Müslümanlar kendi mahallesindeki kavgayı bitirmeden özgün bir kimlik iddiasında bulunamazlar. Son dönemde basında çıkan iki haber bu açıdan önemli. Biri Arap baharı (bana göre daha doğrusu Arap kışı) diğeri Kürtler için düşünülen özgürlük ile ilgili.
Birbirinden bağımsız gibi görünse de gerçekte sorunların kaynağında aynı zihniyet esaretinin bulunduğu ilk bakışta görülebilecek durumda.
Dr. Furkan Aydıner’in Avrupa ile İslam alemi arasındaki zihniyet farkı konusunda yaptığı tespitler oldukça acı gerçekler:
“Birincisi, Aydınlanma'dan bu yana, ABD ve Avrupa, beyinleri en değerli hazine olarak görmeye başladı. Değerli madenlerin, toprakta değil, beyinlerde saklı olduğunu anlayıp, etkin araçlarla onları değerlendirdi. Oysa Müslüman diyarlarda, aynı süreçte beyinler ya boş şeylerle dolduruldu veya baskıcı metotlarla iğdiş edildi. Bu da elmas ve altın hazineleri yerine, hüzün meyvelerini netice verdi.
İkincisi, onlarda bireylerin hak ve özgürlükleri demokratik yollarla güvence altına alınırken, bizde despotik rejimler beyinleri köreltiyor. Beyin rezervlerindeki cevherler demokratik ve özgürlükçü sistemlerde zemin yüzüne çıkarken despotik rejimlerde kaybolup gidiyor. Çünkü özgürlükçü demokrasiler, bireye nasıl yaşayacağını belirleme hakkını verirken despotizm bu biricik tercihi bile ona çok görüyor.
Üçüncüsü, onlar, özgürlükçü eğitim sistemini beyin hazinelerindeki cevherleri keşfedip, ortaya çıkarmak için kullanıyor. Bu bağlamda, hem ailede hem de okulda verilen eğitimin amacı, bireye kendi hazinesini keşifte yardımcı olacak aletler verip yol göstermektir. Bizde ise eğitim, beyinleri zapturapt altına almak için kullanılıyor.
Dördüncüsü, onlarda bireylere erken yaşta sorumluluk bilinci verilirken, bizde bireylere başkasına bağımlılık bilinci veriliyor. Müslüman toplumlarda ise şefkat kültürü bireyleri çoğunlukla bağımlı miskinlere dönüştürüyor.
Beşincisi, oralarda devlet beyin rezervlerini ortaya çıkarmak için, bizde ise beyinleri bastırmak için önemli oranda kaynak ayırıyor.
Altıncısı, beyin hazinesinden çıkan cevherler orada cazip fiyatlarla alıcı bulurken bizde pek para etmiyor.”(1)
Bu tespitler, Bediüzaman’ın II. Meşrutiyet döneminde ortaya koymaya çalıştığı zihniyet devriminin bir özeti esasında. Bu devrimi gerçekleştiremediğimiz için bugün maddi olarak bir çok alanda batının esiri durumundayız. Ancak bu esaretin zihniyet esaretine dönüşmesi, bize neyi nasıl düşünmemiz gerektiğini öğretecek kadar sahip olmuş görünmeleri işin en acı yönü.
ULUSALCILAR VE DİN
Son bir iki gün içinde ulusalcı Kürt liderlerin İslamiyet hakkında yaptıkları beyanlar bu zihniyet esaretinin ilginç bir yansımasını ortaya koydu. Tek parti döneminde CHP eliyle uygulanan Türk toplumunu rehabilite etme programı, bu gün aynı çevreler tarafından Kürt ulusalcıların ellerine verilmiş görünüyor, özetle şöyle diyor bu program:
“Çağdaş tarihimizde bile İslam, bizim bağımsızlık kazanmamızdaki en büyük engel olmuştur...
“Kürtler, çocuklarına Arap veya Türkçe isimler vermekten vazgeçmelidir.”
“Kürt dili Arapça veya Türkçe kelimelerden temizlenmelidir. Bunlar eğer yoksa Hint-Avrupa dillerinden alınmalıdır.”
“İslami öğretilerle beyinleri yıkanmış Kürtler rehabilite edilmelidir. Diğer dinlerin yayılması teşvik edilmelidir. Bir yandan da İslam'ın uygulanamazlığı ve başta cinsel eşitlik konusu olmak üzere baskıcı özellikleri vurgulanmalıdır.”
“Kürtlerin antik dini olan Zerdüştlük yeniden uyandırılmalıdır.”
“Kuran'ın veya diğer İslami-Arap kitapların Kürt bölgelerine girmesine, burada basılmasına ve yayılmasına engel olunmalıdır.
“İslami organizasyonların Kürt bölgelerinde camiler inşa etmesine izin verilmemelidir.
“Yezidîlik ana Kürt dini olarak belirlenmeli ve okul kitaplarına eklenmelidir.
“İsrail'le iyi ilişkiler geliştirilmelidir. Kürtler ve Yahudiler arasındaki ortak değerler, Kürtler ve Araplar arasında olanlardan çok daha fazladır." (2)
Metinde geçen Kürt kelimesi Türk kelimesi ile Zerdüştlük Şamanizm ile değiştirildiği zaman ortaya Türk ulusalcıların uygulamaya çalıştıkları program çıkar. Bunların aynı kalemden çıktığına şüphe yoktur. Bu anlayış üzülerek belirtmek gerekirse Kürtler için hiçbir çözüm vaat etmiyor.
Bu fikirlerin İslam medeniyetinin ortak bağlarını tahrip etmek için ortaya konulup uygulandığı ve bugün yaşanılan problemlerin kaynağında bu uygulamaların bulunduğu izaha muhtaç değildir.
Zihniyet esareti, gerek sosyal problemlerimizi anlama, gerekse çözüm üretme konusundaki en büyük engeli oluşturmaktadır.
Esasında bu hafta İttihad-ı İslam’dan dem vuran bir yazı kaleme alacaktım. Heyhat!
DİPNOTLAR:
1-Dr. Furkan Aydıner , Zaman Gazetesi 15 Mayıs 2011
2-Religion of Vıolence and Death", One Kurdistan Wıthout İslam, http: / / www27. (Altan Tan, Kürd Sorunu, s. 538)