Şüphe yok ki Allah, bu kimseleri sevmez
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Sûresi 36.-39. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
36-Ve Allah’a ibâdet edin, hem O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın; sonra ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışa ve ellerinizin altında bulunan (kölelere ve bütün canlı)lara iyilik (edin)! Şübhe yok ki Allah, kendini beğenen, çok övünen kimseleri sevmez.
37-(Onlar) o kimseler ki cimrilik ederler, insanlara da cimriliği emrederler ve Allah’ın kendilerine ihsânından verdiği şeyleri gizlerler. Kâfirler için ise, (pek) aşağılayıcı bir azab hazırladık!
38-(Allah’ın kendilerini sevmediği) yine o kimseler(dir) ki, ne Allah’a ne de âhiret gününe inanmadıkları hâlde, mallarını insanlara gösteriş için harcarlar.(1) Böylece şeytan kime arkadaş olursa, artık (o) ne kötü arkadaştır!
39-Hâlbuki Allah’a ve âhiret gününe îmân edip de, Allah’ın kendilerini rızıklandırdığı şeylerden (Allah yolunda) sarf etselerdi onlara ne (zararı) olurdu? Allah ise, onları hakkıyla bilendir.
---
(1)“İnsanda, ekseriyet i‘tibâriyle (çoğunlukla) hubb-ı câh (makam sevgisi) denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk (kendini beğendirmek) ve şân ve şeref denilen riyâkârâne (gösteriş yaparak) halklara görünmek ve nazar-ı âmmede (umûmun nazarında) mevki‘ sâhibi olmağa, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î-küllî (az-çok) arzu vardır. Hattâ o arzu için, hayâtını fedâ eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder. Ehl-i âhiret için bu his gāyet tehlikelidir, ehl-i dünya için de gāyet dağdağalıdır (ızdırablıdır), çok ahlâk-ı seyyienin de (kötü ahlâkın da) menşeidir (kaynağıdır) ve insanların da en zayıf damarıdır. Yani bir insanı yakalamak ve kendine çekmek; onun o hissini okşamakla kendine bağlar, hem onun ile onu mağlûb eder. (...) Rızâ-yı İlâhî ve iltifât-ı Rahmânî ve kabûl-i Rabbânî (Allah’ın rızâsı, iltifâtı, kabûlü) öyle bir makamdır ki, insanların teveccühü (alâkası) ve istihsânı (beğenmeleri), ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-i rahmet (rahmetin yönelmesi) varsa yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-i rahmetin in‘ikâsı (aksetmesi) ve gölgesi olmak cihetiyle makbûldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünki kabir kapısında söner, beş para etmez!” (Mektûbât, 29. Mektûb, 262-263)