İstanbul Fatih'teki Topkapı-Şehremini arasında bulunan yer aslında bir Halveti-Sinani tekkesidir. Halvetiliğin kollarından Sinânîliğin piri olan Ümmî Sinân Hazretleri tarafından inşa edilen tekke 1925 yılına kadar faaliyetine devam etmişti. Tekkeden günümüze maalesef sadece haziresi kalmış durumda. Bugün halk tarafından 'Oruç Baba' olarak bilinen zat da bu tekkede şeyhlik vazifesi ifa eden Mustafa Zekâyî Efendi'dir. Üsküdarlı olan Zekâyî Efendi, Üsküdar'da Nasûhî Dergahı'na devam ederek Seyyid Fazlullah Efendi'ye intisap etmiş, on beş sene onun hizmetinde bulunmuş, dergahta müezzinlik ve zâkirlik yapmıştır. Şeyhinin vefatı üzerine Simavlı Hacı Hasan Efendi'den tasavvuf eğitimini tamamlayan Mustafa Zekâyî Efendi 1805 yılında İstanbul'a döndüğünde bugün türbesinin bulunduğu Ümmî Sinan Dergâhı'na şeyh olarak atanmış.
1812 yılında ahirete göç eyleyen Üsküdarlı Zekayi Efendi'nin halk arasında nasıl Oruç Baba'ya dönüştüğü hakkında ise çeşitli rivayetler bulunmakta. Bir rivayete göre; Mustafâ Zekâyî Efendi, Ramazan ayında ilk iftarı Hızır Aleyhisselâm ile birlikte bir yudum sirke ve bir zeytin tanesi ile açmıştır. Bu yüzden de Oruç Baba ismiyle anılmaktadır. Oysa Mustafa Zekâyî Efendi ile ilgili kaynaklarda böyle bir rivayet yer almamaktadır.
Konuya açıklık getiren tasavvuf kültürünün günümüzdeki önemli temsilcilerinden Ömer Tuğrul İnançer, bu tekkede zamanında mideye iyi geldiği için sirkeyle iftar açıldığını sonrasında da tasavvuf ehli kişilerin bu güzel âdeti sürdürdüğünü söylüyor. Kendisinin de vaktinde birkaç kez Ümmi Sinan Tekkesi'ne gittiğini belirten İnançer, bugün televizyon kanallarında gördüğümüz görüntülerin artmasından sonra tekkeye gitmeyi bıraktığını belirtiyor.
Anlaşılan Ümmi Sinan tekkesinde bir tekke adeti olan sirke ile oruç açmak halk tarafından Mustafâ Zekâyî Efendi'nin Oruç Baba yapılmasına kadar gitmiş. Yazıyı halk arasında Oruç Baba olarak bilinen Mustafâ Zekâyî Efendi'ye ait bir Na't-ı Resûlullah ile sonlandıralım:
1 Vücûdun mazhar-ı sırr-ı ezeldir yâ Resûlallah
Dilin mir'ât-ı nûr-ı lem-yezeldir yâ Resûlallah
2 Seni Hak nûr-ı zâtından yaratdı hubb-ı zâtıyla
Anunçün zât-ı pâkin bî-bedeldir yâ Resûlallah
3 Cihâna gerçi teşrîfin saâdetle muahhardır
Velîkin bâis-i halk oldur yâ Resûlallah
4 Sezâvâr-ı şefâat olmaz ise rûz-ı mahşerde
Zekâyî oda yanmak muhtemeldir yâ Resûlallah
1. Ey Allah'ın Resulü, senin vücudun ezel sırrının ortaya çıktığı yerdir.
Ey Allah'ın Resulü, gönlün (ise) sonsuzluk nurunun aynasıdır.
2. Ey Allah'ın Resulü, Cenab-ı Hak seni zatının nurundan ve kendi sevgisiyle yarattı;
işte bunun için senin tertemiz zatın eşsiz ve benzersizdir.
3. Ey Allah'ın Resulü, gerçi senin saadetle dünyaya gelişin sonradır;
fakat tüm varlıkların yaratılma sebebi (de zaten) odur.
4. Ey Allah'ın Resulü, kıyamet gününde Zekâyî eğer şefaate lâyık görülmezse,
onun ateşte yanması muhtemeldir.
Faydalanılan kaynaklar:
İstanbul Halvetî Tekkeleri, Dr. Fatih Köse
Mustafa Zekâyî Efendi'nin Hayatı ve Edebî Kişiliği, Na'tları ve Oruç Baba'yla İlgisi, Prof. Dr. Azmi Bilgin
Oruç Baba Hazretleri, Doğan Pur
Yeni Akit