Röportaj: Abdurrahman Iraz- Nurettin Huyut/Risale Haber
3. Bölüm:
BEDİÜZZAMAN İSTESEYDİ GAZETE KURARDI
Gazete kurmak için izin isteyenlere, “Ayasofya açıldıktan sonra on nurcu mebusun nezaretinde olabilir” diye izin vermemişlerdir.
Zübeyir abiye sordular “bu çıkan gazeteye neden izin verdin. Sen bu gazetenin kurucususun” diyorlar. “Kardeşim” dedi “adamın baba mesleği gazetecilik zaten” Salih Özcan’ın mesleği gazetecilik” gelmişler “abi biz ortaklık kurup gazete çıkarmak istiyoruz. Bize akıl ver yol göster” dediler. “Mesleğini yapma, mesleğini bırak mı? diyeydim” dedi.
Adam mesela diyelim ki, inşaat mühendisi “ben inşaat yapmak istiyorum” ona “yok yapma mı diyecek?”
Evet, onun gibi bir durum, yani “bana o insanlar gelip sormuştu ben de onun için izin vermiştim. Ama sonradan el değiştirdi. Ben bunlara izin vermiş değilim. O gazetenin devamı mahiyetinde çıkmaktadır.”
“Üstad isteseydi kendisi kuramaz mıydı? Kurardı buna gücü vardı. Ama kurmadı, içtimai ve siyasi ve dünyevi ve geniş dairede çalışan ve burada istidatlı ve kabiliyetli olanlara muvaffakiyetleri için halkın yüzde altmış ve yetmişinin tam dindar ve mütedeyyin olması ve Ayasofya’nın açılması ölçüsünü ve dersini vermişlerdi.”
“Bu ölçüye uyulmadan yapılan teşebbüsler, zayıf ve güçsüz kalmışlar ve devam edememişlerdir. Numuneleri çoktur. Bu nevi içtimai, dünyevi ve siyasi hizmetler bir cemaate dayalı yapılamaz, büyük bir taban lazım halkın büyük bir desteği şarttır.”
Nitekim Mustafa N. Polat abiye diyordu “halkçılar sizin Nurcu olduğunuzu bilirlerse size suikast yaparlar” derdi.
Polat abiye suikast yapmadıkları ne malum?
Evet olabilir. O nedenle Polat abiye Zübeyir abi “nurcuların gazetesi gibi çıkarmayın o günkü Tercüman gibi bir gazete çıkarın” diyordu. Yani, “çıkaracağınız gazete Tercüman gibi olsun, İnci’si gibi resimleri ve yazıları ile ama fikir olarak Risale-i Nurun ölçülerinin dışına da çıkmasın.” diyordu.
Sabah gazetesinin veya Şevket Eygi’nin tahrik ediciliğini önlemek içindi. Hem “onların” (diğer ağabeylerin, gazeteyi çıkaran ağabeylerin) ihtiyaç duyduğu bir şeydi bu Zübeyir abi böyle bir şeye ihtiyaç duymuyordu. “Tamam” diyordu ama kendisi bizzat teşebbüs etmiyordu. Teşvik etmiyordu, tahrik etmiyordu, çaba göstermiyordu. Lisan-ı haliyle destek vermediğini ima ediyordu. Bu benim şahsi düşüncem.
ÜSTADIN MENDERES’E DUASI VE UÇAK KAZASI
Tercuman ve incisi gibi deyince verdiğiniz örnek biraz aşırı olmuyor mu? Yani Tercüman ve İncisi biraz açık saçık bir gazete biliyorsunuz.
Bilemem o bu gazeteyi örnek göstermişti neyse odur. İçtimai hayata hitap ediyorsun. Siyasette verdiği ölçü burada da geçerlidir. Diyor ya “gerçek bir dindar hakiki siyasetçi olamaz, hakiki siyasetçi de dindar olamaz” diye. İşte o ölçü burada da geçerlidir. İyi bir gazete çıkaracağım dersen ölçü budur. Sen hala dindarlıktan bahsediyorsun. Yani kendini gizleme ihtiyacı içinde olacaksın ki, kitlelere ulaşabilesin. Böyle bir ölçü koyuyordu.
Hem sonra bu iş Mustafa Polat ile Salih Özcan’ın işi idi diğerleri niye dahil oldular anlamadım.
Zübeyir abiden nakletmeye devam edelim.
“Bir gün sabah dersi yaparken Üstad “kardeşlerim ben bu gece Menderes’e dua ettim” dedi. Sonra aynı gün öğrendik ki, Menderes uçak kazası geçirmiş ama ölmemiş kurtulmuştu. Bu tevafuk tesadüfî olamaz. Çünkü kâinatta tesadüf yoktur. Tasarrufu ilahi vardır.”
“Üstadın Ankara’ya üçüncü gelişleri idi. İnönü’nün “Menderes Said Nursi’yi seçim propagandası olarak Ankara’ya getiriyor” şeklinde gazeteye beyanatlar veriyor ve Menderes’e yükleniyordu. Bunun üzerine Dâhiliye Vekili (İçişleri Bakanı) Üstadın Ankara’ya sokulmaması için emir vermişti. Üstadı Ankara Gölbaşından polis zoruyla geri çevirmişlerdi. Bunun üzerine Üstad “Menderes bizi anlamadı, ben yakında gideceğim, onlar (elini ters çevirerek) tepetaklak olacaklar” dedi. Haber verdiği gibi de çıktı.”
BU ASIR SİYASETLE ISLAH OLMAZ
“Üstadımız: “Biz siyası değiliz, siyaset dine yardım etmiş, dinde siyasete yardım etmiş, bu asır siyasetle ıslah olmaz” dedi.”
Bu bir tespittir ve bana göre bir hükümdür, o halde ne diye meşgul olurlar anlamak mümkün değil. Sen şayet samimi isen artık bu dersten sonra senin ne işin var siyasetle içtima-i hayatla. Üstadın üçüncü Said dönemi budur, bu tavır onun en belirgin tavrıdır. Yani, siyasetin dine hizmet etmesini sağlamak ve dershanelerle Risale-i Nurları yaymaktır. Yoksa havanda su dövmeğe benzer.
ÜSTAD TALEBELERİNE MEDRESE AÇTINIZ MI? DİYE SORARDI
Zübeyir abiyi Isparta’da Üstad akşam derse gönderirmiş. 21 tane dershane açtırmış anahtarlarını getirip Üstada vermişler, Üstad da Bayram abiye vermiş o da saklamıştı.
“Üstad gelen talebelerine “Medreseniz var mı? Medrese açtınız mı?” diye sorardı.
Bir yerde diyor “Said Bütün bütün bütün tarik-ı dünya olmak iktiza eder.” cümlesini söyleyerek “Üstad esas 3. Said döneminde esas olarak Risale-i Nurun imani esaslarını muhkemleştirip yayma meselesidir” derdi.
“Üstad “CHP’nin bana ettiği zulümlerden dolayı halk onlardan küstü ve onları iktidara getirmedi bundan sonra da getirmeyecektir” dedi.”
“İnönü geçen seçimden evvel Antalya, Afyon gibi yerlerde Said Nursi ve Nur talebeleri ve nurcuların aleyhinde konuşunca eskisine nispeten daha az oy aldı. Daha sonra o ünlü sözünü söyledi “beni Nurcular yıktı” dedi.”
“CHP dindarlar ve nurcularla uğraşırsa halk da onu yerin dibine geçirir.”
GÜNDÜZALP: PARTİLERE BAKIŞIMIZ VE MESAFEMİZ
“Partilere bakışımız ve mesafemiz: Biz ahrar, yani hürriyetçiyiz hürriyetçi partilerden kim başa geçerse geçsin o hürriyetçi partiyi destekleriz. Mühim olan o partinin tüzüğüdür. Başkanının orada bir reyi vardır. Şeyhülislam seçmiyoruz ki, takvasına bakalım. Biz siyasetçi seçiyoruz. Fikren dost olsa yeter. “Bir siyasetçi tam dindar olamaz. Tam dindar olanlar da siyasetçi olmaz.” İsim ve şahıslar değişebilir. Ama ölçüler değişmez. Biz ölçülerimize uyanları destekleriz, kişileri ve isimleri değil.”
“Sahneden düşenleri sahneye çıkarmak bizim işimiz değil, ölçülerimize uyan bu, ölçülerle millet ekseriyetinin desteğini kazanan kim olursa olsun biz onu reylerimizle destekleriz. Maziye takılıp kalmamak mesleğimizde bir esastır. Milletin ekseriyetinin hüsnü teveccühünü kaybetmiş mazi olanlarla istikbale yürünmez. Onlarla kaybedecek zamanımız yoktur.”
DÜŞENE VURMAYIZ ŞAKŞAKÇISI DA OLMAYIZ
Bu okuduklarınız Zübeyir abinin kendi elleriyle yazdığı notlardan mıdır?
Hayır bu okuduklarım Zübeyir abinin bize anlattıklarından o gün için anladıklarımızdır. O, gece geç saatlere kadar anlatırdı. Daha sonra bizi serbest bırakırdı biz odalarımıza çekildiğimizde anladıklarımızı yazardık, not alırdık bunlar onlardır. Ama biri birimizle çek ederdik yanlış olanları ayıklardık. Şimdi bu anlattıklarımı okuyanlar kendileri zaten değerlendirecektir. Risale-i Nura uygun mu? Değil mi? görecekler. Önemli olan da zaten odur. Ona uygun olup olmaması önemlidir.
Zübeyir Gündüzalp: “Bizim dışımızda gelişen ve değişen şartlarda meydana gelen durumda ileriye bakarız bu olay bizim dışımızda gelişiyor dava dairemizi kullandırtmayız. Ahde vefamızı, hayırlı hizmetlerini yâd ederek gösteririz. Bu bir hakperestliktir düşene vurmayız şakşakçısı da olmayız. Havanda su dövmeyiz.”
ŞARTLAR İTTİHAD-I İSLAMA MECBUR EDECEK
Bu siyasi manifestodur, öyle diyebilir miyiz?
Evet diyebiliriz.
Zübeyir Gündüzalp’ten: “Mualla ve muazzez üstadımız: “Demokratlar İttihad-ı İslama inkilap edecektir” demiştir. İsim ve unvan olarak değil demokrat düşünce, siyaset olarak, anlayış olarak İttihad-ı İslama İslam Ülkeleri ile münasebetlerin inkişafına inkilap edecektir demektir.”
Bir gün bir sohbet esnasında Zübeyir abi bu dersi anlatırken şu ilaveyi de yapmıştı “Şartlar İttihad-ı İslama mecbur edecek” demişti.
“Kastamonu hayatında şiddetle siyasetten menediyordu, Çünkü, tek parti devriydi, destekleyeceği başka bir parti yoktu demokratlar kurulduktan sonra (Üstad) onlara destek verdi.”
Bir gün paketler gelmişti mahkemelerden iade edilen koliler halinde iplerle bağlanarak gelmişti. Bu hadise sanırım Barla’da cereyan ediyor. Kolilerden çıkan ipleri Üstad attırmazmış saklar başka zaman lazım olduğunda kullanırmış. Üstad ayrıca üzerlerindeki pulları da attırmazmış, üzerinde İnönü’nün resimleri olanları ise “bu ipleri sakla şu resimli pulları da yak o yanmaya layıktır.” demiş.
ÜSTADIMIZIN YAPTIĞINDAN NE BİR FAZLA NE BİR EKSİK DOZUNDA VE MAKAMINDA
“Demokratlar kurulduktan sonra onlara destek verdi. “Demokratlar dine yardım etti, din de onlara yardım etti” dedi. “Baktım ki, bazı siyasiler siyaseti dinsizliğe ve dindarlar aleyhinde kullanmaya alet ve basamak ve perde yapıyorlar ben de otuz sene sonra siyaseti dine hizmetkar yapmak mesleğine süluk ettim” dedi.”
Bir başka yerde Zübeyir abi diyor: “Üstadımızın yaptığından ne bir fazla ne bir eksik dozunda makamında ve o nisbette” Yani, ifrat ve tefritten uzak bir yolda yürümeyi tavsiye ediyor.
“Dinsiz ve Dindarlar aleyhindeki siyasete karşı demokratları destekledi, zaman zaman hükümeti uyarıcı, yol gösterici mektupları olmuştu. Erkânı hükümetten de bu irşat ve faydalı derslerden istifade ettikleri görülmüştür.” Üstad onların da üstadı, cin ve insin üstadı, melaikelerin de üstadı. Mehdi-i azam sıfatıyla nasıl ki, Peygamber (ASV) ins ve cinnin peygamberiyse o da öyle. Onları da bir şekilde irşat etmiştir.”
BİRİNCİ BÖLÜM: Gündüzalp’in yayınlanmamış mektuplarını kitaplaştırıyorum