Tercüman, Şeyh Said ve Said Nursi

Tercüman, Şeyh Said ve Said Nursi

Tercüman Gazetesi Said Nursi ile ilgili yayınına bugün de devam etti. İşte bugünkü bölüm

Tercüman Gazetesi Said Nursi ile ilgili yayınına bugün de devam etti. İşte bugünkü bölüm:

Kuran’da müjdelenen millete silah çekmem

9 Kasım 1922’de Mili Meclis’te 2’nci oturuma katılan Sait Nursi, sekiz ay Ankara’da kaldı ve Cumhuriyet ilan edildikten sonra Van’a gitti. Artık kendini tamamen dini çalışmalara adamak istiyordu ama 1923 yılından sonraki hayatı mahkemelerde, cezaevlerinde, zorunlu ikamet ve sürgünde geçecekti. Van’da Erek dağında Zernabat suyu kıyısındaki mağarada dini konularda çalışma yapıp, öğrencilerine ders verirken; 1925 yılında Şeyh Sait isyanı patlak verdi.

1865’te Elazığ’ın Palu ilçesinde doğan ve Erzurum’un Hınıs ilçesinde yaşayan Şeyh Sait, İngilizlerin kışkırtması ile, 11 Şubat 1925’te beşbin kişilik bir kuvvetle ayaklanma başlattı. İddiasına göre, genç Cumhuriyet’i yıkıp, yerine şeriat devleti kuracaktı. Oysa başlattığı ayrılıkçı ayaklanmanın amacı, bağımsız bir Kürt devleti kurmaktı. Şeyh Sait ayaklanması kısa sürede Hani, Muş, Elazığ, Varto ve Erzurum’a yayıldı, Diyarbakır kuşatıldı. Ali Fethi Okyar Başbakanlıktan istifa etti, yerine İsmet İnönü getirildi. İnönü Hükümeti’nin emriyle 2 Mart 1925’de harekete geçen devlet güçleri ayaklanmayı bastırdı. Hemen ardından Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı ve bu kanun çerçevesinde İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Şeyh Sait ve beraberindeki 47 kişi 29 Haziran 1925’te idama mahkum edildi. Hareketin lideri olan Şeyh Sait, kurmak İstediği Kürdistan devletinin başşehri yapacağı Diyarbakır’ın Mardin Kapı semtinde darağacına çekildi.

Şeyh Sait, başarılı olabilmek için Sait Nursi’nin desteğini almak istiyordu. Ayaklanmayı başlatmadan önce ona bir mektup yazmış ve ayaklanmaya katılmasını istemişti. Sait Nursi’nin cevabı şu olmuştu:
“Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüz binlerle, milyonlarla şehid vermiş ve milyonlarla veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakar İslam müdafiilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem. Bu teşebbüsten vazgeçin.”

Bediüzzaman’a ilişmeyin

Şeyh Sait İngilizlerin adamıydı. İngilizlerin İstanbul’u işgali sırasında halkın birlik ve beraberliği için konuşmalar yapan, Milli Mücadele’ye destek veren ve bu yüzden İngilizler tarafından idam cezasına çarptırılan Sait Nursi’nin, hain Şeyh Sait’le işbirliği yapması ve ayaklanmayı desteklemesi mümkün değildi. Sait Nursi de isyana katılmadığı, destek vermediği halde tedbiren sürgün edilenler arasındaydı. Bölgedeki etkinliği nedeniyle Erzurum- Trabzon yolu ile İstanbul’a sürüldü. İstanbul’da 20 gün kaldıktan sonra Burdur’a yerleştirildi. Zamanın Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak denetlemeler için Burdur’a gelmişti. Vali ve Garnizon Komutanı kendisine bölge hakkında bilgi verdiler. Vali, Sait Nursi’nin devlet nizamına uymadığını, kıyafetinin yasalara aykırı olduğunu, gizli toplantılar yapıp, Arapça dersler verdiğini söyledi. Yani, Sait Nursi’yi şikayet ve ihbar etti.
Fevzi Paşa’nın Vali’ye tepkisi şu oldu:
“Bediüzzamandan zarar gelmez, O’na ilişmeyin, hürmet edin.”

Sait Nursi, Burdur’da “Nur’un İlk Kapısı” kitabını yazmaya başladı.

Sait Nursi’nin 1925’ten sonraki hayatının neredeyse tamamı sürgünde ve cezaevinde geçecekti. Birbirini izleyen sürgünler ve hapisler, adeta başını döndürecekti. 1926 yılının Şubat ayında Isparta’nın Eğridir İlçesi’nin Barla köyünde sürgün olarak oturmaya mecbur edildi. Burada 8.5 yıl kaldı. Risale-i Nur’un dörtte üçünü burada yazdı. 1932 yılının Temmuz ayında şikayet üzerine Sait Nursi mescidine baskın yapıldı. O zamanki kanuna göre ezan Türkçe okunurdu. Yapılan denetimde derslerin ve ezanın Arapça okunduğu belirlendi. Haklarında işlem yapıldı. 1934’te Sait Nursi Barla’dan Isparta’ya getirtildi. Burada da risalelerini yazmaya devam etti. 1935 yılının 25 Nisan’ında; Eskişehir Mahkemesinin kararı ile “Gizli cemiyet kurma, rejim aleyhine çalışma ve temel nizamı bozma” gerekçesi ile Sait Nursi ve 120 öğrencisi gözaltına alındı. Durumu yerinde görmek üzere zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Jandarma Genel Komutanı Isparta’ya geldi. İnceleme sonucunda Sait Nursi Eskişehir’e nakledildi. 1935 yılının 19 Ağustos’unda tekrar Eskişehir Mahkemesi’nin kararı ile “Tesettür Risalesi” nedeniyle kendisine 11 ay hapis cezası verildi.

Her sürgünden sonra

1936 yılın 27 Mart’ında tahliyeden sonra Kastamonu’ya sürüldü. Burada da 8 yıl kaldı. Bu süre içerisinde “Ayetül Kübra” risalesini yazdı. 1943 yılının Eylül’ünde tutuklanarak Çankırı yolu ile Ankara’ya getirildi. Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, kendisine yasaları hatırlattı ve bu yasalara uymasını söyledi. Sait Nursi yine de yasalara uymayınca, Ankara’dan Denizli Cezaevi’ne nakledildi. Burada da “Meyva Risalesini” yazdı. 1944 yılında Denizli Mahkemesi’nde bu risale nedeni ile açılan davadan beraat etti. Ağustos 1944’de Ankara’dan gelen bir emirle Emirdağ’a mecburi ikamete tabi tutuldu.

6 Aralık 1948’de Afyon Mahkemesi 20 ay hapis cezası verdi. Yargıtay kararı esastan bozdu ve sanıkları tahliye etti.
23 Ocak 1948’de Emirdağ’da Sait Nursi ve öğrencileri tarikat kurma gerekçesiyle gözaltına alındılar.
20 Kasım 1949’da Sait Nursi tekrar Emirdağ’a gönderildi. Afyon Mahkemesi yeniden davaya bakmaya başladı.
14 Mayıs 1950’de genel seçimi Demokrat Parti kazandı ve genel af çıktı. Davalar düştü. Sait Nursi serbest bırakıldı. Her sürgünde ceza evine girip çıktığı için, ceza almasa bile vaktinin çoğu ceza evlerinde geçmişti.