Hasan Feyzi ağabey, Üstadı yüz yüze görme muradına hapishaneden tahliyeden sonra vasıl olur. Üstadı otelde ziyaret eder. Haber verilen bütün sıfatları Bediüzzaman’da görünce heyecanlanır. Vasiyette tarif edilen Zat’ın kendisi olduğunu, tabi olmak istediğini söyler. Hz. Üstad “Yok kardeşim ben o değilim. Galiba sen yanlış geldin” minvalinde cevap verir. Üstaddan ayrılırken Üstad’ın eli Hasan Feyzini başını mesheder maşallah diyerek sıvazlar, ancak Hasan Feyzi görüşmenin heyecanıyla başının sıvazlanmasını fark etmez.
Hasan Feyzi’ye şeyhi şöyle demiştir: ”O Zat geldiğinde şu şu vazifeleri yapmak ister. (Mehdinin safha safha hizmeti var olduğunu mübarek şeyhi bildirmiş.) Fakat iman hizmeti her şeyin üstünde olduğundan iman kurtarmak vazifesini esas alır.”
Evet, Risaleler tamamen imani meseleleri ele alıyor. Bu müjde bu eserlerle tam ortaya çıkıyor. Risaleler şimdiye kadar görülmedik ve duyulmadık şekilde İmanın rükünlerini gündüz gibi izah ve ispat ediyor. Fakat müjdenin bakiyesi ve tescili için bizzat bir daha görüşmesi lazımdır.
Hasan Feyzi Üstada hitaben yazdığı “Esselamu Aleyküm ya müdriken lizalikez-zaman” başlıklı mektubunu Üstada hapishanede gizlice ulaştırır. Şeyhinin İşaretleri Bediüzzaman’ın ahir zamanda beklenen Zat olduğunu göstermektedir.
Geriye kalıyor Üstadın maşallah diyerek başını sıvazlaması. Hasan Feyzi tekbir getirerek ayağa fırlar Üstadın başını sıvazlamasını ve maşallah deyişini hatırlar. “Şeyhimin dediği gibi ben o değilim diyerek reddetti, o gelince senin başını sıvazlar, dedi öyle oldu ben otelden ayrılırken Üstadın üç kere “maşallah, maşallah, maşallah“ deyip başını sıvazladığını hatırlar. O işarette tahakkuk etti. Heyecandan kalbi duracak gibidir. Arife bu kadar tarif yetmişti.
Yahu bu Zat kendini bana tarif etmiş. Şeyhimin haberi aynen çıkmış. Muhakkak O Zat; Bediüzzaman’dır. Tekrar hızla Üstada gider. Üstad “geldin mi Hasan, gene mi geldin” diyerek tebessümle karşılar. O da Üstadın elini öpüp talebesi olur.
Hasan Feyzi şeyhlikten feragat eder. 70-80 kadar müritlerini toplar ve onlara “Bu tarikat meselesi benim için burada bitmiştir. Zamanın müceddidi buraya geldi, şimdi vazife O’nundur. Ben şeyhimin vasiyetine uyarak O’na tabi oluyorum, O’nun hizmetini hırzı can ediyorm. Tarikatta kalmak isteyen kendisine şeyh bulsun, benim arkamdan gelmek isteyenler gelsin Bediüzzaman’a talebe olsunlar.
Şeyhlerinin şeyhine ve vasiyetine sadakatinden mest olan müritler de aynı sadakatle ve şevkle “peşindeyiz şeyhim” deyip şeyhlerini takip ederler.
Yıllardır tarikat dersini alan müritler, bütün tarikatlerden maksut hakaiki imaniyenin en yüksek mertebelerini kazandıran Risale-i Nurları okuyarak erişirler. Nur’un talebesi ve naşiri olurlar.
Hasan Feyzi Risale-i Nurlara müptela olur. Üstada adeta âşık olur Üstadı otelde tekrar tekrar ziyaret eder. Üstadın etrafında pervaneler gibi döner.
Risale-i Nurları okudukça kaleminin dili çözülür. Şiirler, beyitler yazmaya başlar.
Üstad Hapishaneden tahliyeden sonra bir buçuk ay Büyük Şehir Otelinde kalmıştır. Bir komiser refakatinde Denizli’den Afyon’a oradan Emirdağ’a hareket ettirilir. Ayrılık ateşi Hasan Feyzi ağabeyi yakmaktadır. Göç haberini duyunca yine kaleme sarılır:
“Çekilip nur-u hidayet yine zindan olacak
Yine firkat, yine hasret, yine hüsran olacak.
Yine sen yaş yerine kan akıtıp ağla gözüm.
Çünkü hicran dolu kalbim yerine hicran olacak.
Yine göç var diye mecnuna haber verme sakın
Yine matem,yine zari,yine Afgan olacak
Açılan ol gül-ü tevhit sararıp solsa gerek
Kapanıp Kâbe-i İrfan, yine viran olacak.
Babı Feyzinden ırak olmayı asla çekemem
Dahi nezrim bu ki canım sana kurban olacak.”
Üstad Denizli’den, Emirdağ’a ayrılacağı sırada gözlerinden akan yaşlarını Üstada gösteremez hemen arabanın yanından ayrılır ve yukarıda iki fıkrasını aldığım sekiz kıtalık bu şiirini Üstadın kucağına bırakır.
Hasan Feyzi abinin bu niyazını, bu samimi ve kalbi arzusunu Cenab-ı Hak kabul etmişti.Bu 8 kıtalık manzumeyi yazdıktan kısa bir zaman sonra 1946 senesinde Cenab-ı Hakkın Rahmetine intikal etmiştir.
Üstadın Hasan Feyzi abi hakkındaki mektuplarından bir fırka.
Aziz Sıddık Kardeşlerim!
Denizli’nin bir Hüsrevi Hasan Feyzi’nin uzunca tafsilatlı bir mektubunu vasıtanızla aldım. Ve bildim ki; nasıl bir dane toprak altına konulur ta çok taneleri sümbül versin. Aynen öylede;Şehit merhum Hafız Ali o tarlada toprak altına girdi,otuz kırk Hafız Alileri sümbül verdi ve verecek kanaatım geldi.Siz benim tarafımdan ona ve Risale-i Nur’un hizmetine çalışanlara yazınız ki;Bir iki sene zarfında Denizli kahramanları,yirmi sene kadar Risale-i Nur’a hizmet ettiklerinden,biz Risale-i Nur şakirtleri ebede kadar onların bu iyiliklerini unutmayacağız.Ve Denizli nazarımızda ikinci bir Isparta hükmüne geçtiği gibi,Hapishanesini dahi bir Medrese-i Nuriye manasında biliyoruz. Said Nursi
Hakikaten Hasan Feyzi iki sene gibi kısa zamanda yirmi yıl kadar Risale-i Nurlara hizmet etmiş ve sanki hemen Hafız Ali abiye kavuşacakmış gibi 1946 senesinde hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Ruhlarına binler rahmet yağsın. (Âmin)