Büyüklerin hayatları Rabbani mektuplar gibidir. Her harfinde bin bir mesaj yüklüdür. Her hayat gibi her ölüm de bize bir şeyler söyler. Hz. Muhammed’den (asm) onun uzak ara torunu Zübeyir Gündüzalp’e kadar bu hep böyledir.
Ey sen ne güzelsin ölüm
Mustafa temizlenmiş, saflaşmış demektir. Hz. Mustafa (sav) haram lokma yemedi, yalan söylemedi. Dua, tövbe, istiğfar ve musibetlerle temizlendi. Onun için kalbi de, kabri de pak kaldı. Yattığı yeri Ravza-i Mutahhara yaptı.
Hz. Hamza (ra), Hz. Mustafa (sav) gibi yaşarken şehit oldu. O’nun (sav) gibi cesedi toprakta baki kaldı. Kırk yıl sonra kabri açıldığında cesedi taptazeydi.
Bediüzzaman, Hz. Mustafa’nın (sav) soyundandı. O da uzak ara atası Hz. Mustafa (sav) gibi tertemiz yaşadı. 110 gün sonra kabri açıldığında cesedi ilk günkü gibiydi.
Barlalı Şamlı Hafız’ın, Bediüzzaman’ın eline eli, gönlüne gönlü değmişti. 2 yıl sonra kabri açıldığında cesedi ilk günkü gibiydi. Demek o da şehitler kervanına katılanlardandı.
Ey sen ne güzelsin Zübeyir
Bediüzzaman’ın talebesi Zübeyir Gündüzalp, Hz. Mustafa (sav) soyundan gelmektedir. Zübeyir uzak ara dedesi Hz. Mustafa gibi ölümle koyun koyuna yaşar. Kabri evi bilir. Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecit Ünlükul’u toprağa sırlarken “Kabir de bir evdir.” diyerek ayakkabılarını çıkarır. Afyon Mahkemesinde “Risale-i Nur uğrunda idam edileceksem, sehpaya ‘Allah Allah, yâ Resulallah’ sedalarıyla koşarak gideceğim” diyerek Hz. Mustafa aşkını ilan eder. Üstadı tebessüm eder. “Zübeyir vefat ettiğinde cenazesini Allah Resulü kaldıracak.” der. Üstadını toprağın bağrına yatırdıktan 11 yıl sonra takvime bakar: 2 Nisan 1971. Vade geldi, der, 51 yaşında dünya dalından düşer. Geldiği yere, ebedi vatanına göç eder. Sekaret anında Peygamber hasretiyle yanan dudaklarına zemzem verilir. Öylece son nefesini verir. Ne güzel ölüm…
Bediüzzaman vefatından 15 gün önce yemekten, içmekten kesilir. Melekleşir, cismaniyetten çıkıp ruhaniyete yükselir, cennete layık hâle gelir. Zübeyir’de de aynı hâller geçerlidir. Helal rızık ve ilahi kelamla beslendiğinden bedeni nuranileşmiştir. Gerekmedikçe başkalarıyla aynı sofraya oturmaz. İhtimal ki sofrasında melekler, evliyalar, enbiyalar, sahabeler ve Hz. Mustafa (sav) vardır.
Zübeyir kabir âleminden haberdardır. Sık sık Eyüp Sultan Kabristanına gider. Bir gün dostlarına hâlini arz eder: Bu gün kabristanda gezerken beni tanıyan meczup bir veli, “Mareşal yüzünden etraftaki birçok mevta azap çekiyor. Mezarını sakın buraya yakın kazdırma.”
Kısa süre sonra Zübeyir vefat eder. Sevenlerini dipsiz bir acı sarar. Mareşal Fevzi Çakmak’ın kabrindeki hallerinden haber verdiği hadiseyi hatırlarlar. Bekir Berk heyecanlanır. “Gidelim o meczub veliyi bulalım. Belki Zübeyir abiye yatacağı yeri söylemiştir.” deyince Mehmet Emin Birinci gülümser: Kardeşim ağabeyin bahsettiği o meczup veli kendisiydi. Anlamadın mı?
Vasiyeti üzerine Zübeyir’i Mareşal’in azabını duymayacağı bir yere defnederler. Bir gün bir grup seveninin hasret her yanlarını buram buram sarınca kabrini ziyaret ederler. Kabri meyilli bir yerde olduğundan aşağıya kayma ihtimali vardır. Bunun üzerine mezarı açarlar. Manzara onları huzurlu bir hayrete sevk eder. Normalde toprağa kavuşan ceset 50 gün içinde patlar, çürümeye başlar. Kokudan yanına yaklaşılmaz. Zübeyir vefat edeli 6 ay olmuştur fakat bedeni taptazedir. Kabrinden Haliç’in pis kokusunu bile bastıran Ravza’yı hatırlatan rayihalar yükselmektedir. Hayretler içinde kalırlar. Oysa hayret edilecek bir şey yoktur. Zira Zübeyir cehennem ateşinden korktuğundan dünyadayken abdest suyuyla arınmış, Nur Üstadın manevi havasını teneffüs etmiş, Üstadının mezarına toprak atarken topraktan ölüm dersini almış, onun için kabri cennet bahçelerinden bir bahçeye dönmüştür. O gün bu gündür her kim Zübeyir’in kabrine gitse, haramdan korunduğu kadarıyla cennet kokusunu hisseder. Rahmetli rayihalarla tekrar hayat bulur…
Ruhlarına elfatiha…
Not: Daha ileri okumalar için Youtube kanalımızdaki aşağıdaki videolarımızı izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=Te_mmCT5ORY
https://www.youtube.com/watch?v=Vxha1UEFaW4