Kafkaslar ve bahusus Çeçenistan birçok yönüyle öne çıkmış bir beldedir. Efsaneler burada gerçeğe bürünmüştür. Bu efsaneleşmiş gerçeklerden birisi İmam Şamil’dir. Şeyh Şamil, İslam’ın ve Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Dağistan ve Çeçenistan’ın aşağısında kalan Derbent, esasında Zülkarneyn Seddi için aday gösterilen bölgelerden birisidir. Şüphesiz ki, öyledir. Ye’cüc ve Me’cüc’ün tek bir kavim olmadığını düşünürsek ve şayet bunlar Çin ile Rusya ise dolayısıyla belki de ortada iki Zülkarneyn Seddi olmalıdır. Bunlardan birisi Derbent ve diğeri Çin Seddi olabilir. Rusların ve yedeklerinde vahşi kavimlerden olan Don Kazaklarının güneye sarkmalarının temel güzergahı Kafkaslar olmuştur. Özellikle de Güney ile Kuzey Kafkaslar’ı birbirine bağlayan Derbent geçidi en önemli Zülkarneyn Seddi namzetlerinden birisidir. Dolayısıyla burada güneye Rus sarkmasını önleyen kavimler ve milletler de Zülkarneyn’in avene ve yadigarlarıdır. Zülkarneyn Seddi’nin bekçileridir. Bu anlamda İmam Şamil ve arkadaşları, 35 yıl boyunca bu topraklardan güneye sarkmak isteyen ve Zülkarneyn Seddi’ni aşmak isteyen Ruslara ve Kazaklara aman vermemiştir. Her gün setten bir gedik açılması bağlamında İmam Şamil’in sonunda esir düşmesi de bu açılan gediklerden birisi olmuştur. Şimal cereyanına veya hamlesine muvakkaten set ve perde çekmiştir. 19’uncu yüzyılda Zülkarneyn’in Seddini bekleyenler Nakşibendiler olmuştur. Kafkaslar’da Halid-i Bağdadi’nin temsilcilerinden Şeyh Şamil bu görevi uzun bir müddet deruhte etmiştir. Akabinde 93 harbinde daha güneyde bunu yapan yine Halidiye hulefasından Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi ve arkadaşları olmuştur. Akabinde de Anadolu’nun savunmasında Yunan’a karşı yine Şeyh Şerafeddin gibi Kafkas şeyhlerini ve kartallarını görüyoruz.
İmam Şamil’in Nakşi yolunun Hâlidiye koluna mensup olduğu kesindir. Ancak bu kolun kurucusu Mevlâna Halid Bağdadî (k.s.) ile irtibatı ve irşad anlamında kimlerin eğitiminden geçtiği hususu yeterince açık değildir. Kaynaklarda ve araştırmalarda Şeyh Muhammed Berağî ve Cemaleddin Kumukî gibi isimlere rastlanırsa da, genelde irşad faaliyetlerine pek değinilmez. Mevlâna Halid’in hayat ve menakıbına dair yazılmış iki eserden birincisi olan el- Mecdü’t - Tâlid’de herhangi bir kayda rastlanmazken, Şemsü’ş - Şümûs’ta Şeyh Şamil ismi Mevlâna Halid’in halifeleri arasında anılıyor: “Âlim ve fâzıl mücâhid ve kâmil İmam Şamil Dağıstânî (Allah sırlarını takdîs etsin).” (Mevlânâ Hâlid el- Arûs, Şemsü’ş-Şümûs, Güneşler Güneşi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, trc . H. Hasan Şükrü, sad. Mahmud Parlar, İstanbul 1976, s. 176) Bir araştırmada da Mevlâna Halid’in tarikatını Kafkasya havalisinde temsil yetkisini iki halifesine havale ettiği belirtilerek, Şamil’le irtibatlı Hâlidî şeyhlerinin isimleri veriliyor: “Muhammed Mehdî-i Dağıstânî ve Şeyh İsmail Şirvânî (1277/1870) ile de, Kafkasya ve Kazan bölgelerinde tarikat neşrine muvaffak olabilmiştir. Şirvânî’nin halifeleri arasında Şeyh Şamil (1288/1870) başta gelmektedir.” (İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet Tekke Münasebetleri, İstanbul 1984, s. 246.) Rus istilasına karşı önce Kafkaslar’ı, ardından da Anadolu’yu savunan Şeyh Halid’in hulefası istisnai dönemlerde Anadolu’dan da atılmıştır. 1909’da 31 Mart Vak’asına katılmakla suçlanan Muhtasar-ı Sahih-i Buhari’yi hazırlayan ve çeviren Şeyh Ömer Ziyaüddin Dağistani önce ömür oyu kalebendliğe mahkum edilmiş, daha sonra cezası Medine’ye sürgüne çevrilmiştir. Diyar’ı İslam’ın cezir halinde olduğu bir dönemde Şeyh Halid bireysel bir kurtuluştan ziyade ümmetin kurtuluşunu hedeflemiştir. Ve bu eğilimi sayesinde müridleri Sedd-i Zülkarneyn olmuşlardır. Şeyh Şamil’in Kafkaslar’ı savunması 20. yüzyılda Müslüman Kardeşler’in Filistin’i savunmaları gibidir.
Bediüzzaman Hazretleri, Halid Bağdadî’den yer yer ‘Mevlâna Halid Zülcenaheyn veya Hazreti Mevlâna Zülcenaheyn Halid Ziyaeddin’ diyerek son derece saygı ve sitayişle bahsetmektedir. Ayrıca Bediüzzaman, 93 Harbi olarak meşhur olan Osmanlı-Rus Savaşı’nda Mevlâna Halid’in müntesiplerinin İslâm’ın muhafazası ve intişarı için oldukça mühim hizmetlerde bulunduğunu ifade etmiştir. Buna göre Mevlâna Halid Bağdadî, Osmanlı Devleti’nin çok sıkıntılı döneminde İslâm birliği için Osmanlı’yı desteklemiş; onun hemen bütün müntesipleri de Müslümanların birlik ve kuvvetinin odak noktası olarak Osmanlı’yı kabul etmişler; sonuna kadar Osmanlı’ya sâdık kalmışlar; Kafkaslar’dan Sumatra’ya dek Halidiyye’nin yayıldığı bütün bölgelerde Osmanlı lehine faaliyetlerde bulunmuşlardır. Cevdet Said’in yaşadığı Kuneytıra’da Osmanlı döneminde yazılan Çeçence bir mevlit, Osmanlı’nın bekasına yapılan bir dua ile son bulmaktadır.
Bediüzzaman Hazretleri, ‘ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler’ âyetinin o zamana bakan mânâsının tahlil ve tefsirini şu şekilde yapıyor: “Eğer şeddeli ‘mim’ dahi şeddeli ‘lâm’lar gibi bir sayılsa, o vakit 1284 eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeye niyet ederek, on sene sonra (Hicrî 1294) Rusları tahrik edip Rus’un ‘93 (Rumî 1293) muharebe-i meş’umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat, bunda Resâili’n-Nur şakirtleri yerinde Mevlâna Halid’in (k.s.) şakirtleri o bulut zulümatını dağıttıklarından, bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor.” “Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli ‘lâm’lar ve ‘mim’ ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdînin şâkirtleri olabilir. Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var. ‘Bir damla su denizin varlığına işaret eder’ sırrıyla kısa kestik.”
Şoförümüz Yusuf’un duyumlarına göre, bundan sonra silahlı cihadı ancak Mehdi ve şakirtleri yapacakmış. Yeltsin’in Çeçenlerle uğraştığı günlerde bendeniz Yeltsin’in Deccal’ın adamı, Çeçenlerin de Mehdi’nin askerleri şeklinde tasvir edildiğini görmüştüm.
Vakit