fotoğraflayıp saklama özelliğinden başka diğer önemli bir özelliği ise acizlik ve fakirliğimizi her an bize hissettirerek ömür sermayemizi Allahın rızasını hedef ittihaz ederek yaşamamızı öğütler. Nasıl mı karşılaştığımız ölüm olaylarıyla hele de yakınlarımızın ölümleri, veya hırsla dünyaya sarılıp da işlerin istediğimiz gibi gitmediğinde ya da yaşlandıkça hissettiğimiz acizliğimizle. Resulullah (asm) bir hadis-i şeriflerinde “insanın kıymetini bilmediği iki nimeti vardır: Bunlar da sıhhat ve boş vakittir” der. Ahirzamanda Resulullahın tavsiyelerine sıkı sıkı uyan, Kur’an ve iman hakikatları ile sünnet-i seniyye eksenli yaşayan Bediüzzaman Hazretlerinin bir gününü nasıl geçirdiğine ve talebelerine verdiği tavsiyelere kulak ve gönül vererek zaman nimetinin kıymetini bilenlerden olabiliriz.
Risale-i Nur'a müştak ilk talebeler
"Üstadı, geceleri, dershane-i Nuriyenin önündeki bir şecere-i mübareke olan çınar ağacının dalları arasında bulunan kulübecikte, sabahlara kadar tesbihatla, ezkârla terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimlerinde bu muhteşem ağacın binlerce dalları arasında şevk ve cezbe içinde uçuşan kuşlar arasında Üstadın böyle sabahlara kadar çalışmasını görürdük de, ne zaman uyur, ne zaman kalkar, bilemezdik."
Üstad çok hasta olur, çok vakitleri de hastalık ve sıkıntıyla geçerdi. Pek az yer, o da bir parça çorba gibi mahdut birşeydi. Geceleri, Kur'ân-ı Kerimden vird edindiği sûreleri ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın münacât-ı meşhûresi olan Cevşenü'l-Kebir namındaki münacâtını ve Şâh-ı Geylânî ve Şâh-ı Nakşibend gibi eâzım-ı evliyanın münacat ve hizblerini ve salâvat-ı Nuriyeleri ve bilhassa Risale-i Nur'un menbaı olan Hizbü'n-Nuriye'yi ve âyat-ı Kur'âniyenin lemeatı olan ve bir silsile-i tefekkür bulunan ve Yirmi Dokuzuncu Lem'ada cem edilen hizb ve münacatları okur, bunları tamam edince de yine Risale-i Nur'la meşgul olurdu. Gündüzleri ise, daima Risale-i Nur'un mütalâası ve tashihiyle meşgul olur; Risale-i Nur hizmetini herşeye tercih eder, Risale-i Nur'a ait, yetişecek acele bir iş zamanında diğer meşguliyetlerini bırakır, evvelâ o işi tamamlardı[1]
Bediüzzaman Hazretleri; akşam namazı ile yatsı namazı arası vakitleri nasıl değerlendirdiğini şu şekilde belirtmektedir;”Hem akşam namazından yatsı namazına kadar ve fecirden evvel, hiç kimseyi kabul etmemek şartıyla, kendi kendime günahlarımdan istiğfar ve ayetler okumak gibi şeylerle meşguliyetim var”[2] Kıyametin akşam vakti olacağını biliyoruz. Bediüzzamanın akşam yatsı arası tavsiyelerine kulak ve gönül vererek tesbihatımızı ve arkasındaki virdleri okuduğumuzda hem kıyamete hem de kendimizin büyük kıyameti olan ölümü hatırlamış oluruz. Ve en önemlisi de akşam yatsı arası okunan virdlerle dünya imtihanında çetin sorulara maruz kalmış; Hz. Yunus, Hz. Eyyub aleyhisselem, Hz. İbrahim aleyhisselam ve Peygamber efendimizin bu imtihan anlarında söyledikleri virdleri söyleyerek, onlardan manevi güç alırız.
Lahavle vela kuvvete illabillahilaliyyül azimle daha da kuvvetleniriz.. Ama hala nefsimiz bu durumlardan kendine ders çıkaramadığı durumlar varsa Ya Baki Entel ile iki defa ameliyat-ı cerrahiye ile bir nevi manevi şifa buluruz.
Bediüzzaman Hazretleri bu yoğun yaşam tarzında sıkıntı veya usanç gibi haller yaşadığında Hulasatul –Hulasayı okuduğunu söylemektedir. “Her gün ya ya sabah namazının tesbihatında veya başka vakitte en ziyade usandığım ve sıkıntı zamanında okuyorum. Bana ulvi bir inşirah verir, usancı izale eder”[3]
Bediüzzamanın bir bayan talebesi (Kezban Tokpınar) diyor ki; “ Biz çamaşır yıkarken salat-ı nariye (Delailin Nur’daki bir salavat) hatimi yapardık. Tarlaya çapaya gittiğimizde 19’ları(Sekine) çekerdik.Üstelik biz çamaşırı elde yıkardık. Şimdiki gençleri görüyorum. Çamaşırı otomatik makineye atıp, televizyon karşısına geçiyorlar. Altın gibi zamanlarını boşuna öldürüyorlar. Oysa modern aletler Allah’ın bir nimetidir. Bunların kazandırdığı zamanı Kur’an, Cevşen, risale okuyarak, ibadet ederek, hizmette koşarak değerlendirmek lazım. Çünkü nimet şükür görürse ziyadeleşir, şükür görmezse kaybolur. Üstad hazretleri biz risaleleri yeni tanıdığımızda,” Hiç olmazsa sabah namazından bir saat önce kalkın” demişti[4] Bediüzzaman bu tavsiyesinden; Sabah namazından bir saat önce kalkarak teheccüd kılınarak kabrin nurlandırılması ve dünya semasını kaplamış olan rahmetten dua çeşmesiyle istifade ederek yeni bir güne merhaba denilmesi gerektiğini anlıyorum. Ya siz? Diğer dikkatimi çeken bir konu ise bu hanım talebe kendilerinin iş güç yaparken salat-ı nariye, sekine gibi virdleri okudukların söylüyorlar. Biz hanımlarda ev işi yaparken, yürürken, bir yerden bir yere giderken bu virdleri veya diğer mübarek virdleri çekebiliriz. Ben bazen bakıyorum ki; kişi ders dinliyor. Bir yandan da elinde tesbihi vird çekiyor; kendince mübarek bir yerdeyim. Kulağım ders dinlerken dilimde Allah’ı zikretsin diyor ama hem kendisi tam manasıyla konsantre olamıyor hem de o topluluğa gelen kişiler Risale-i Nur’u tarikatvari bir meşrep zannediyor. Hatta dikkati dağılanlar bile oluyor.
Şahide annenin dil orucu tuttuğunu ve tavsiye ettiğini okumuştum. Dil orucunda o gün Allah rızası için Kur’an, Risale-i Nur, Büyük Cevşen ve Hizb-ül Kur’an okunarak geçirilebilinir. Hiç olmazsa öncelikle yılda bir defa daha sonra daha sık aralıklarla yapılabilecek bir şey.
Bize verilen zaman nimetine külli bir şükür niteliğini taşıyan Bediüzzamanın bir tavsiyesi var ki, ilk okuduğumda bayağı dikkatimi çekmişti..
Üstad bir gün santral Sabri’ye diyor ki; Önce Yasin’i Şerif-i oku, Arkasından İhlas’ı
Sonrada Cevşen’i oku ve üç büyük cenazenin ruhuna bağışla. Üç büyük cenaze.
1-Dünyanın geçmiş ömrü 2-Ecdadın geçmiş ömrü 3-Kendi geçmiş ömrün[5]
Bediüzzaman Hazretlerinin hayatının ‘’Üçüncü Said’’ döneminde talebeleriyle aynı evde kalmaya başladığını ve sabah namazından sonra ders yaptığını ve bu derslerinde saatlerce sürdüğünü biliyoruz. Bu nedenle bir Nur talebesi için sabah dersi çok önemlidir. Hatta bir gün Zübeyir abi hastalığından dolayı derse katılamaz. Üstad onu çağırttırır. Zübeyir abi hasta haliyle derse geldiğinde ise kol gitse de dersin ihmal edilmeyeceğini söyler. O nedenle sabah dersi bir Nur talebesi için ab-ı hayat hükmündedir hatta olmazsa olmazlarındandır diyebiliriz. Sabah dersi tesbihatın ardından güne iman hakihatlarıyla merhaba demektir. Peygamber efendimiz Ya Rabbi ümmetimin sabahın erken vakitlerinde yaptığı işleri mübarek ve bereketli kıl duasına da dahil olabiliriz. Ayrıca sabah namazı vakti güneşte bir takım patlamaların olduğu kerahet vaktinde uyuyanların bu zararlı ışınlardan olumsuz etkilendiği bilim adamlarınca söylenmekte.Bizler zaman nimetini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmalı ve Rabbimizden umudumuzu kesmeden sözlü ve fiili Rabbim bize hüsn-ü hatime ver diye dua etmeliyiz.
Bediüzzaman Hazretleri Denizli hapishanesinde telif ettiği Meyvenin üçüncü meselesinde mahpuslara boş vakitlerini şu şekilde geçirmelerini tavsiye etmiştir “sıkıntılı hülyalar yerinde Kur’andan bildiğimiz sureleri okumak ve manalarını bildiren arkadaşlardan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza etmek ve birbirimizin güzel huylarından istifade etmek[6] Kur’an’ın manalarını bu zamanda bildiren en güzel arkadaş da Risale-i Nur’dur. Demek bir Nur talebesinin en iyi arkadaşı Risale-i Nur’dur. Biz Nur talebeleri kendimizi dünya hapishanesinde olduğumuzu düşünerek boş vakitlerimizi değerlendirme açısından bu tavsiyelere kulak verebiliriz.”
Zamanımızın kıymetini bilme açısından Bediüzzaman kulak verecek olursak;
“Ey Kardeşlerim! Dikkat ediniz. Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvidir; her bir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın[7]
Cenab-ı Hak cümlemizi, zaman nimetini en iyi kullanan kullarından eylesin.
DİPNOTLAR:
[1] Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayat, s 149-150, Yeni Asya Neş, 1994
[2] Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayat, s 198 Yeni Asya Neş, 1994
[3] Bediüzzaman Said Nursi Emirdağ lahikası, s 83, Yeni Asya Neş, 1994
[4] Yeni Asya Gazetesi ,22 Temmuz 1993).
[5] Necmedin Şahiner,Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi anlatıyor, Cilt 12, s 413, 16. Baskı, Nesil Yay.
[6] Bediüzzaman said Nursi, Şualar s 183, yeni Asya Neş. 1994
[7] Bediüzzaman said Nursi, Mektubat s414, yeni Asya Neş. ,1994