İnsanın hususan Müslüman’ın tahassüngahı ve bir nevi cenneti aile hayatıdır. Kilitle anahtar nasıl birbiri için imal edilmiş, biri birisiz olmaz, biri birisiz anlamsız olur. Öyle de; insanı nihayet derecede acz ve fakr içinde yaratan Halık-ı Zülcelal bu gürültühane-i dünyada biri birine dert ve hüzünlerinde teselligah ve neşelerinde sevgisini paylaşacağı bir can yoldaş, kalbine mukabil latif ve anlayışlı bir kalp olarak hayat arkadaşını yani karşıt hemcinsini yaratmış.Yani dişi ve erkeği yaratmış biri birine hem dünyada hem Ahiret’de ebedi yoldaş etmiştir.
Münferit olarak bazı ferdi mümtazeler hariç, erkek veya kadın tek başına bu darı dünyada mutluluğu tam yakalayamaz. Münferit yaşayanlar yarım insan gibi hep bir şeylerinin noksanlığının farkındadır. Hüzünlerini ve neşelerini kalbine mukabil bir kalple ve ruhla paylaşamayan bir insan maddi manevi çöküntüye maruz kalır. Hele saadet-i ebediyeye inancı zayıf her an ölüp fenaya gideceğini düşünen yalnız bir insan için hayatın ve hayat için çabalamanın pek bir anlamı kalmaz. Demek insan fıtratı evlenmeyi iktiza ediyor.
İkinci ve en önemli ayağı insan neslinin devamı için lazım gelen evliliktir. Bunun karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı olarak fıtri bir şekilde olması sağlıklı bir insan neslinin devamı için zaruridir. Gayrı meşru ilişkiler neticesi, dünyaya gelen ve ana babasız büyüyen nesilleri mutlu nesiller yapmanın ne kadar zor olduğu meydandadır.
Meşru dairede evlenmeyip bu ihtiyacını gayrı meşru yollarla kendini tatmine çalışan insan, susamış birinin denizin tuzlu suyunu içmesine benzer ki, içtikçe susar, susadıkça içer içtikçe susuzluğu artar sonunda deniz suyundan çatlar gider.
Veyahut aç gözlü dananın yonca tarlasına girmesine benzer. Yedikçe iştahı artar, iştahı arttıkça habire yer ve sonunda yemekten çatlar.
Demek insan hem fıtrî ihtiyacı ve hem de sağlıklı bir şekilde neslini devam ettirmek, çoluk çocuk sahibi olmak için evlenir. Bunun haricindeki birlikteliklerin hayvani bir lezzetten öteye geçmeyeceği, fıtrata aykırı olduğu ve akıbetin mahrumiyet olacağı muhakkaktır. Boyalı basın da bunun çoook misallerini görmek mümkün.
İslamiyet insanın iki cihan saadetini temin edecek esasatı vazetmektedir. Resul-i Ekremin (ASM) dünya nimetleri içinde sevdiği birkaç şeyden birisidir evlilik. Diğerlerine pek iltifat etmemiştir. İnsan hayatının ve saadetinin şiddeti ihtiyacına binaen Allah’u âlem Allah Resulü (ASM) de buna meyletmiştir. Zira Resul-i Ekrem (ASM), Ümmetinin ihtiyaçlarına fevkalade hassas ve şefkatli bir peygamberdir. Hele bu fitne-i ahir zamanda bu evlenme ihtiyacının şiddet-i ihtiyacını görünce bu sünnet hakikatini anlamak daha kolay oluyor.
Evlenemeyen İsa (AS)‘ı takliden, evlenmeyen Hıristiyan rahip ve rahibelerinin çektiği sıkıntılar ve basına çokça malzeme olan gayrı meşru ilişkileri ile bilhassa geçmiş çağlardaki dine muteassıbane bağlı Hıristiyan toplumlarının evlilik müessesesini hak ve fıtrat kaideleri doğrultusunda götürememesi ve evlilik ihtiyacının meşru ölçülerde karşılanmaması neticesi bu dinin fevkalade yara aldığı ve tahrifat ve laiklik cereyanlarıyla da Hıristiyanlığın tasfiyesi neticesi batı toplumlarının sefahate, gayrı meşru bir şekilde bu ihtiyacı tatmine sel gibi aktığı bir gerçektir.
İffetin öldüğü, tesettürsüzlüğün olmadığı, ahlakın sükut edip neslin inkıtaa yüz tuttuğu günümüz Avrupa’sında önlenemeyen gayrı meşru ilişkiler adiyattan addedilerek zina suç olmaktan çıkarılmış, nikahlar artık iş olsun diye kıyılmakta, evliliklerin üçte ikisi boşanma ile sonlanmakta ve maalesef çoluk çocuk yük olarak görülür hale gelmiştir. Avrupa’nın sefih medeniyeti evvela kendi insanının yiyip bitirmiş, sıra onları körü körüne sefahat ve rezalette taklid edenlere gelmiştir.
İslâmi hükümlerin uygulanmadığı ülkelerde de maalesef evliliğin iki önemli gayesi fıtrat ve Hak kaideleri kale alınmadan uygulanan kanunların dinine ve iffetine bağlı insanları değişik ailevi ve hukuki sıkıntılara soktuğu, dinde lakayt olanları da Avrupa’vari ahlaksızlığa, gayrı meşru ilişkilere ve neslin kurumasına, Avrupa insanının hazin sonuna doğru sürüklediği görülmektedir. Hamiyet ehli idarecilerin insanımızı fazla çocuk edinmeye teşviki boşuna değil.
İslam memleketi olan bu vatanda necip ve namusuna düşkün insanlarımız içerisinde İstikametteki iffet ölçüsünü kaybetmiş, evliliğin sırrı hikmetini anlamamış bazı azgın nefisleri tatmine, Avrupa Birliğine girmek için Avrupa’daki gibi zinanın suç olmaması ve serbestisi yetmeyecektir. Böyleler deniz suyunu içen adam ve yonca tarlasına giren dana misali, namusları pay mal etmeye ırz düşmanlarını arttırmaya devam edecektir.
İnsanı tahrik eden yarım çıplaklar çoğaldıkça, gözlerin bakışı arttıkça, üryan dolaşmak marifet ve medeniyet sayıldıkça ( ki Afrika yerlileri asırlardır üryan dolaşıyorlar, çıplaklıkla medeni olunsaydı Afrikanın çıplak yerlileri dünyanın en medeni insanları olurlardı. Demek marifet ve hüner yerliler gibi üryan olmakta değil) fuhuşhaneler teşvik gördükçe, fuhuş arttıkça artacak, ahlaksızlık kol gezecek, ahlak sükut edecek, nikaha rağbet azalacak, cinsel sari hastalıklar artacak, nesiller zaafa uğrayacak, yetimhane ve kimsesizler yurtları dolacak, sağlıklı toplum hayal olacak.
Bütün bunların da maddi manevi kalkınmada ayak bağı olacağı acı gerçeği de önümüzde duracak.
İnsaniyet yönünden, Avrupa insanı gibi sıfırı tüketmeden, toplum hayatının zembereği evlilik müessesesine, İslâm’ın eskimez hak ve adalet-i izafiyesi emirleri doğrultusunda çeki düzen verilmedikçe, meşru ve helal yollara rağbet artırılmadıkça, sükütu ahlakı netice veren yolların tehlikelerine insanımızın, İman ve İslamiyet’ine kuvvet verip, ikna edilip o batak yollardan çevrilmedikçe, maalesef tehlike çanları çalmaya devam edecektir.
Vatanımı ve milletimi gerçekten seviyorum diyenlerin kulakları çınlasın.