Sual: Mütegallip başlar, kendi kendilerine düştüler. Zulmün kapısı, onların yüzlerine yüzüne karşı kapatıldı. Düşenlere ayak vurulmaz. Sekeratta olanları bırak kendi haline; sekeratını tamam etsin.
Cevap: İsterim ki, meşrutiyet ve hürriyet-i şer’iyenin sünnetini onlara ezber ettireyim. Eğer ölmedilerse temessül etsinler. Evet, yalnız istibdadın kuvvetiyle terbiye olan başlar, bil’istihkak düştüler. Lâkin, içlerinde gayet hamiyetli adamlar var; onlara teşekkür ederiz. Bazı mütekâsil var; onlardan şikâyet ederiz. Bazı mütehayyir, mütereddit var; onları irşad etmek isteriz. Bazı ölmüşler var; miraslarını muhafaza etmek isteriz. Ta yeni çıkmalar almasınlar.
1 نَعَمْ اَنَّ بَيْنَهُمْ حُمَاةً لِلْمِلِّيَّةِ فَنَشْكُرُهُمْ، وَمُتَكَاسِلِينَ فَنَشْكُوهُمْ، وَمُتَحَيِّرِينَ فَنُرْشِدُهُمْ، وَاَمْوَاتًا فَنُحَافِظُ عَلٰى مِيرَاثِهِمْ لِئَلاَّ يَاْخُذَهُ مَنْ...
Sual: Ne demek?
Cevap: Korkuyorum; ehliyetsizlikle beraber, teşeyyuh veya necâbeti dâvâ edenler, aşâir içinde o rüesâlara kardeşlik dâvâ ederek miraslarını alsınlar, iki başlı bir belâ kesilsinler. Zira sizdeki cehâlet-i avrâ ve itaat-i amyâ, ağaiyet ve tahakküme tenâsuh hükmünü verir. Güya ağaiyet sûretiyle ölse, efendilik kalıbıyla veyahut teşeyyuh cismiyle veya asilzâdelik şekliyle hayatlanacaktır. İşte, benim maksadım; o meylü’l-ağalık ve meyl-i tahakküm ve meyl-i riyâseti öyle öldüreceğim, kıyâmete kadar haşrolmasın.
Sual: Sen eskiden umum mürşid şeyhlere muhabbet, hatta müteşeyyihlere de hüsn-ü zan ederdin. Neden şimdi bid’aya düşmüş bir kısım müteşeyyihlere hücum ediyorsun?
Cevap: Bazan adavet, şiddet-i muhabbetten gelir. Evet, nefsim için onları ne kadar severdim; nefs-i İslâmiyet için bin derece daha ziyade onlara âşıktım.
2 وَلَقَدِ انْتَقَشَ فِى سُوَيْدَاۤءِ قُلُوبِهِمِ الطَّاهِرَةِ الصِّبْغَةُ الرَّبَّانِيَّةُ وَفِى خَلَدِهِمْ ضِيَاۤءُ الْحَقِيقَةِ
HAŞİYE
3 نَدِيمَانْ باَدَهَا خُورْدَنْدْ رَفْتَنْدْ تَهِى خُمْخَانْهَا كَرْدَنْدُورَفْتَنْدْ
Lâkin, onların asl-ı esas-ı mesleği, kulûbun tenviri ve raptı, yani fazilet-i İslâmiye üzerine sülûk, yani hamiyet-i İslâmiye ile tehattüm, yani İslâmiyet için hayatta zühd ve ravhı terk, yani ihlâs için terk-i menafi-i şahsî, yani, tesis-i muhabbet-i umumiyeye teveccüh, yani ittihad-ı İslâmiyeye hizmet ve irşad...
4 فَتَأَسُّفًا قَدْ اَسَاۤئُوا مُتَّكِئِينَ وَتَكَاسَلُوا فِى خِدْمَتِهِمْ فَحِينَئِذٍ اُرِيدُ تَحْوِيلَ هِمَمِهِمْ اِلٰى مَجْرٰيهَا الْحَقِيقِىِّ الْقَدِيمِ
Sual: Dâima İttihad-ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et.
Cevap: İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi ismindeki eserimde tarif etmişim. Şimdi ileride o kasr-ı muallânın bir taşını, bir nakşını göstereceğim. İşte, kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın Hacerül-Esved’i, Kâbe-i Mükerremedir; ve dürret-i beyzâsı, Ravza-i Mutahharadır; Mekke-i Mükerremesi, Ceziretü’l-Araptır; medine-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i şer’iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmâniyedir. Eğer İslâmiyet milliyetini ve İttihad-ı İslâmın taşını ve nakşını istersen, işte bak:
•Hayâ ve hamiyetten neş’et eden civanmerdâne humret;
•hürmet ve merhametten tevellüd eden mâsumane tebessüm;
•fesâhat ve melâhattan hasıl olan ruhânî halâvet;
•aşk-ı şebabîden, şevk-i bahârîden neş’et eden semâvî neşe;
•hüzn-ü gurûbîden, ferah-ı seherîden vücuda gelen melekûtî lezzet;
•hüsn-ü mücerredden, cemâl-i mücellâdan tecellî eden mukaddes ziynet; HAŞİYE2
birbiriyle imtizaç edip, ondan çıkan levn-i nuranî ancak o şark ve garbın kab-ı kavseyni olan kâbe-i saadetinin tâk-ı muallâsının kavs-ı kuzahının elvan-ı seb’asının lâcivert levninin timsali, belki şu levnin manzarası bir derece irae edilebilir. Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şuâ-ı elektrikiyle olur.
---
1 : Bu Arapça ibarenin tercümesi üst paragraftaki “Lâkin…” kelimesinden itibaren sonuna kadardır.
HAŞİYE : Şu üslûp, bir silsilenin mübarek hırkalarının parçalarından dikilmiştir. Yani, Şâh-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbânî, Hâlid Ziyâeddin, Seyyid Tâhâ, Seyyid Sıbğatullah ve Seyda gibi evliyaya işaret var.
2 : Gerçekten onların temiz kalblerinin merkezine sıbğa-i Rabbâniye ve gönüllerine de hakikatin ziyası nakşolunmuştur.
3 : Âşıklar şarabı içip gittiler; şarap mahzenini boşaltıp gittiler.
4 : Maatteessüf, onlar oturmakla kötülük ettiler ve hizmetlerinde tembellik gösterdiler. Şimdi ben onların himmetlerini eski ve hakikî mecrâsına yöneltmek istiyorum.
HAŞİYE 2 : Şu müselsel üslûptaki fıkralar, her biri İslâmiyetin bir şuâına, bir hüsnüne, bir seciyesine, bir râbıtasına, bir temeline işarettir.