Ali BAYRAMOĞLU
Tarih ezer geçer...
Üç önemli olay Türkiye'de siyasi akışı, tartışmaları ve hesaplaşmaları önemli ölçüde etkileyecek gibi görünüyor.
Bunlardan birincisi, Genelkurmay Başkanlığı'nın önceki gece yaptı açıklamaydı.
Genelkurmay düne kadar, sert, keskin ve kendinden emin biçimde kâğıt parçası dediği bir belgenin doğruluğunu kabul etti.
Genelkurmay açıklamasındaki şu iki nokta çarpıcıdır:
"Genelkurmay Başkanı tarafından, 26 Haziran 2009 tarihinde yapılan Basın Toplantısında; 'Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı kesin değildir. Biz hukuk devletiyiz. Hukuk devleti ilkelerine de sadığız. Bu belgenin doğru olduğuna ilişkin yeni delil, bilgi, emare vs. çıkarsa elbette bu soruşturma tekrar açılabilir' şeklinde açıklamalarda bulunulmuştu.
16 Şubat 2010 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 'Belge'nin Genelkurmay Askerî Savcılığına gönderilmesini müteakip, söz konusu belgenin ıslak imzalı aslının mevcudiyeti iddialarını doğrulayabilecek bazı delillerin elde edilmesi nedeniyle, 24 Haziran 2009 tarihli karara esas teşkil eden gerekçelerin yapılmakta olan soruşturmada geçerliliğini yitirmiş olduğu dikkate alınmış ve Genelkurmay Askerî Savcılığınca verilen 'Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı' kaldırılmıştır..."
Söz edilen belgeyi hatırlayalım.
Belge, Nisan 2009 tarihli, Genelkurmay'da hazırlanmış, hükümeti düşürmeyi hedefleyen bir belgeydi. Bu, Ordunun ya da ordu içindeki bir grubun bakış, politika ve niyetini resmeden bir suç belgesiydi.
Genelkurmay Başkanlığı'nın bu belgenin varlığını ve doğruluğunu kabul eden istikamette bir adım atması, askeri savcılığın da soruşturmaya başlamış olması son derece önemli bir gelişmedir.
Bu gelişmeyi iki türlü yorumlamak mümkündür.
Ordu, daha doğrusu karargâh kendi içinde bir tasfiyeye gitmektedir. Çetin Doğan gibi, muhtemelen mevcut komuta heyetine zaten pek yakın durmayan emekli askerler feda edilmekte, karargâh içindeki bu tür kalıtılar ve subaylar temizlenmektedir.
İkinci yorum şudur: Ordu karargâhı, değişimi yönetirken, hesapladığından daha keskin olmak zorunda kalmıştır. Yaşanan gelişmeler ordunun sadece bir grubu değil, bir anlayışı sorgulamaya doğru yola çıktığını da ifade etmektedir.
Bunlar elbet yorum... Ama bu yönde göstergeler var.
Gelelim ikinci olaya...
İkinci olay da bu yöndeki göstergelerden biridir ve son derece önemli bir gelişmedir...
Bir süredir gazetelerde yer alan, asker tarafından yarım ağız yalanlanan haberlere göre, askeri bilirkişi Balyoz Hareket Planı'nın bir darbe planı olabileceğini söylemişti.
Dün Vatan Gazetesi, bu rapora ulaşmış.
Haber doğru, sonuç net...
Rapor şöyle diyor: "TSK yetki alanının dışına çıkmıştır, belgeler gerçekse bu bir darbe planıdır..."
Askeri savcının bu bilirkişi raporundan sonra yapacağı, muhtemelen, elindeki soruşturmayı darbe girişimi tespitiyle sivil yargı merciine göndermek olacaktır.
Bu ise silahlı kuvvetlerin bir darbe davasıyla arasına mesafe koyması anlamına gelir.
Gerçekleşirse, olursa, önemlidir.
Üçüncü olay, Erzincan'daki Ergenekon soruşturmasına ilişkin iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesidir.
Bu iddianameye göre hala 3. Ordu Komutanlığı'nı sürdürmekte olan Saldıray Berk darbe girişiminin bir numaralı şüphelisi durumundadır.
Temizlik ve hesap sorma büyük...
Türkiye devrim üzerine devrim yaşıyor.
Her gün bir önceki günü gölgede bırakacak gelişmelere tanık oluyor.
İki sonuç:
1. Asker kışlasına dönüyor
2. Vesayet rejimi hukuki yaptırım üzerinden kırılıyor...
Islak imza makineleri hakkında yazı yazanlar, yaşananları intikam ilan edenler, Özkökgiller farkındalar mı?
Askerin bile gerisine düştüler.
Tarih ezer...
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.