Seyyar Kabeci geldi haaaanıııım!

Zeki KAMİLZÂDE

Zeki Kamilzade kardeşinizin bir kitap projesi var. Ta, ta, taaa! Evet. Karaütopya tarzı birşey düşünüyorum. Eh. Mizah da olacak tabii. (Zaten, malum, Zeki Kamilzade mizahsız çalışamaz.) 'Harikalar Diyarı' ile '1984' arası birşey... Hayır. Elbette 'Alice Harikalar Diyarında' değil. Onu Lewis Carrol yazmış. Kırk tane de filmini çektiler. Yeter. Albenisi kalmadı. Bizim hedef kitlemiz çocuklar değil üstelik. Ben piyasaya yepyeni birşeyle geliyorum: 'Atatürkçüler Harikalar Diyarında.' Tastamam 'yeni' demem de yalan olur belki. Neredeyse yüzyıldır sahneleniyor çünkü. Fakat, öyle bir tezgâha gelme ki, oyuncular bile oynadıklarının farkında değiller. Eğer kitabımı yayınlatacak, 5816'dan korkmayan, yayınevi bulursam herkesin gözünü açacağıma inanıyorum. Gerçi siz de itiraz edebilirsiniz:

"Bunların gözünü Kadir Mısıroğlu merhum gibi aslan açamamış. Şimdi Said Alpsoy Hoca, Allah afiyet versin, o kadar müdakkik uğraşıyor da açamıyor. A çocuk senin çapın ne ki böyle şeylere cür'et ediyorsun?" Arkadaşlar, açamasak da, yolunda çabalamaya değmez mi? Nihayetinde konuştuğumuz mübarek vatanımızın geleceğidir. Müslüman ceddimizin deniz gibi emeğinin zayi olmamasıdır. Bizimki de en azından karıncanın duası sayılır. Yoksa, biliyoruz, tasımızdaki su böyle cehennemi söndürmez. Avuçlarımızın hacmi Nemrut'un ateşine yetmez. Evet. Tehlike azimdir. Normal bir sarhoşluk olsa kahve içirirsin geçer. Lakin Atatürkçülerin kullandıkları kem maddenin narkotik arşivinde de adı yoktur. Meksika kartelleri bile hayranlığa düşmüştür alışveriş yaptıkları torbacı hakkında.

Yakında bir misalini yaşadık. Duymuşsunuzdur mutlaka gürültüyü. Büyükçe bir taşın dibe vurma sesi geldi geçenlerde. Dile kolay, 110 yıl düş-düş-düş sen, İslam'la-müslümanla uğraş sen, o kadar ivme kazandıracak ağırlık biriktir sen... Elbette patırtısı da ona göre çok oldu. Atatürkçüler epey dizlerini dövdüler. Profesörlüğü hikâye olan profesörlerinin ardından kanlı gözyaşı döktüler. Olmayan ilmine ağladılar. Hezeyanlardan kurguladığı kitaplarını andılar. Ortada sahiden ciddi bir kayıp varmış gibi dertlendiler yani. (Hatta onların tamtamından kültür bakanlığı bile gaza gelip 'rahmet diledi' bu nineye.) Eh, 'Ne versen yer' bir kitle oldukları için, pek de sorun olmadı bu durum.

Niye olsun canım? Nihayetinde, kemalizm şeyhi Yılmaz Özdil abileri, "Ninemiz Sümerlilerle bizzat görüşen son Türk'tü!" dese, hatta "Atatürk'ün Sümerbank devletine atadığı ilk kadın elçiydi!" diye yapıştırsa, "Vay, demek öyleydi, yazık oldu o zaman muhterem hanımteyzeye!" deyip gözyaşı dökecek zekavettedir onlar. Küçümsemek için söylemiyorum. 'Çığ' aslında 'Çiğ' imiş, 'İlmiye' aslında 'Ne ilmi be?' demekmiş, hatta 'Muazzez' de düpedüz 'Müze Memuru' manasına gelirmiş, umurlarında değildir asla. Onların Harikalar Diyarında başka gerçeklik vardır.

Marvel'da bu konular çok işleniyor. Aynen. 'Paralel evrenler' diye bir hakikat(!) var. Aynı adam/kadın orada başka burada başka olabiliyor. Kafası normal çalışanlar olarak kendimizi yükseklere koymayalım. Gerçekliğimizi dayatmayalım. Atatürkçülerin Harikalar Diyarından bakıldığında olay bambaşka bir sûrete sahip olabilir. Nitekim, son köşe yazısının ardından, 'Overlokçu Necati' veya 'PVC Necati' diye de anılan, Sözcü yazarı Necati Doğru Bey, İslam'ın şartlarından birisini bambaşka bir açıdan görebildi. "Hangisi?" diyorsunuz. Aaa! Nasıl kaçırdınız canım? Necati Bey, bir overlokçu gibi, bir PVC kaplamacısı gibi, haccı ayağımıza getirdi. Şimdiye kadar "Hacca gitmek!" olarak bildiğiniz İslam'ın şartını "Haccın gelmesi!" olarak güncelledi. Madem bahsettik alıntı da yapmalıyız elbette.

Hazret meşhur yazısında diyor ki: "Kabe sayısı artırılsa! Türkiye’de Konya’ya, İran’da Kum kentine, Mısır’da Kahire’de, Irak’ta, Libya’da, Kenya’da, Müslüman nüfusun yüksek olduğu Endonezya’da birer Kabe daha inşa edilse ve dünyada 1 Kabe değil 100 Kabe olsa... Bunun gerçekleşmesi için de ilk adımı Türkiye’den Diyanet İşleri Başkanı, Türkiye’nin yetiştirdiği sözü dinlenir din adamları atsalar, 'Her Müslüman Ülkeye Bir Kabe' reformunu gerçekleştirseler; işte o zaman büyük yenilik olmaz mı?"Tabii ya! Neden olmasın? Zaten İslam'ın Necati Doğru Bey'i eğlendirmekten başka amacı var mı? Bence Konya'yla sınırlandırmak da doğru değil. Öhöm. Sivas'ın nesi eksik canım? Hatta, hemşehricilik yapmayı da bırakalım, "Her eve Kabe!" kampanyası başlatalım. Alacak parası, koyacak yeri, tavaf edecek dermanı olmayanlar için de Seyyar Kabeciler dolaştıralım. Hem de o meşhur repliğiyle:

"Hanımların dikkatine, overlok makinesi, ayağınıza geldi..." Ah, aman, ne diyorum? "Kimlik kartlarınızı PVC yöntemiyle yeniliyoruz!" Of, bu da değil, yanlış. Hah, şöyle olmalı, tamam: "Hacıların dikkatine, Kabe binası, ayağınıza geldi. Tavaf, şeytan taşlama, sa'y beş dakikada yapılır..." İşte böyle çığırarak dolaşıp dursunlar günboyu sokaklarda. Yaşlılar için de pek büyük bir kolaylık olur. Epey de ucuza gelir. Sen gitmiyorsun da hac geliyor. Ne büyük keşif ama! Hem neden olmasın? Ne de olsa Necati Doğru Bey'in paralel evreninde dinin içeriğine 'Allah' değil 'Atatürkçüler' karar veriyor. Atatürkçülerin Harikalar Diyarında elimizi korkak alıştırmaya gerek var mı yahu? Zaten korkacak olunsaydı Allah'tan korkulurdu. Ondan korkmadıktan sonra Necati Bey'i hangi korku durdurabilir?

Ancak, maalesef, Atatürkçülerin Harikalar Diyarında yaşamak her zaman böyle kolay değildir. Bazen, bazı had bilmezler, orada yaşamayı gayet zorlaştırırlar. Geçenlerde böyle zorlaştırmalardan birisi yaşandı. Faili de Nobelli ekonomist Daron Acemoğlu'ydu. Gerçi Atatürkçüler, bir kelek yapacağını 'Acemoğlu' olmasından anlamalılardı ya, işte, içlerindeki gavur sevgisine yenik düştüler bu defa. Müslüman olmamasını iyiye yordular. Hem TDK'nın başına vaktiyle Agop Dilaçar'ı getirdikten sonra "Ekonominin başına da şöyle bir Daron Acemoğlu geçirsek fena olmaz mı?" diye çoktan beri düşünüyorlardı. CHP'nin Sultan II. Kemal Han'ı, ki tarihte kendisine Kılıçdaroğlu Kemal Han da denilir, böyle bir öneride bulunmuştu çoktan. Fakaaat... Olmadı. Belki 'iyi ki de' olmadı.

Abboovv! Meğer bu Daron Bey'de de ne numaralar varmış! Aman, aman, aman. Ortaya çıktı sonradan. Kitabında diyesiymiş ki: "Latin alfabesine geçiş, kıyafet devrimi ve dini kurumların yeniden yapılandırılması gibi pekçok reform, topluma danışılmadan yapıldı ve zorla dayatıldı. Bu reformlara direnenler, örneğin Batı tarzı şapka yerine 'fes' takmakta ısrar edenler, kovuşturmaya uğradı. Bazı durumlarda da infaz edildi." Sonra, Fatih Altaylı'ya konuk olup bizzat da doğruladı sözlerini... Aaa, Atatürk'e hayran olmayan bir yabancı, nasıl olur yahu?

Zira Atatürkçülerin Harikalar Diyarında yaşayan her Atatürkçü bilir ki: Nasıl Türkiye'de Edirne'den Kars'a herkes Atatürk'ü sever; aynen öyle de; Alaska'dan Rusya'ya bütün gavurlar da öyle sever. Hatta Merkür'den Mars'a bütün uzaylılar da Atatürk'ü sever. Hepsi yönetimine hayrandırlar. Hepsi yakışıklılığına baygındırlar. Hepsi her türlü kararında onu haklı bulurlar. Bu konuda evrendeki hiçbir canlının farklı bir düşünüşü olamaz. Olmamıştır. Atatürkçülerin Harikalar Diyarı, işte, bu yönüyle Orwell'ın 1984'üne yaklaşır. 1984'deki 'Gerçek Bakanlığı'nın yerini Atatürkçü evrende 'Resmi Tarih Anlatımı' almıştır. Ve oraya giren, velev İstiklal Mahkemesinde kellesi dahi alınmış olsa, yine mezarından kalkıp Atatürk'e teşekkür eder. "İyi ki bizi bir güzel astırdın. Oh. Yoksa haindik hep!" der.

Gözümün nuru Bediüzzaman da 'Atatürkçülerin Harikalar Diyarından' sıkça yakınmıyor mu a dostlar? Hani haybeden hapsedildiği mahkeme sürecinde haykırıyor şöyle: "Ben değil sizi, belki dünyanızı sevseydim, dünyadan çekilmezdim. Ne sizi ve ne de dünyanızı beğenmiyorum. Fakat karışmıyorum. Çünkü ben başka maksattayım; başka noktalar kalbimi doldurmuş, başka şeyleri düşünmeye kalbimde yer bırakmamış. Sizin vazifeniz ele bakmaktır, kalbe bakmak değil. Çünkü idarenizi, âsâyişinizi istiyorsunuz. El karışmadığı vakit, ne hakkınız var ki, hiç lâyık olmadığınız halde 'Kalb de bizi sevsin' demeye? Kalbe karışsanız: Evet, ben nasıl bu kış içinde baharı temenni ediyorum ve arzu ediyorum; fakat irade edemiyorum, getirmeye teşebbüs edemiyorum. Öyle de, hal-i âlemin salâhını temenni ediyorum, dua ediyorum ve ehl-i dünyanın ıslahını arzu ediyorum. Fakat irade edemiyorum; çünkü elimden gelmiyor. Bilfiil teşebbüs edemiyorum; çünkü ne vazifemdir, ne de iktidarım var."

Bediüzzaman'ı, diyar diyar sürgün edip hapis hapis süründüren, fakat buna rağmen 'kalbini dahi isteyen' bu zümre şimdi Daron Acemoğlu'na küsmüş çok mu? Bence Nobel'den sorumlu yetkilileri dahi arayıp şikayet etmişlerdir: "Bu adama ödül vermişsiniz ama, Atatürk'ün yanlış yaptığını imâ ediyor, bir yanlışlık olmasın?" İşte proje kitabım böyle bir dünyayı anlatacak kıymetli kârilerim. 5816'dan tırsmayan civanmert yayıncıları beklerim.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.