Ekrem KILIÇ
Sungur Ağabey’in Azîz Hâtırasına (II)
Pervari yolunda
(Vezin ve kàfiyeye uymak mecbûriyetiyle, ismi geçen şahıslar hakkında lüzumlu hürmet ifâdelerini kullanamadığımdan dolayı özür dileyerek.)
Sungur Ağabey bizim Siird’e,
Her yıl bal alır, güzün gelir de...
Mûtâd olarak bu yıl da geldi;
Kàsımdı, fakat havâ güzeldi.
Pervâri baliyle gerçi meşhûr,
Ammâ, ona şan katan da: Sungur...
Sa’dullah Bey [1] ki, rahmetullâh,
Mes’ud kıla cennetinde Allâh,
Tavsiyye ederdi türlü derde;
Sıhhatli olurdu hasta, yer de...
Hattâ, reçeteyle yazdı bir gün,
Bir hasta gelince benzi süzgün.
Eczâcı görüp şaşırdı kaldı;
Bilmez ki, ilaç değil bu, baldı...
Çok hasta, yiyince bâl-ı Sungur
Sağlık bularak olurdu mesrûr.
Mevzu’ bu değil, şu son seferdi:
Bir Ford minibüsle geldilerdi.
Dolmuş, Silivanlı Sâlih’indi [2]
Batman’da Saîd’le [3] Mirza [4] bindi.
Sungur Ağabeyle yolda hemdem
Mehmed Ali [5] var, Malatya’dan, hem...
Pervâri Siird’e üç saatdir;
Yol şimdi fenâ değil, rahatdir.
Anlatdı bir eski mâcerâyı;
Güldük buna, bilmeden belâyı,
Hayreddin [6] der ki: “Tâ sabahdan
Çıkdık yola biz, ağarmadan tan.
Pervâri yolunda geçdi bir gün;
Vardık, ne varış, batar iken gün!..”
Mihmandar olup da Kıngır Osman [7]
Pervâri’ye gitdi böyle ihvân.
Farkında değilmiş ammâ Sâlih,
Lastikler hep kabak.. ne tâlih!
Zorluk daha başlarında yokdu;
Yollar, tabiî, biraz bozukdu.
Birden duruverdi, tırmanırken;
Endîşe için vakit pek erken.
Bir hayli itip yürütdüler hep,
Bâzen taşınırdı böyle merkep...
Pervâri’ye vardılar sonunda;
İşler gidiyor, şükür, yolunda.
Tüccar bulunup da bal alındı;
Geç vakte kadar, fakat, kalındı.
Ev sâhibi “Gitmeyin!” diyordu;
Akşam, kuzu kesmek istiyordu.
Bir tek Hacı Mirza gevşemişdi;
“Geçdir; kalalım, gelin...” demişdi.
Lâkin, sıkı durdu arkadaşlar;
“Destûr!” diye terkedildi aşlar...
Gün batdı, hemen düşüldü râha,
Hakk erdire cümlesin felâha.
Bir yolcu da aldılar berâber,
Tiryâki imiş bizim birâder...
Sungur Ağabey karışdı lâkin,
Çekdirmedi bir nefes; ne mümkin!
Dağlar, dereler geçip aşıldı;
Lastik yarılıp delik açıldı.
Gümbür! diye patlayınca birden
Hiç kalmadı bir hayır tekerden...
“İstepnesi burda! Nerde kirko?”
Var gerçi ya; tutmuyor, bozuk o...
Birlikde ve hayli uğraşıldı;
Zor – şer, sökülüp teker takıldı.
İstepne de gümleyip birazdan
Donmaz mı bizimkiler ayazdan!..
Artık gece, her taraf karanlık,
Hiç vâsıta geçmiyor da... Yandık!
Tek yol: yürüyüp biraz ısınmak!
Hem, nâfiledir durup yakınmak...
Cantlarda yürütdü, geldi Sâlih,
Dostlarsa yayan.. hay aksi tâlih!
Lâkin, kırılırsa başka bir yer,
Lastik bile gelse zor ilerler.
Korkuyla duruldu yolda tekrar;
Ammâ kötü şey bu: çok soğuk var!
Lastik, diyerek, nasılsa yırtık,
Yakdık bir ateş, biraz ısındık...
Eh, geçdi zaman ve bitdi lastik,
Lâ havle.. o halde, biz de bitdik...
Gözler tarıyordu şimdi ufku,
Sâat 10’a vardı; geldi uyku.
Derken, tepeden göründü kamyon,
Bir böyle haber değerdi milyon...
El sallanarak o durduruldu;
“Yer var mı?” deyip, hemen soruldu.
İnsan dolu hep şoför mahalli,
Hem üstde de yer değildi hâlî.
Sungur Ağabeyle Kıngır Osman
Bin zor ile bindiler bu yandan.
Anlatdı da Sungur Âbi, güldük:
“Allâh’a şükür, deyip büzüldük.
Hiç sevmediğim o pis dumanlar
İndimde buhur gibiydi, canlar...
Teyp, şarkı değil de bir ilâhî
Söyler gibi gelmedeydi, sâhi...
Vardık ya, şükür, nihâyetinde;
Erdik sonuna meşakkatin de...”
Bir vâsıta gönderildi tekrâr,
Kurtulmak için diğer kalanlar.
Yardım gidedursun, orda kalmış
Ahbâbı tutar mı zorlu bir kış!..
Etrafta çadır kuran göçerler
Varmış bereket; koyun güderler.
Farkında olup köpeklerinden,
Seslendi bizimkiler derinden.
Mehmed Ali, bir de Mirza beyler
Bir yol bularak inip giderler.
Yanmakda ateş çadırda çokdan,
Yorgan bile verdiler soğukdan.
İkrâm edilince peynir – ekmek
Reddetmesi mümkün olmuyor pek...
Derken, minibüs kavuşdu, geldi.
Çağrıldılar; oh! çadır güzeldi.
Lastik takılıp bitince işler,
Vurmakda iken sırıtdı dişler...
Lâkin, bu sefer, gelen bozuldu!
Dostlar, tabiî, fenâ bozuldu...
İstop ediverdi, kaldı yolda;
Artık buna kızma, gel, sen ol da!
3 oldu saat, sabah yakındır;
Allâh’a emânet etdi Kıngır,
Hiç çâresi yokdu, terkedildi.
İlk Ford’a binildi hep, gidildi...
Endîşelidir, uyur mu Sungur?
Geçmez gece hiç, zaman uzundur...
Yol gözlemeden yoruldu iy’ce,
Âhir, minibüs çıkıp gelince
“Allâh’a şükür!” deyip oturdu;
Tâ ertesi gün üzüldü durdu.
“Atlatdık ucuz” deyip “belâyı...”
Anlatdı sabah bu mâcerâyı.
Yâ, böyle bizim hikâye, beyler!
Bilmem, gelecek sefer O, n’eyler?!.
[1] Dr.Sa’dullah Nutku
[2] Sâlih Çevik
[3] Saîd Dolgun
[4] Mirza Demir
[5] Mehmed Ali Bağlıtaş
[6] Hayreddin Yardım
[7] Osman Kıngır
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.