Emrullah BEYTAR
Su alan gemi ve demokratikleşme süreci
Bediüzzaman Said Nursi’nin İkinci Meşrutiyet sonrası Kürt aşiretleriyle yapmış olduğu sohbet veya farklı zeminlerde dile getirmiş olduğu düşünceler, aradan geçen bir asra yakın bir zamana rağmen halen dün yazılmış ve söylenmiş gibi önemli çözümlemeler ve mükemmel bir bakış açısını içinde barındırmaktadır. Bundan dolayı tarih kitapları dışında okuduğum tek kitap, terekesi peygamberlerin terekesine en çok benzeyen Molla Said-i Meşhurun kitaplarıdır.
Çoğu profesörlerin anlamakta zorluk çektiği eserleri her okuduğumda yeni bir şeyleri heybeme koyduğumu farkına vararak okuyorum. Tecrit ve zindan duvarlarının arasını veya dağ ve dereleri medrese yaparak yazdığı eserleri tahkik edilerek okunduğunda bugünkü aydınların, siyaset bilimcilerin yazı ve söylemlerin çok sathi kalındığını üzülerek farkına varıyorsunuz. Vicdan ve adalet duygularını henüz yitirmemiş olan yazar ve aydınların halen akıl ve duygu ittifakını tesis edemediklerine şahit oluyorsunuz. Siyasi ve sosyal meselelerdeki farklı bakış açıları miraçta saf tutanların saflarını değiştirmekle kalmadığı gibi aralarına yapay duvarların örülmesine sebep olunmaktadır. Muhabbet fedaileri bu yapay duvarların oluşmasını engellemeli, var olanları da rehabilite etmek için gayret sarfetmelidir.
Demokratik açılımla birlikte başlatılan süreç ve bu eksende yapılan tartışmaları bütün olumsuzluklara rağmen anlamlı ve yararlı bulmaktayım. DTP’nin Anayasa mahkemesince kapatılmasından sonra birçok belediye başkanın gözaltına alınıp ardından tutuklanması normalleşmeye doğru giden süreci baltalamaya yönelik olduğu gün geçtikçe daha net anlaşılmaktadır. Kapatılan DTP’ye mensup milletvekillerin BDP’ye katılarak mecliste yeniden grup kurması, siyasetin ve Türkiye’nin normalleşme sürecinin başlaması için önemli bir adım olduğu düşüncesindeyim. Normalleşme sürecinin hızlı bir şekilde ilerlemesi Türkiye toplumunun geleceğini riske etmekten kurtarmış olacaktır. Bu anlamda bu gemide bulunan her yurttaş normalleşmeye doğru giden bu süreçte daha itidalli bir söylem kullanarak geminin öncelikle batmasını engellemeli ve sonrada bu geminin güvenle limana yaklaşmasını sağlamalıdır.
DÜNYADAKİ İNSANLIK FOTOĞRAFI
Üçüncü dünya ülkelerinin dünya ticareti içerisindeki yapısal yoksunlukları ve iklim değişimi, su kaynaklarının yetersizliği, çölleşme gibi global ekolojik dengeden kaynaklanan sorunların yanı sıra Batı Avrupa ve Kuzey Amerika dışında kalan ilgili ülkelerin ve halkların yaşama şansları da özellikle silahlı çatışmalar nedeniyle tehdit altındadır.
Devletler arasında ve devlet içi ve hatta topluluklar arasında şiddetli sürtüşmeler yaşanmakta. Şiddetin cinnet halini alması sonucunda yüz binlerce, belki milyonlarca insan yaşamını yitirmekte, kaçmakta veya göçe zorlanmaktadır. Köy, şehir demeden altyapıları, ekonomik potansiyelleri yok edilmekte. Devletler ve ülkeler, ekonomik ve sosyal gelişimleri için en çok gereksinim duydukları parasal ve ekonomik kaynaklarını böylece israf ve yok etmektedir.
ŞİDDET KULLANIMI SORUNU ÇÖZEMEZ
Silahlı çatışmalara temel teşkil eden anlaşmazlıkların askeri yöntemlerle çözümlenebildiği durumlar çok azdır. Zira savaşların nedeni ekonomik yoksunluk, siyasal eşitsizlik ya da mağduriyet gibi askeri yöntemlerin kullanımı ile çözümlenemeyecek etmenlerdir. Anlaşmazlığın çözümü için güç kullanımı, en iyi olasılıkla dahi ancak kamuoyunun dikkatini sorun üzerinde yoğunlaştırmaya ya da siyasal çözüm için zaman kazandırmaya yarayabilir, fakat hiçbir zaman siyasal çözüm yerine geçmez.
Şiddete dönüşmüş toplum içi anlaşmazlıkların siyasal yoldan çözüme kavuşması, her halükarda arzulanan ve neredeyse tek olası çözüm yoludur.
TÜRKİYE TOPLUMUNUN GELECEĞİ İÇİN ANLAŞMAZLIK ÇÖZÜMLENMELİDİR.
Türkiye Cumhuriyeti’nde çeyrek asrı aşan bir süreden beri böyle bir silahlı çatışma yaşanmaktadır. Diğer benzer birçok durumda görüldüğü gibi anlaşmazlığın, tarafların güç kullanarak karşı tarafı ikna edemeyeceği krizin başından bugüne her geçen gün daha da belirginleşmektedir.
Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin de önünde çözümlenmeyi bekleyen dağ gibi sorunlar var. Türkiye’nin “Kürt Sorunu”nu çözmeden ve ona bağlı olarak siyasal yapılarını gerektiği gibi modernleştirmeden, diğer ekonomik ve sosyal problemlerini çözebilmesi düşünülemez. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti kendisiyle Kürt hareketleri arasındaki anlaşmazlığa politik bir çözüm bulmayarak, kendisinin ve vatandaşlarının geleceğini tehlikeye atıyor. Türkiye neredeyse bütün dünya devletlerinde söz konusu olduğu gibi, çok çeşitli halk gruplarından oluşan, homojen olmayan bir ülkedir. Ülkenin ekser çoğunluğu Türklerden oluşmakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Azımsanmayacak bir Kürt nüfusunun yanı sıra Rum, Ermeni, Arap, Abaza, Laz, Gürcü, Pomak ve Çerkezler gibi bazen sayılı kaç binler ile ifade edilen çok çeşitli halk grupları da yaşamakta. Bu halk gruplarının bazıları binlerce yıldır bu topraklarda yaşıyor olmalarına karşın 19. ve 20. yüzyılda meydana gelen siyasal sınır değişiklikleri nedeniyle ortaya çıkan göç hareketlerinin ürünleridir.
Vatandaşlar arasındaki bu farklılık ve zenginlikleri görmezden gelmek ya da bastırmaya çalışmak, onlarla girişilen ilişkilerde kabul edilebilir ve başarıya götürülebilir bir yol değildir. Bu sadece siyasal eşitsizliklere ve adaletsizliklere yenilerinin eklenmesini ve vatandaşlar arasında yapay duvarların örülmesini sağlar.
Bundan dolayı sorumluluk ve vicdan sahibi olan her demokratik yapı yıllardan veri süregelen anlaşmazlığın çözümüne yönelik gayret sarf ederek yeni yapay duvarların örülmesine ve toplumun geleceği riske edilmesi önlenmelidir. Anlaşmazlıklar neticesinde oluşacak yapay duvarları oya ve siyasal ranta tahvil etme gayreti içerisinde olanlar şunu bilmelidirler ki su almakta olan gemide onlar da halen yaşıyorlar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.