Ehl-i Sünnetin Kelam uleması imamet ve hilafet meselesini dinin temel esaslarından kabul etmezler. Ancak Şia uleması Hilafeti dinin temel esası olarak ele alıp kitaplarında işlediği için onlara cevap olarak Hilafet ve İmamet konusu altında ele almışlardır. Bu husustaki dinin ahkâmını ortaya koymuşlardır.
İmamet, peygamber vekili olarak dini ve dünyayı koruma siyasetidir. (1) İmam seçmek ve o imama uymak ehl-i sünnet ulemasına göre şeran vacibdir. (2) Dinen işlenmesi vacip olan bir kısım vazifeler imamın varlığına bağlıdır. Vacibe vesile olan şey de vaciptir. Taftazaniye göre ise farz-ı kifayedir. (3) Yüce Allah Allaha, peygambere ve sizden olan ulul emre itaat edin (4) buyurmaktadır. Bunun için bir idareci seçmek ve ona itaat etmek vacip olmuştur.
Peygamberimizin (sav) vefatından sonra Hz. Ebubekir (ra) Beni Saidede toplanan ashaba hitaben: Ey Müminler! Şüphesiz Hz. Muhammed (sav) öldü. Bu dini ayakta tutacak birisi elbette lazımdır (5) dedi. Ashab itiraz etmedi. Hep beraber icma ile Hz. Ebubekiri (ra) seçtiler.
Halife ve İmam din ve dünya işlerinin düzenli yürümesi için gereklidir. Peygamberimiz de (sav) Bir kimse meşru imama itaat etmeden ölürse cahiliye ölümüyle ölür (6) buyurmuşlardır. Bu da adil devlet başkanına itaatin vacip olduğunu göstermektedir.
Şüphesiz Hulefa-i Raşidin hem dini hem dünyayı beraber adilane idare ettiler. Bu 30 yıl devam etti. Sonra din ve dünya işleri Hilafet ve Saltanat olarak birbirinden ister istemez ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Peygamberimiz (sav) Benden sonra hilafet 30 senedir. Sonra emirler gelir, daha sonra ise ısırıcı saltanata dönüşür (7) buyurmuşlardı. Aynen öyle oldu. Çünkü Asr-ı Saadeti oluşturan seçkin sahabe topluluğu azaldı ve Medineye münhasır kaldı. Toplum yeni kültürlerin karışması ile beraber bozuldu. Hilafet manevi olarak temsil edilmeye başlandı. Hz. Ali (ra) ve Hz. Hasan (ra) her ne kadar Şeriat-ı İslamiye kılıncı ile Saltanat ve Irkçılığın istibdadına karşı mücadele etti iseler de zaman ve toplum istibdada kuvvet verdi.
Dini de saltanat ve ırk gücü ile kuvvetlendireceğiz aldatmacası ile din ikinci, üçüncü plana atıldı, Adalet-i Mahza da yerini Adalet-i İzafiye ye terk etti. Saltanat kendini korumak için dini de dünyaya ve saltanata alet etmeye başladı. Bunun üzerine Hilafet makamını temsil işi Ehl-i Beytin imamlarına kaldı. Bunun için yüce Allah Kuran-ı Kerimde Peygamber sizden hiçbir ücret taleb etmez; ancak yakınlarına sevgi ve muhabbet etmenizi bekler (8) ayeti ile Ben size iki şey bırakıyorum. Allahın kitabı ve Ehl-i Beytim (9) hadisi hilafetin manevi olarak devam edeceğine ima ve işaret etmektedir. Yani dini ayakta tutan ve sünneti koruyan ulema ki, bunların başında Mücedditler ve Müçtehidler silsilesi gelmektedir. Şia kaynaklarında On iki imam gelecek (10) olan hadisin manası Allahu Alem budur. Her yüzyılda bir imam geleceğine göre On iki imam gelecek ve on üçüncü olarak da Mehdi ile dini temsil eden Hilafet-i Maneviye tamam olacak demektir. Yoksa İmamiyenin hurafevari, Gaib İmam görüşü çok tekellüflü tevillere konu olmaktadır.
Müslimin rivayet ettiği diğer bir Hadis-i Şerifte: Adil imama isyan eden ve onu meşru tanımayan bu haliyle ölse Allaha karşı hiçbir mazeret bulamaz. Üzerinde biat bulunmadan ölen cahiliye ölümü ile ölür (11) buyrulmuştur. Bu hadis meşhurdur. Bize kadar Hz. Muaviyeden (ra) rivayet edilen hadis-i şerif ile beraber Zamanın imamını tanımayan cahiliye ölümü ile ölür şeklinde ulema dilinde ve halk arasında dilden dile gelmiştir. Akaid kitaplarında da bu şekli ile rivayet edile gelmiştir. (12)
İmam Taberaninin bu şekli ile bu Hadis-i Şerifi rivayet ettiği de kitaplarda ifade edilmektedir. İmam Maverdi, Süleyman bin Cerirden Halkın Allahı ve Resulünü bilmesi vacip olduğu gibi, imamı da bilmesi vaciptir (13) dediğini nakleder.
Bu hadis-i şerifi ehl-i saltanat kendilerine itaatı sağlamak amacı ile rivayet ederlerken, hilafet-i maneviyenin temsilcilerine bağlı olanlar da elbette bu hadis dinin hameleleri olan manevi imamları, yani Mücedditleri kast ediyor diye rivayet etmeleri normaldir. Ancak Hilafet-i Hakikiye olan Asrı Saadetin mümessilleri olan Hulefa-i Raşidin kast edilirse ki, asıl maksat bu olmak gerekir, hadisin manası tam yerini bulmuş olur.
Ne zaman saltanatı temsil eden adil imamlar ile manevi hilafeti temsil eden şeriatın imamları beraber hareket etmişler ise zamanlarını bir nevi saadet asrına çevirmişlerdir. Bu hadisin manası da kendini parlak bir surette ifade etmiştir. Saltanat zulme yönelince hadisin manası sadece Manevi hilafetin temsilcilerine has kalmıştır. O zamanda dinin mümessillerine karşı çıkan ve onları tanımayanlar veya onlar ile mücadele edenler ne nam ile olursa olsun, ne adına hareket ederse etsinler, ölümleri cahiliye ölümü gibi olmuştur. Bunun en yakın şahidi yine içinde bulunduğumuz zamandır.
İmamı tanımayan ama fıska ve zulme yönelmeyenler bu hadisin tehdidi dışındadır. Burada tanımama isyan etme ve onunla mücadele etme anlamında olmak lazımdır.
Bu hadisten Hilafet-i Hakikiye ve manevi saltanatın mümessilleri olan ve Ehl-i Beyti temsil eden Al-i İbrahim gibi Al-i Rasülden gelen ve ümmetin her namazda okuması vacip olan meşhur salâvat Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin kema salleyte ala seyyidina İbrahim (14) duasına mahzar Mücedditler silsilesi anlaşılmalıdır. Yüce Allah her yüz senede bir müceddid-i din göndererek peygamberlerden sonra Ben-i İsrailin peygamberleri gibi olan asrın imamından dünyayı mahrum bırakmamıştır. Zira Karıncayı emirsiz, arıları yasubsuz bırakmayan (15) yüce Allahın âdeti böyle cereyan ediyor. İnsanlığı da halifesiz bırakmıyor. Ümmetin istikametini onlar ile tayin ediyor. Onları tanıyan ve itaat edenler necat bulurken, tanımadığını ve kabul etmediğini onlar ile mücadele ederek geçirenler de Cahiliye ölümü ile ölüyor.
Nihayet bu durum son müceddit olan ve Hz. İsa (as) ile beraber küfr-ü mutlak ile mücadele edecek olan ve ehl-i beytin silsile-i nuranisinden gelen Mehdi de nihayet buluyor. Onun gelmesi ile din de nihayet kemale eriyor. Zira o Kuranın son mucize-i maneviyesi oluyor. Onu da insanlar dinlemezler ise kıyamet kopuyor.
Hadisin gerçek manası bu olmakla beraber, meşru ve adil devlet başkanına isyan edip anarşi ve teröre karışarak ölenlerin de Cahiliye ölümü ile ölmüş olduklarını ifade ediyor. Nitekim ilk olarak bu hadisin şümulüne dâhil olanlar Haricilerdir. Hz. Ali (ra) gerek Hz. Osmanın (ra) hayatının son günlerinde gerekse kendi hilafet döneminde onlar ile mücadele etmiş ve onları bâğî saymıştır. Bütün bu hususlar da hadisin daire-i şümulüne dâhildir. Doğrusunu Allah bilir.
Dipnotlar:
1-Taftazani, Şerhul Makasıd, (İstanbul, 1305) 2:271; Maverdi, Ahkam-ı Sultaniye, (Kahire, 1386) s.5
2-Maverdi, 5
3-Taftazani, 2:271
4-Nisa Suresi, 5:59
5-İbn-i Saad, Tabakat, 3:129
6-Müsned-i Ahmed, 4: 96 (Hz. Muaviye (ra) dan ; (Şia Kaynaklarından Şeyh Kuleyni, Usul-ü Kafi, 3: 32,34)
7-Tirmizi, Fiten, 48; Ebu Davud, Sünnet, 8; Müsned-i Ahmed, 5:220221; Suyuti, Camiüs-Sağir, 2:13
8-Şura Suresi, 42:23
9-Tirmizi, Menakıb, 31; Müsned-i Ahmed, 3:14,17
10-On iki halife olduğu müddetçe İslam aziz olacaktır. Onların hepsi de Kureyştendir. (Müslim, İmare, 5,6,7,8; Sahih-i Müslim Şerhi ve Tercümesi, Ahmet Davudoğlu, (Sönmez Neşr. İst-1983) 8: 5120) Şia Kaynaklarında Ben peygamberlerin efendisiyim. Ali de vasilerin efendisidir. Benden sonra on iki vasim vardır. İlki Ali, sonuncusu Mehdidir. (Şeyh Kuleynî, Ravzatul-Kafî (Usul-ü Kâfî) şeklinde bir hadis de vardır.
11-Müslim, İmaret, 13
12-Bakınız: M. Seyid Ahsen, Nesefi Akaidi, (Bahar Yayınları, 1995-İst) s. 190196
13-Maverdi, 17
14-Bediüzzaman, Lemalar (2001) s. 27
15-Mektubat (2001) s.454