Takvâ sâhiblerine bir borç olarak üzerinize farz kılındı!
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Bakara Sûresi 178-181. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
178-Ey îmân edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas farz kılındı! (1) Hür olana hür, köleye köle, kadına kadın (kısâs edilir, öldürülür)! Fakat (öldüren) o kimse lehinde, kardeşi tarafından (cüz’î) bir şey affedilirse, o takdirde (affedene düşen,) örfe tâbi‘ olmak (diyetini aşırıya kaçmadan almak)tır ve (öldürene düşen de, diyeti) ona güzellikle ödemektir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Buna rağmen kim bundan sonra haddi aşarsa, artık ona (pek) acıklı bir azab vardır!
179-O hâlde ey akıl sâhibleri, (bilin ki) sizin için kısasta hayat vardır.(2) Tâ ki siz (bu sâyede bir başkasını haksız yere öldürmekten) sakınasınız.
180-Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır (bir mal) bırakacaksa, ana-babaya ve akrabâlara meşrû‘ bir sûrette vasiyet etmek, takvâ sâhiblerine bir borç olarak üzerinize farz kılındı!(3)
181-Şimdi kim bunu (bu yapılan vasiyeti) işittikten sonra onu değiştirirse, artık günâhı ancak onu değiştirenler üzerinedir. Şübhesiz ki Allah, Semî‘ (vasiyetlerinizi işiten)dir, Alîm (yaptığınız herşeyi hakkıyla bilen)dir.
(1)“İnsanın fiilleri, kalbin ve hissin temâyülâtından (meyillerinden) çıkar. O temâyülât, rûhun ihtisâsâtından (hislerinden) ve ihtiyâcâtından gelir. Ruh ise îman nûruyla harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeye çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevk edip mağlûb etmez. Elhâsıl, had ve cezâ, emr-i İlâhî ve adâlet-i Rabbâniye (Allah’ın emri ve adâleti) nâmına icrâ edildiği vakit hem ruh, hem akıl, hem vicdan, hem insâniyetin mâhiyetindeki latîfeler (rûhundaki hisler) müteessir ve alâkadar olurlar. (...) Hakīkī adâlet ve te’sirli cezâ odur ki, Allah’ın emri nâmıyla olsun, yoksa te’sîri yüzden bire iner. (...) Saâdet-i beşeriye (insanlığın saâdeti) dünyada adâlet ile olabilir. Adâlet ise doğrudan doğruya Kur’ân’ın gösterdiği yol ile olabilir.” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 431)
(2)Kısasta, meselâ kātilin öldürülmesinde hayat vardır. Çünki bir kimse, birisini öldürmeye niyetlendiğinde, kısâs edileceğini düşünerek korkar ve vazgeçer. Böylece hem kendisi, hem de öldüreceği kimse hayatta kalmış olur. (Râzî, c. 3/5, 61)
(3)Bu âyet-i kerîme, (Nisâ Sûresinin 11, 12 ve 176. âyetleri olan) mîras âyetleri ve “Vârise vasiyet yoktur” hadîs-i şerîfi ile mensuhtur (farz olma hükmü kalkmıştır). Böyle olmakla berâber, vasiyette bulunmak pek makbûl bir sünnettir. (Kurtubî, c. 1/2, 263)