Malayani, boş, manasız, faydasız söz ve davranışlar demektir. Çöplükte kutular görürüz. Üzerinde meşhur konserve firmalarının isimleri yazılıdır.
Üstündeki isim iyi olmasına rağmen, kutunun içi boştur. İşte malayaniden uzak durmayan Müslüman da, boş konserve kutusuna benzer.
Zamanın kıymetini bilmeyen, zamanla kıymetsiz olur. Müslüman'ın işi, İslamiyet'i öğrenmek, anlamak, yaşamaktır.
Amerika'da, "Türkiye neden kalkınamıyor?" diye bir toplantı yapılmıştı. Bu toplantıya bir okulun hademesi de davet edilmişti. O hademeye dendi ki, "Sen bu okulun müdürü olsan ne yaparsın?" O da başladı saymaya. "Gürültü eden talebeleri cezalandırırım, öğretmenleri yakından takip ederim, öğrencilerin kitap ve defterlerini temin ederim..." Tamam, dediler döndüler Amerikalı temizlikçiye sordular, "Sen bu okulun müdürü olsan ne yaparsın?" "Öğrenciler, öğretmenler gelmeden evvel erken gelir okulu güzelce temizlerim, masaların tozunu alırım, sınıfları havalandırırım, okulu dolaşır, bir eksik var mı diye bakarım." İşte dediler, Türk hademe Türkiye'yi kurtarmaya çalışıyor, Amerikalı hademe işine bakıyor. Amerika'nın kalkınması bundandır.
Geri kalmış milletlere bakarsak görürüz ki, bireyleri lüzumsuz şeyleri âdet haline getirmişler. Nasıl ki bir sepet elmanın içinde bir tane çürük olsa, elmaların bütünü çürür, aynı şekilde fertler çürük olursa başkalarını da çürütür. Hakiki Müslüman'ın prensibi şudur, evvela haramlardan kaçacağız, gücümüz yettiği kadar da helallerle meşgul olacağız.
Kişiyi malayaniye sevk eden en önemli etken, dilidir. Çok konuşan, okumaya, dinlemeye, düşünmeye, dinine hizmet etmeye vakit bulamaz. Çocuklar, buldukları tenekeyi davul yapar çalarlar. "Aman ne olur çalma" deriz. Fakat çocuk anlamaz. Bilmiyor ki, ne şarkısı işe yarıyor, ne de tenekesi... Malayani konuşanları, malayani işlerle uğraşanları böyle çocuklara benzetirim.
Avrupa ülkelerinde bir erkeğin işiyle evli olması, fazla problem getirmeyebilir. Çünkü kadın ve çocuklar kendilerine göre işler bulabilirler. Bizde durum böyle değil. Hanımlar eviyle evleniyor, erkekler işiyle evleniyor. Olan kadınlara oluyor. Bana göre bunun fazlası malayanidir. Ev işi bitmez. Hanımların da bir gayesi olmalı. Mesela, "Kur'an'ı güzel okumayı öğreneceğim, bir sanat öğreneceğim, bir cemaatin içinde bulunacağım, onlarla beraber hareket edeceğim." gibi hedefleri olmalı hanımların. Yoksa evler, hanımlar için modern hapishane oluyor. İnsanı meşgul edecek çok şeyler vardır. Bu meşguliyetlerin ekserisi faydasızdır.
İnsanımıza kupon kumaş giydirdik. Kaloriferli evlerde oturttuk, midesine yedi türlü yemek doldurduk, cebine para koyduk, yine de rahat ettiremedik. Çünkü midemiz nasıl gıda istiyorsa, beynimiz de gıda ister. Beynin gıdası ilimdir. Midenin gıdasını vermeyince nasıl aç kalırsak, beynimizin ihtiyacı olan ilim ve ibadeti eksik edersek, ruhumuz aç kalır. Can sıkıntısı gönül darlığı marifet azlığındandır.
Kahvehaneler, kendisini başbakan zannedip, Türkiye'yi kurtarmaya çalışan adamlarla doludur.
Televizyon gençleri esir almış durumda. Gençler televizyonun başından kalkıp, ders çalışamıyor, ibadet edemiyor. Televizyon, Avrupa'nın barını, plajını da getirip evimize sokabilir; Kâbe'de kılınan akşam namazını da... Televizyon, araba gibi bir cihazdır. Kaidelere uygun kullanırsak işe yarar, kaidelerin dışına çıktı mı felaket olur.
1970'li yıllarda dedim ki, televizyonlu odadan televizyonsuz odaya geçmek hicrettir. Şimdilerde de diyorum ki, zararlı programı kapatıp zararsız programı açmak kahramanlıktır.
Bu garip hayatın acı zevkinde
Uhrevi alemi anmalıyım ben
Ömür dedikleri zaman içinde
Kendimi mezarda sanmalıyım ben
Benlikten kurtulup bir teslim olsam
Pişmanlık fikriyle saçımı yolsam
Dolsam ah, Kur'an'la lebalep olsam
İman denizinde kanmalıyım ben.
Zaman