Dindar (dinin kurallarına titizlikle uymak isteyen, bunun için gayret eden) Müslüman da zengin olabilir; ama hem zenginliğin kaynağı (servetin elde ediliş yolu) meşru olacak, hem de servet üzerindeki "başkalarına ait haklar" ödenecek. Ayrıca servetin miktarı ne olursa olsun ona sahip olanın harcaması, tüketmesi, başka şekillerdeki tasarrufları dinin koyduğu kurallara uygun olacak.
İslam'da para kazanmanın meşru yolları var; bunları Müslümanlar bilirler, bilmedikleri, şüpheye düştükleri konuları da bilenlerden sorarak, ilgili kaynaklara başvurarak öğrenirler. Haram para ile yapılan mali ibadetler kabul edilmediği gibi, midesinde haram yiyecek, damarlarında haram gıdadan oluşmuş kan ve vücudunda haramdan elde edilmiş enerji bulunan kimselerin de duaları kabul edilmiyor.
Zenginin malındaki hakların başında zekat, yakından uzağa doğru akrabanın nafakası, fitre, kurban, zorunlu hale geldiğinde yoksullara -zekat dışında- yardım, devletin ihtiyacı bulunduğunda talep edilen vergiler vardır. Bunlar ödenmediğinde servet, sahibi için bir nimet değil, ebedi hayatını karartacak bir âfettir.
Harcamada, tüketmede en önemli ölçü israftır. İsrafın göreceli olduğu, insanların sosyal ve kültürel seviyelerine göre değiştiği bir gerçek olmakla beraber her seviyede itidal ve israf vardır; "yeterli, güzel, iyi ve rahatlatıcı" nitelikteki harcamalar meşru olur ve israfa girmez; ama bu niteliklerin de abartılmaması, servet, lüks ve ihtişam yarışmasına girilmemesi şarttır. Bu noktada önemli olan bir ölçü de başkalarının ihtiyacıdır. Müslüman bir toplumda yaşayan dinli dinsiz, salih fasık, iyi kötü herkesin "normal, olmazsa olmaz ihtiyaçları"nın karşılanması farzdır. Bunu bizzat karşılayamayan şahısların imdadına zenginler ve devlet yetişir. Bütün normal kaynaklar kullanıldığı halde yine toplum içinde açlar, açıklar, ihtiyaç sahipleri kalırsa "ihtiyacından fazlasına sahip olanlara" başvurulur; bunu devlet yapar, sivil toplum kuruluşları yapar, zenginler kendiliğinden yaparlar… İşte bu takdirde zenginlerin, yüksek refah seviyesine ait harcamalarından kısarak yoksullara yardım etmeleri gerekebilir ve israfın ölçüsü de değişikliğe uğrar.
"İnsanlara, çalışıp kazanmaları yerine karşılıksız yardımda bulunmanın sakıncalarından bahsedenler" oluyor; bunlar, "herkese iş bulmalı, kazanıp yaşamaları sağlanmalı" diyorlar, bu teklife ve temenniye itirazımız yok, ama herkese iş bulmak her zaman mümkün olmuyor, herkes her zaman çalışamıyor; böyle olunca bırakalım da aç ve açıkta mı kalsınlar!?
İslam'da servet emanettir, bir yandan ibadet aracıdır, bir yandan da çetin bir imtihan sorusudur.
Yeni Şafak