Bismillahirrahmanirrahim
Eğer o istidat çekirdeğini İslâmiyet suyuyla, imanın ziyasıyla, ubûdiyet toprağı altında terbiye ederek, evâmir-i Kur’âniyeyi imtisal edip cihâzât-ı mâneviyesini hakikî gayelerine tevcih etse; elbette âlem-i misal ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i âhiret ve Cennette hadsiz kemâlât ve nimetlere medar olacak bir şecere-i bâkiyenin ve bir hakikat-i daimenin cihâzâtına cami’, kıymettar bir çekirdek ve revnakdâr bir makine ve bu şecere-i kâinatın mübarek ve münevver bir meyvesi olacaktır.
Evet, hakikî terakki ise, insana verilen kalb, sır, ruh, akıl, hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubûdiyetle meşgul olmaktadır. Yoksa, ehl-i dalâletin terakki zannettikleri, hayat-ı dünyeviyenin bütün inceliklerine girmek ve zevklerinin her çeşitlerini, hattâ en süflîsini tatmak için bütün letâifini ve kalb ve aklını nefs-i emmâreye musahhar edip yardımcı verse, o terakki değil, sukuttur. [23. Söz]
Bediüzzaman Said Nursi
Sözlük:
âlem-i âhiret: Ahiret alemi
âlem-i misal: Görüntüler alemi
berzah: Ölümden sonra kıyamete kadar yaşanacak alem
cihâzât: donanımlar
cihâzât-ı mâneviye: mânevî donanım, cihazlar (bk. a-n-y)
ehl-i dalâlet: Doğru ve hak yoldan sapanlar, iman ve islamdan çıkmış olanlar
evâmir-i Kur’âniye: Kur'an'ın emirleri
hakikat-i daime: Devam eden hakikat, gerçek
hayat-ı dünyeviye: dünya hayatı (bk. ḥ-y-y)
hayat-ı ebediye: sonsuz âhiret hayatı (bk. ḥ-y-y; e-b-d)
imtisal: yerine getirme
istidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
kemâlât: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)
kuvve: Duygu, his, kabiliyet
letâif: Manevi duygular, güzel, hoş ve ruhla ilgili hisler
medar: sebebp, vasıta, vesile
musahhar: emre verilmiş, itaatkar
mübarek: bereketlenmiş, hayırlı
münevver: Nurlu, aydın
nefs-i emmâre: kötülüğü teşvik eden, emreden nefis
revnakdâr: Zinaetli, göz alıcı bir parlaklık ve güzellikte
sukut: değerden düşme, düşüş, alçalış
süflî: aşağıda bulunan, alçak, adi
şecere-i bâkiye: Daim olan ağaç, baki ağaç
şecere-i kâinatın: Kainat ağacı
tevcih: Yöneltmek, çevirmek
terakki: İlerleme, yükselme
ubudiyet: Kulluk, kölelik, kul olduğunu bilip Allah'a itaat etme
vazife-i ubûdiyet: Kulluk vazifesi
ziya: ışık, aydınlık