Hüseyin YILMAZ
Suriye dâhildir, hariç değil!..
Derinliklerinde düşeni bir anda yok eden Cehennemî alevlerin yükseldiği ürpertici bir uçuruma hızla sürükleniyoruz: Ortadoğu uçurumuna!..
Sürüklendiğimiz cenâh Suriye’ye açılıyor! Yakın bir geçmişte karşılıklı vizeleri kaldırıp sınır mayınlarını temizlettiğimiz Suriye bu: Kardeş ve Müslüman ülke!..
Geçtiğimiz günlerde Artuklu Üniversitesi’nde Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri’nin Münazarat adlı eseri merkezli bir toplantı tertiplenmişti. Bu küçük eseri okuma imkânı bulanlar, Bediüzzaman Hazretleri’nin istibdadın amansız düşmanı, hürriyetin kara sevdalısı olduğunu bilirler. “Ekmeksiz yaşarım, ama hürriyetsiz yaşayamam!” diyen bu kutub yıldızının 23 yılı sürgün ve hapishânelerde geçer.
Sebeb: 1920’lerde Ankara’da Osmanlı’nın harâbeleri üzerine inşâ edilen, yüzü Batıya dönük, ruhu Haçlı zehirinden devşirilmiş, en az Haçlılar kadar Osmanlı ve İslâmiyet’e düşman, yeni rejimin bütün muhalifleri susturmaya azmetmiş müstebid yapısı!..
Bu korkunç devri, fetret veya “Helâket ve felâket asrı!” diye karşılyayıp göğüsleyen Bediüzzaman Hazretleri’nin ihdas ettiği müsbet hizmet tarzının İslâm âlemindeki İslâmî arayış ve hareketlere model olması beklenebilirdi, olmalıydı. Ne var ki, Ankara’nın dehşetli zulmü, uzun bir müddet bu dâvudî sesin memleket sınırlarından taşmasına imkân tanımadı. Düşününüz ki, bugün dünyanın sayılı hemen bütün dillerine tercüme edilen ve milyonların gönlüne taht kuran, hayatlarının saâdet rehberi olan muazzam Risâle–i Nur Külliyatı kısmen, Orta Çağ zindanlarından beter Eskişehir, Denizli ve Afyon hapishanelerinde kibrit kutuları ile kese kâğıtlarına yazılarak tamamlanmıştır.
Bu zor şartlarda gelişen Nurculuk hareketi, İslâm dünyası için bir model olamadıysa suçlusu Ankara’dır; hâlâ öyle!.. Ama Nurculuk hareketi Türkiye için tam bir model olmuş, Ankara istibdadına karşı silâhlı bir takım karşı hareketlerin gelişmesine fırsat vermeden, müsbet bir çığır açmış ve İslâm ülkelerindeki İslâmî hareketlerin ser tacı olarak târihe mal olmuştur.
Bu uzun hulâsanın sebebi baştaki girizgâh... Evet, sadece Suriye’de değil, İslâm ülkelerinin çoğunda korkunç bir istibdâd hüküm fermâdır. Elbet de bu asrî Firavunlukların yıkılması gerekir, yıkılacaklar da... Bu yıkılış iki türlü olabilir:
Birincisi: Irak, Libya ve Mısır gibi ağır bedeller ödeyerek... Üstelik bu yıkılış bir zâfer de değildir... İslâmiyetin ezelî düşmanlarının eli ile gerçekleştirilen bu yıkılışların yerine ihdas edilen yeniler, eskilerine rahmet okutacak cinsten. Irak’da Amerika’nın yaşattığı zulümlerin mukabilinde elde edilenler hiç mesabesindedir. Irak, artık kolay kolay iflâh olmaz, yerle bir edilen haysiyet ve şerefini kurtarıp başını dik tutamaz.
İkinci tarz kurtuluş yolu: Bediüzzaman Hazretleri’nin inşâ ettiği müsbet hizmet tarzıdır ki, hiçbir şâkirdinin burnunu kanatmadan maksada vâsıl olmuştur. Mısır, Libya ve Irak tarzı Türkiye’de ihtiyar edilse idi, emin olunuz ki, çok daha dehşetli zulümler ve iç savaşların herc-ü merci ve elîm neticeleri yaşanırdı.
Kısacası, Ortadoğu’nun müstebid rejimlerinden kurtulmanın yolu, düşman çizmeleri altında hayat ve haysiyetlerini garat ettirmek olmamalı.
Bir bakıma mecbur kaldığı kıyamı için kendisinden destek isteyen Merhum Şeyh Said’e, Üstad Bediüzzaman’ın verdiği cevap bütün hayatiyetiyle yaşıyor:
"Türk Milleti asırlardan beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz; teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşâd ve tenvir edilmelidir!" (Tarihçe-i Hayat; S: 150)
Evet, Bediüzzaman “milletini irşâd ve tenvir” ederek kansız bir ihtilâli gerçekleştirmiş, Batı’nın tahkim ettiği Süfyanizmi yıkıp atmıştır. Bu günkü mevcud iktidar da dâhil, İslâmiyet adına her ne varsa; bu büyük azim, gayret ve sabrın neticesidir.
Bediüzzaman’a göre, dâhilde menfî hareket olmaz! Aynı hak ve hakikat bir hüküm!.. Ankara’ya sesimin bütün avazı ile bağırmak isterim ki: Suriye dâhildir, hariç değil!..
Doğru, Başer Esad zulmü bitmeli!.. Ama bunun yolu, bize hiçbir zaman samimî dost olmamış ve olmayacak olan ecdadımızın ezelî hasımlarının oyunlarına gelerek Suriye’de kardeşlerimizle gırtlak gırtlağa gelmek değildir, olmamalı. Batı, hiçbir İslâm ülkesine saâdet götürmemiş, yaralarını sarmamıştır. Aksine daha büyük yaralar açmış, daha derin acılar yaşatmıştır. İşte Irak, işte Afganistan ve işte diğerleri…
Suriye’ye müdâhale Bediüzzamanvarî olmalı; “Millet, irşad ve tenvir edilmelidir!” Bu yol hem daha selâmetli, hem daha kısa hem de zulüm ve vebâle götürmez. Suriye ile savaş, dünyevî-uhrevî çok daha büyük tehlikeler taşımaktadır. İmanden gelen cehd ve cesaret güzeldir, ama aklın sevk ve idâresinde olmak kaydıyla…
Bugün
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.