İbrahim KAYGUSUZ
Tek seslilik
Dört komutanın olaylı ayrılışı medyaya haber olmaktan öte bir anlam ifade etmedi. Çok da iyi oldu.
Hâlbuki bizim “komutanlar” hikâyemiz çok acı.
Osmanlı’daki Meşrutiyet/istibdat tartışmaları ile Cumhuriyet tarihimizdeki laiklik, rejim ve Kemalizm tartışmaları, kahramanı olduğumuz bu “komutanlar” hikâyemizin anıları ile dolu.
Yüz yıllık demokrasi serüvenimizin resmi bu hikâyemizde saklı.
Hikâyemizin hülasası şu: sevinç ve neş’e ile üzerinde yürüdüğümüz meşrutiyet ve demokrasi yolumuz, kendi “komutanlar”ımız tarafından hep kapatıldı.
Bugünkü gibi normalleşme sürecine girmediğimiz dönemlerde komutanlar ayrılmak yerine hep ihtilal yaptı.
Meşrutiyet paşalarının istibdadı ile başlayan ve otuz yıllık tek parti istibdadı ile devam eden süreç, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan süreçleri ile devam etti.
Demokrasinin yolunu tıkayanlar darağacında Başbakan sallandırabilecek kadar şirazesinden çıktı!
Senaryo hep aynı hikâye üzerine yazıldı. Her seferinde nifak tohumları ekilerek insanlar birbirine kırdırıldı.
Ergenekon, milyonlarca insanı çirkin oyunlara kurban etti. Anneler hep ağlamak zorunda kaldı.
Dünyaya açılması ve Türkiye’ye büyük projeler üretmesi gereken genç beyinler darbe şartlarını olgunlaştırmak için kullanıldı. Kampus alanları yıllar yılı savaş meydanlarına çevrildi.
Fişlenen, horlanan, işinden atılan, eğitiminden mahrum edilen milyonlarca insan!
Bugüne kadar kimse bunun hesabını vermedi, vermek istemedi.
Hesap verme durumunda olanlar bu yolu kapatmak için referandumda var güçleri ile “Hayır” cephesine sarıldı.
Cephe çökünce feveran etmeye başladılar, olmadı emeklilik talebinde bulunarak ses verme yolunu tercih ettiler.
Bu hepimize ders olsun, istibdadın her türüne hayır!
Herkes kendini samimiyet testinden geçirmeli, aynaya doğru bakmalı yoksa normalleşemeyiz.
İstibdat yerleşmiş bir kültür ve zihniyet yansımasıdır. Toplumların, grupların ve fertlerin seratan hastalığıdır. Karargâhtaki istibdat ve cunta hastalığı cemiyetin mantalitesinden bağlantısız değildir.
Said Nursi yüz yıl önce şark aşairine meşrutiyet dersi verirken bazı rüesaya, millete fedakârlık iddia eden sahtekâr hamiyet-furuşlara ve velayet dava eden ehliyetsiz müteşeyyihlere dikkat çeker.
Bediüzzaman’a göre istibdat “herkese ve her şeye” sirayet ederek zehrini atar. Ona göre istibdat, garaz ve düşmanlığı uyandırarak ihtilaflara zemin hazırlar.
Münazarat’ın da şöyle der: “İstibdat tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir. Rey’i vahittir, suiistimalâta gayet müsait bir zemindir, zulmün temelidir, insaniyetin mahisidir.”
Krallığın her türüne rey-i vahide/tek sesliliğe hayır, çok sesliliğe evet!
Her yerde ve her zeminde yeni söylemlere ve doğru projelere evet.
Tek seslilik yok etmektir, sindirmektir, farklılıklara müsaade etmemektir.
Hâlbuki âlemdeki terazinin “hürriyet” gözü ağır gelmektedir. Terazinin öteki gözündeki vahşet ve istibdat kalkmaya devam etmektedir.
Sahife-i efkârı okuyamayanlar, tarîk-ı siyaseti görmeyenler, huteba-i umumi olan –doğru konuşan- ceraidi dinlemeyenler yayan yürümeye devam edeceklerdir!
Herkes dünyadaki değişimleri doğru okumalı, demokrasiye daha içten inanmalıdır.
Dünyada yaşanan değişim şüphesiz hürriyet ve demokrasi yönündedir. Dünyanın yükselen değerleri daha fazla demokrasi ve daha fazla hukuktur.
Yükselen değerler skalasında askerin yeri sadece kışladır ve sivil iradenin emrine itaattir.
“Komutanlar” kıssasından hisse: şu inkılâb-ı hükümet hepimize ve her şeyimize bir inkılâp getirmeli!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.