Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, fakat haddi aşmayın! 

Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, fakat haddi aşmayın! 

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Bakara Sûresi 190-195. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

190-Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın,(*) fakat haddi aşmayın! (Ma‘sum olanları öldürmeyin, işkence yapmayın)! Şübhesiz ki Allah, haddi aşanları sevmez.

191-Ama onları yakaladığınız yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den, siz de) onları çıkarın! Çünki fitne (onların sizi küfre zorlamaları), öldürmekten daha kötüdür. Hem (onlar) orada sizinle savaşmadıkça, (siz de) onlarla Mescid-i Harâm yanında savaşmayın! Fakat sizinle savaşırlarsa, o takdirde onları öldürün! Kâfirlerin cezâsı işte böyledir.

192-Sonunda (küfürden) vazgeçerlerse, artık muhakkak ki Allah, Gafûr (çok bağışlayıcı)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

193-O hâlde bir fitne kalmayıncaya ve din sâdece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Fakat (küfürden) vazgeçerlerse, o takdirde zâlimlerden başkasına düşmanlık yoktur.

194-Haram ay haram aya bedeldir ve hürmetler karşılıklıdır. Öyle ise (o ayda) size kim saldırırsa, artık (siz de) ona, size saldırdığının misliyle saldırın; fakat Allah’dan sakının ve bilin ki, şübhesiz Allah, takvâ sâhibleriyle berâberdir.

195-Hem Allah yolunda sarf edin, (kendinizi) ellerinizle tehlikeye atmayın ve iyilik edin! Şübhe yok ki Allah, iyilik edenleri sever.(**)

(*)“Hâricî tecâvüze (dışarıdan gelen saldırıya) karşı kuvvetle mukābele edilir. Çünki düşmanın malı, çoluk çocuğu ganîmet hükmüne geçer. Dâhilde (içeride) ise öyle değildir. Dâhildeki hareket müsbet bir şekilde ma‘nevî tahrîbâta karşı ma‘nevî, ihlâs sırrı ile hareket etmektir. Hâricdeki cihad başka, dâhildeki cihad başkadır.” (Emirdağ Lâhikası-II, 327)

(**)Ebû Eyyûbe’l-Ensârî radıyallâhü anh şöyle demiştir: “Bu âyet, Ensâr cemâati hakkında nâzil oldu. Âyet nâzil olmadan önce biz: ‘Allah’ın dîni kuvvetlendi, yardımcıları çoğaldı. Bizim mâlî ve bedenî yardımımıza ihtiyaç kalmadı. Bu hâlde muhârebe ve cihâdı terk ve te’hîr ederek, mallarımızın başına dönsek ve onların ıslâhı ile meşgûl olsak!’ diye düşünmeye başlamıştık. Bu fikirlerimiz henüz tartışılmaya başlanmıştı ki, bu âyet-i celîle nâzil oldu.” (İbn-i Kesîr, c. 1, 172)
Burada zikredilen “tehlike”den maksad, Allah yolunda cihaddan ve bu yolda harcama yapmaktan kaçınmaktır. (Celâleyn Şerhi, c. 1, 232)