‘Sırran Tenevveret’in vakti geçti mi?

Risaletü'n-Nur, kendi kendine Kur'ân'ın himayeti ve hıfz-ı Rabbânî altında intişar ediyor. İmâm-ı Ali (r.a.) iki defa sırren, sırren demesi işaret eder ki, perde altında daha ziyade feyiz ve nur verir. Sizin gibi kardeşlerim, zamanın sarsıntılı hâdisâtına karşı—şimdiye kadar gibi—yine tam mukavemet eder ümidindeyim. (Kadere iman eden kederden emin olur) düsturumuz olmalı.” (Kastamonu Lahikası S 30)

Risale-i Nur’la imanını kurtarmış olanlar, istifade ettikleri aba-ı hayattan başkalarının da istifade etmek istek, arzusu ve hissiyatı kazanıyorlar.

Malumatlardan, verilerden istifade edilip sonuçlar çıkarılırsa ibret, ders çıkarılırsa ilim olur.

Bilenler bilir, Risale-i Nur’da “sırren tenevveret” Hz. Ali’den (ra) Bediüzzaman Said Nursi’nin mânâ âleminde aldığı derstir, tavsiyedir. “Ben hakikat dersini İmam-ı Ali’den (ra) aldım” diyor. Bu husus seküler bakışla izah edilmez. Ayrı bir bahis.

Malûm 1925-1950 yılları CHP’nin Tek Parti, tek şef dönemi.

Dayatmacı, faşist CHP zihniyeti rejiminin dini hayata dair baskıları, zulümleri, idamları sıradan uygulamalar.

Din ve dini hayat adına herşey yasak. Şiddetli cezalardan idamların dahi sıradan uygulama olduğu bir devirde Bediüzzaman Said Nursi her şeye rağmen altı bin sahifelik Risale-i Nurları telif etmiş.

Mânâ âleminde Hz. Ali (ra), Gavs-ı Âzam Abdulkadir-i Geylani (ks) gibi bir çok mâneviyat büyükleriyle muhaberede bulunmuş. “Onlardan ders aldım” diyor.

Hz. Ali (ra) Celcelutiye’de “Nurun kandili gizli perde altında yanacak” şeklinde ihbarını yapmış.

Şartlar ve Nur Risalelerinin gizli olarak evlerin kapalı yüklük denilen dolapların içinde mum ışığı altında yazılması bu ihbarı teyit etmiş. Dersler küçük guruplar olarak başlamış.

Bugün şartlar müsait olduğuna “sırren tenevveret” şeklindeki hizmetin vakti geçmiş midir?

Meseleye düz mantıkla cevap verecek olursak, “hayır gerek yok” denilebilir.

Öyle mi?

“Sırren tenevveret” meselesini sadece baskı ortamının şartlarına has bir metot olarak mı anlamalıyız?

Hayır. “Sırren tenevveret” sadece baskı ve yasaklar ortamının gereği bir tarz ve yaklaşım olamaz. Her zaman ve zeminde gerekebilir.

Nasıl yani?

Risale-i Nur’la iman ve Kur’an hizmeti sahabe mesleğidir.

Sahabe mesleğinin esası iman hakikatlerini muhtaç olanlara tebliğdir.

Şiddetli baskı, zulüm şartlarının yaşandığı sahabe döneminde tebliğ nasıl yapılmışsa bu memlekette aynı şekilde perde altında tebliğ yapılmış.

Hayatını ortaya koyarak iman hizmetini her şart altında yapabilmek yüksek bir imanın, halis bir niyetin göstergesidir.

Yani ihlasın tecessüm etmiş şeklinin hayata geçirilişidir. Risklerin yüksek olduğu bir yerde Allah için, “İlay-ı kelimetullah” için riske girmek ancak yüksek bir ihlas ile tarif edilebilir.

Mesajın iletiminde ihlasın yanında belağatın, ortamın, iklimin de da payı var elbet.

Yüz yüze veya küçük guruplar içinde sohbet ortamında samimiyet, halis niyet daha belirgin tezahür eder.

Muhatabın kendini rahat ve emin hissetmesi şarttır.

Tebliğ edenin samimiyeti, niyeti, sunum tarzı, dili, diksiyonu vb. gibi birçok unsurun tesirde payı vardır.

Günümüzde bunlar “iletişim teknikleri” olarak tanımlanıyor.

İletişim hususunda muhtelif isimler ve taktikler malumdur.

Samimi iklim içinde olanlara sözümüz yok. Ancak reklam ve pazarlamada, siyasette, ticarette kullanıldığı için şüpheleri de beraberinde getiriyor.

Teknikler araçtır. Araçlar amaçlara göre anlam kazanır.

Yine başa dönersek, ihlas ve halis niyet olmazsa olmaz şarttır.

Tebliğe muhatap olan insanın kendini rahat hissedeceği ortam “sırren tenevveret”in tatbik edildiği ortamdır.

İnsan kendini iyi hissettiğinde tebliğ edilen görüş ve düşünceyi kabullenmeye daha yakın ve hazır demektir. Meseleye adam kazanmak, güç devşirmek hissi veren tebliğat tesir etmez.

Allah için tebliğde bulunan tarafın güçlü görünmesi muhatap tarafta tereddüt ve endişeye sebep olabilir. Büyük, güçlü görünmek maksadın aksi tesire sebep olabilir.

Bilhassa yüz yüze iletişim şeklinde görüşmek, karşılıklı sohbet havasında yapılan tebliğden müspet netice alma ihtimali daha yüksektir.

Elbette kabul ettirmek Allah’ın (cc) takdiri ve tasarrufundadır.

Tebliğ edene düşen, hikmete göre hareket, esbaba tevessül etmektir. Sebeplere uymak kainatta cari olan nizam intizama uyum demektir. Sonra neticeyi Allah’a havale etmek gerek. Eskiler “Asıl vazifemiz seferdir zafer değil” demişler. Günümüzün yeni terminolojisinde “süreç yaklaşımı” deniliyor. Elinden geleni yap neticeyi Allah’a havale et demektir.

Mikro grup dersler

Risale-i Nurla hakikat dersi Bediüzzaman Said Nursi’nin Barla’ya nefyedilmesi ile başlar.

Telif edilen risalelerin elle yazılarak çoğaltılması, en etkili yazarak öğrenme metodudur. Sonra üç beş kişilik sohbet guruplarında birlikte okumak, anlatmak, anlamak şeklidir.

Samimi bir ortam. Herkes emin, rahat ve huzur içinde.

Maliyeti minimum, kazanımı maksimum. Misalleri, sayısı belli değil belki binlerce, milyonlarca. Dünyanın her bir köşesinde. İşte bu sırren tenevveret sırrıdır.

Vakti zamanı geçmemiş el’an devam etmektedir. Büyük büyük salonlarda kalabalıklar için tertiplenen tebliğ programı konferanslardan daha fazla gönüllere tesir edilmektedir.

“Biz seferden sorumluyuz, zafer Allah isterse” demeliyiz.

Geniş çaplı programlar ve organizasyonlara da bazen ihtiyaç var.

Efkârı âmmenin, kamuoyunun da doğru bilgi sahibi olması menfi kanaatlerin, olumsuz ön yargıların izalesi için geniş dairede ilanatın yapılması lazım. “Hakikat yola çıkıncaya kadar yalan yedi mahalleyi dolaşır” derler.

Risale-i Nur hareketinin ilk yıllarındaki Eskişehir mahkemesi ve tevkifi hadisesi malum. O zamanın zındıka komitelerinin yalan haberleri, “idam edilecekler” söylentileri kasıtlı olarak basın yoluyla yayılıyor. Buna mukabil Bediüzzaman, daha yolda iken “Kardeşlerim korkmayın bana bir yıl sizlere altı ay hüküm verecekler” diyor.  Evet idam istemiyle yapılan yargılama sonunda karar aynen öyle çıkıyor. “Bediüüzaman Said Nursi’ye 11 ay 120 talebesine 6 ay mahkumiyet veriliyor. (1935-1936)

Bu mahkeme safahatları ilanata vesile oluyor. Hapishaneler de medrese, toplanma mekanı oluyor.

Bugün de konferanslar, sempozyumlar, medya vasıtasıyla ilanat yapılıyor.

Makul ve meşru her imkândan mümkün olduğu kadar istifade edilmeli. Bunlar “sırren tenevveret”in alternatifi değil mütemmimidir.

Muhalif olanlara karşı zaafiyet anlaşılmasın. Duymayanların, bilmeyenlerin merakını celb etmek için kalabalık katılımlı programlar da gereklidir. Yalnız mikro gurupların alternatifi değil birbirinin mütemmimi görülmeli. Avama ve samimi insanlara da nokta-i istinat olmaktadır. Karar vericilere de cesaret kaynağı olur.

Her zamanın bir hükmü ve ilcaatı var. “Sırren tenevveret”in vakti zamanı geçmemiştir, geçmez.

Hem dar dairede hem geniş dairede tebliğat şart ve zamana göre ehemmiyeti vardır vesselam.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
11 Yorum