Zaman, bir ipe takılıp, devamlı akıp giden ‘an’lardan meydana gelmektedir. Buna zaman şeridi de denebilir. Bu şerid durmadan hareket halindedir. Giden anı geri getirmek mümkün olmadığı gibi, onu durdurmak da mümkün değildir.
Zaman günlük olarak yirmi dört saat dilimine ayrılmıştır. Bediüzzaman ömrü veya zamanı ağaca, gece ve gündüzü, o ağacın kökünü kemiren iki fareye benzetmektedir. Durmadan, duraklamadan kesmeye devam ediyorlar. Taki bitene kadar.
Ömrü, yani insan için takdir edilen bütün zamanı bir apartmana benzemektedir. Her gün bir taşı düşmekte ve viran olmaya mahkum olacağını belirtmektedir.
Başka bir tabirle zaman, sel gibi akan veya rüzgar gibi uçan şeklinde ifade edilmektedir.
O şeride takılan, saniye, saat ve günü değerlendirmek, insanın elindedir. Lehinde veya aleyhinde şahitlik ettirmek insanın irade ve gayretine bağlıdır.
Çünkü ahiret aleminde insanın sorguya çekileceği nimetlerden biri de zamandır. Nerede ve nasıl kullanıldığı sorulacaktır.
O kıymetli varlık olan zaman dilimleri ibadet, hayır ve faydalı olacak şeylerle nakışlanmış ise, nurlu olarak berzahta lehinize olacaktır. Aksi olarak, lüzumsuz, malayani şeylerle, daha da ötesi Allah korusun günahlarla geçirilmiş ise, aleyhine olup, karanlıklı olarak şeride takılıp gideceği gibi, hesabı da çok çetin olacaktır.
Boş vakit, gençlik, sıhhat, zenginlik ve hayat gibi değerli şeylerin kıymetini bilmek, hayırda kullanmak ve istifade etmek, akıllı insanların yapacağı şeylerdir.
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlar:
“Beş şeyden evvel beş şeyin kıymetini bil;
1-İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin,
2-Hasta olmadan önce sıhhatin,
3-Fakirlik gelmeden önce zenginliğin,
4-Meşguliyetten önce boş vaktin,
5-Ölmeden önce hayatın şeklinde buyurmuşlardır.
Boş vaktimizin olmaması çok ideal bir şey. Ancak bir şeyi bütünüyle elde edemeyen, hiç olmazsa bir kısmını kaçırmamalıdır. Her anımız resimleniyor. Ahiret aleminde gösterilecek ve gereği yapılacaktır.
“Şu âlem-i fenâ sermedî manzaraları teşkil eden levhaları zaman şeridine taktı”. Ebedi alemde manzaralar olacak hadiseler zaman şeridine takılıp gönderiliyor.
Bazı şahıslar az bir zaman içinde çok şeyler de yapabiliyor. Zaman onlara müsahhar oluyor. Yani bast-ı zaman dediğimiz, az bir zaman genişliyor. Hz. Peygamberin kısa bir zaman zarfında, Mescid-i Haramdan, Mescid-i Aksa’ya, oradan mi’raca çıkıp, çok hakikatı görüp, bir çok hadiseler müşahede edip geri dönmesi buna açık bir delildir.
Bazen da zaman insana Allah’ın azametini bildirir. “Hayal ve zaman her ikisi de sinema şeridi gibi” görünen mevcudatı seyir ve temaşaya, ondan istifade edip neşelenmeye vesile olurlar.
Cenab-ı Hak için ise zaman mefhumu yoktur. Fevk-ez-zaman, yani zaman üstüne çıkmaktır. Dünü ve yarını bugün ile beraber müşahede etmektir. Hatta ezel ve ebedi bir anda görmektir. Manzar-ı aladan temaşadır. Bu hakikat kadere imanı da kolaylaştırıyor ve itmi’nan veriyor.
“Evet, hergün her zaman, herkes için bir âlem gider, taze bir âlemin kapısı kendine açılmasından, geçici herbir âlemini nurlandırmak için ihtiyaç ve iştiyakla” Allah’ı zikretmek lazımdır. Bu manada imanı devamlı yenilemek için gelip geçen bütün zamanlarda Allah’ı hatırlamak, dua ve niyaz ile ona yalvarmak zarureti vardır.
Zamanı iyi değerlendirmem için Allah’ın inayetine muhtacız. Duamız Allah’ın yardımı bizimle olsun.