Bir yaş daha biter, takvim yapraklari solar, sarı mektuplar kış kabrine haber verirken; gafletin derin uykusunda rüyayı intibah sanmak; dunyada olduğumuzu unuttugumuzu düşündürüyor; nefis esaretinde mahpus, şeytan hucumuna maruz olduğumuzu gösteriyor.
Gel geç zamani, hoyratçal kullanmak; anda saklı ebediyet tohumlarını heder etmek değil midir? Bir daha geri gelmeyecek, bir daha elde edilemecek zamani gafletle boğmak; nihayeti olmayan düşüse düçar olmaktir.
Zor iş düşünmek! Zamani, mekanı, insanı, hayatı, düşünmek.
Zor iş aramak! Hikmeti, hakikati aramak. Otur oturdugun yerde; bunları gerçek gör, böyle düşün, böyle düşle diyenlerin çok olduğu demde!
Sefehatin, sahte oyuncaklarin ayartıci uyutuculuguna gem vurup da huruc hareketine geçmek, sonra karşı hücumda bulunmak; hiç de kolay değil.
Kolay olan ne ki? Zamanin hızla aktığını görmek, mekanın kaydığını fark etmek, insanın ölüme, kainatın kıyamete yaklaştığını bilmek; hiç de zor değil.
Zor olan başını kaldırıp etrafa tefekkurle bakmak. Gun iri bir harf, mevsim büyük bir kelime, insan bütün bir kitap; akleden kalpler için.
Bulut bunun için selam verir, dağ bunun için merhaba der, yağmur bunun için letafetiyle muhabbetini hissettirir. Musibetler kulağı çeker, gözü ve gönlü görme yollarını hatırlatır.
Celal ve Cemalin çarkları böyle döner durur.
Koşan kedi, yürüyen çocuk, tebessüm eden ihtiyar; hep insan ihtiyarina bir şeyler haber verir;
Iktidarin kısa, ömrün az, lüzumlu işlerin çok; ayil ve kendine gel.
Gelmesen de yapraklar dökülüyor, yaşlar ilerliyor, kabir agzini açmış bekliyor.
Dünyevilesemenin damarlara sessizce ve derinden şırınga edildiği şu demlerde bunlari düşünmek zor yine de. Düşündüğünü nefsine kabul ettirmek, başka nefislere tavsiyede bulunmak!
Ümitsiz olur mu? Gök kubbe var; güneş ışıklarını yağıyor, Ay yakamozlarini sürdürüyor; umit niye olmasin. Selim insan birgün vicdanını dinleyecek, ölmemiş vicdanları da nefesleyecektir vesselam.