Şükreden bir kul olalım... Ama nasıl?
Nîmetin hakkı, onun üzerinde tefekkür etmek, onu yaratanın varlığına bilmek, O’nun kudret ve ihsânını düşünerek şükretmektir.
Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh- şöyle buyurur:
“Allâh’ı zikrederek sohbet etmek çok güzeldir. Allâh’ın nîmetleri üzerinde tefekkür ise, ibadetlerin en fazîletlilerindendir.” (Ebû Nuaym, Hilye, V, 314; İmâm Gazâlî, İhyâ, VI, 45)
Küfrân-ı nîmet; yani nankörlük ise, nîmetin şükrünü ihmâl etmek, onu hoyratça, nefsânî ölçüler içinde ve ten plânında tüketip ziyân etmektir. Bu hâller kişiyi, nîmetleri lûtfeden Cenâb-ı Hak’tan uzaklaştırır.
Şükür üç kısımdır:
1- Kalbin şükrü: Nîmeti düşünmektir.
2- Dilin şükrü: Nîmete karşılık hamd ü senâ etmektir.
3- Diğer âzâların şükrü: İstihkākı kadar nîmetin karşılığını vermektir.
Öte yandan; “Her nîmetin şükrü kendi cinsinden olur.” denilmiştir. Yani Cenâb-ı Hak bize ne lûtfetmişse, ondan mahrumlara ihsan ve ikram etmemiz îcâb eder. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:
“…Allâh’ın sana ihsân ettiği gibi, sen de ihsân et!..” (el-Kasas, 77)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları, 2013
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.