Sebahattin YAŞAR
Tarih dile geldi
Risale-i Nur Enstitüsü, Türkiye genelindeki yapılanmaları içerisinde imkanlar ölçüsünde her ilde ve yerine göre ilçelerde pek çok programlar tertip ediyor. Medresetüzzehra namındaki üniversite modelinde, pozitif ilimlerle dini ilimlerinin birlikte yoğrulup, öğrenciye takdim edilmesi, bu eğitimin orijinal tarafı. Yani ne ilimsiz din, ne de dinsiz ilim sağlıklı bir sonuç ortaya çıkarmıyor. Risale-i Nur eserlerinde ‘dinsiz ilmin kör, ilimsiz dinin topal’ olarak tanımlanması oldukça dikkat çekicidir. Tabii dinsiz ilimden şüphelerin, ilimsiz dinden taassubun çıkması, tek taraflı bilginin ortaya çıkardığı hasarı ifade etmektedir. Bu asırda, Risale-i Nur eğitim modeli, bilgiyi, eğitimi belli kampüslere, belli açılışlara, belli kamusal, kurumsal alanlara, çok da fiziki imkanlara bağlı kalmaktan ve kalıplara hapsolmaktan kurtarmıştır.
Yani insan nerede, hangi şartlarda yaşarsa yaşasın; arzu ettiği takdirde, her türlü bilgiye ulaşmak ve değişimi, dönüşümü yaşamak mümkün olabilmektedir. Anlaşılan asırdaki teknolojik vasıtalar başarmak konusundaki mazeretleri ortadan kaldırmış bulunmaktadır. İnsan yeter ki başarmak istesin. Onun için şu an, dünyanın farklı ülkelerinde, ülkemizin farklı şehirlerinde, ilçelerinde, köylerinde her türlü bilgi paylaşımı, her türlü sohbet imkanları yapılabilmektedir. Bu yönüyle risale sohbetleri, bu asra farklı bir model getirmiş bulunuyor.
İşyerinde esnaf, çalışma odasında memur, ofisinde iş adamı, evinde ev hanımı istediği takdirde kitapla buluşabiliyor ve hayatında çok ciddi değişimler ve dönüşümler yapabiliyor.
**
Geçtiğimiz hafta sonu, Risale-i Nur Enstitüsü, Şanlıurfa Şubesince tertip edilen Pazar seminerine katıldık. Adeta bir üniversite dersliği gibi, 30 kişilik bir salonda, Tarihçi, Yrd. Doç. Dr. Adem Ölmez’den, ‘Hürriyet ve İsyan Günlerinde Bediüzzaman’ konulu bir harika seminer dinledik.
1907 ile 1913 yılları arasındaki hareketli dönemi, bir tarihçi titizliği sergileyerek, dönemin aktör şahsiyetlerinin görüntülerinden oluşan görsel malzemelerle, dinleyenlere dönemde adeta bir tarih gezintisi yaptırdı.
Bu hareketli zaman diliminde tarihsel zaman kısa olmakla birlikte, neredeyse bir asırda yapılabilecek yoğunlukta devletin ve milletin kaderiyle ilgili adımlar atılmış olduğu nazarlara sunuldu.
Bediüzzaman, meşrutiyeti ‘meşrutiyet-i meşrua’ anlamında destekleyerek bu konuda atılması gereken adımları atmış ve aktif bir rol üstlenmiştir. Ayrıca meşrutiyeti sahiplenirken, bunun suistimal edilerek öldürülmemesi gerektiğinin altını çizmiş ve bu konuda ikaz edilmesi gerekenleri, ikaz etmiştir.
Anlaşılan o ki, burada Bediüzzaman’ın en dikkat çeken konumu, prensip bazında hareket ederek, hak ve hürriyette, meşrutiyette desteklenmesi gerekenleri desteklemekten geri durmamış ve ama onları da yanlışa düştükleri noktada ikaz etmiştir.
Bugünün şartları içerisinde düşünce insanlarının adamına göre, kurumuna göre görüş değişikliği içerisinde olmaları değil, doğru ne ise ona göre bir pozisyon içerisinde olmaları noktasında Bediüzzaman’ın bu tavrından alınacak dersler var.
Aksi halde benim düşüncemin insanı yanlış bir şey savununca sessiz kalmak; karşıt fikirde olan bir insan, doğru bir görüş ortaya koyduğunda muhalefet etmek, olsa olsa şeytancasına bir tutum olacaktır. Yani tarafgirlik nazarı, meleği şeytan, şeytanı melek suretinde gösterir.
Bugünkü gelinen, devlet ve birey anlamındaki demokratik anlayışta, Bediüzzaman’ın önemli bir rolü olduğu anlaşılıyor.
Bireyler ne zaman, demokrasiyi sadece kendileri için istemez ve kendi aleyhlerine bile olsa desteklerlerse, işte o zaman olgunlaşmış bir demokrasi ile karşılaşacaklardır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.