Süleyman KÖSMENE
Tesbihatta şerlerden istiâze bölümü
Bursa’dan okuyucumuz: “Namaz tesbihâtında kimlerin şerrinden Allah’a sığınıyoruz? Kadınların şerrinden sığınma bölümünü kadınların da yapmasında ne hikmet vardır?”
Müslümanlar olarak bu günlerde başımızda öyle dünya fitnesi ve öyle musîbet dolaşıyor ki… Allah’a sığınmaya öylesine ihtiyacımız var ki… Öylesine yalnızız ki… Üzerimize çullanan musîbetler günahlarımızın kiri ve ufuneti aslında. Bunu da itiraf edelim. Tövbemizin kabulü için.
Namaz tesbîhâtını mutlaka yapmalıyız. Üstad Hazretleri namaz tesbîhâtı için “tarikat-ı Muhammediye (asm) ve velâyet-i Ahmediye’nin (asm) evrâdı” tanımlamasını yapar. Yani yolumuzun, kulluğumuzun, ibadetimizin özü, özeti, çekirdeği.1
Namaz tesbîhâtının istiâze bölümünde Cehennem ateşinden, bütün ateşlerin şerrinden, dînî ve dünyevî fitnelerden ve belâlardan, âhir zaman fitnesinden, Deccâl’in ve Süfyân’ın fitnesinden, dalâletlerin, sapıklıkların, bid’aların ve belâların fitnelerinden, şiddetle kötülük emreden nefsin şerrinden, firavunlaşmış nefs-i emmarelerin şerlerinden, kadın şerrinden, kadın belâsından ve kadın fitnesinden, kabir azabından, Kıyâmet Gününün azabından, Cehennem azabından, Allah’ın kahrının azabından, gösterişten, işitsinler diye amel yapmaktan, kendini beğenmişlikten, riyâdan, övünmekten, din düşmanlarının tecavüzünden, münafıkların şerrinden, fâsıkların, günahkârların ve isyankârların fitnesinden Allah’a sığınıyoruz. Sığınma ifademizi geniş tutup, kendimizle birlikte cemaatimizi, anne ve babamızı, iman ve Kur’ân hizmetinde bulunan ve adlarını bilmediğimiz bütün sadık Nur Talebelerini, mü’minleri, muhlis dostlarımızı, akrabalarımızı ve ecdadımızı da duâmız kapsamına alıyoruz.
Burada zikredilen belâ ve fitneler kadın erkek her mü’minin her zaman Allah’a sığınacağı tehlikeler içermeye kabiliyetlidir. Yani ya bizzat şerdir, ya da şer olmaya istidadı vardır. İstidat halindeyken de onun muhtemel şerrinden Allah’a sığınmak duanın faziletindendir.
Kadın şerri ve fitnesi hiç şüphesiz erkek için olduğu kadar kadın için de Allah’a sığınmayı gerektiren bir potansiyel tehlikedir. Etrafımıza baktığımızda kadın şerrinden, kadın belâsından ve kadın fitnesinden ıztıraba düşmüş, yuvası yıkılmış, günaha itilmiş, görgüsü, göreneği, itikadı ve emniyeti bozulmuş nice kadın görmemiz mümkündür.
***
İsimsiz okuyucumuz: “Bir cemaatin iyilikleri cemaatin, başarısızlıkları nasıl reisin olur?”
Başarı cemaatindir, grubundur, ekibindir, milletindir, toplumundur. Toplu başarılan işlerde kaide budur, hakikat de budur. Başarıyı tabana yaymak, her neferin başarılı olmasını sağlamak ve her ferdin işe katılımını temin etmek için ekip başkanının veya reisin ekipte “biz” ruhunu hâkim kılması şarttır. Ekibin başarılarını reis “ben” yaptım diyerek gasp edemez, “biz” yaptık der ve ekibini onure eder, ekibinin çalışma şevkini arttırır; hakikati de ifade etmiş olur.
Diğer yandan “ben” ifadesinde enâniyet ve benlik tehlikesi vardır ki, başarıyı ve yükselişi önler. Biz ifadesinde bu tehlike yoktur. Üstad Bedîüzzaman’ın ifadesiyle insan kendi “ben”iyle övünürse bunun adı ahlâksızlıktır; fakat ekibiyle, milletiyle, mensubu bulunduğu toplumla iftihar duyması salih ameldir.2
Başarısızlık ise, eğer ekipte bir isyan değil, itaat varsa elbette reisindir. Çünkü itaatkâr bir ekibi reis kendi maslahatına göre yönlendirmektedir. Burada reisin emrini dinlemesi ekip için yeterlidir ve başarıdır. Fakat bu emrin sonucu bir başarısızlığa doğru giderse bunun bedelini ekip değil, reis öder.
Milletin hakkı olan başarıyı, iftiharı ve övgüyü milletin reisine ve başkanına vermek ve millete hiç başarı payı vermemek eşyanın tabiatına zıttır, gerçekle çelişir. Keza, reis ve başkanın hatalarını ve yanlışlarını açık yüreklilikle söylemek, hatadan dönmesine ve daha iyi işler yapmasına zemin hazırladığı gibi, tarihe de ışık tutar. Bir çok toplumsal hatadan da dönülmüş olur. Nitekim Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, bir cemaatin olgun davranışlarıyla ve atılımlarıyla meydana gelen iyiliklerin, başarıların ve şereflerin o cemaat fertlerine taksim edilmesi gerektiğini; kötülüklerin, başarısızlıkların, tahribatın ve zayiatın ise reisin tedbirsizliğine ve kusurlarına verilmesi gerektiğini kaydeder.3
Sorumluluk almak ve bedel ödemek liderlik vasfının şenindendir.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 71.
2- Divân-ı Harb-i Örfî ve Sünûhât, s. 80.
3- Şuâlar, s. 513.
Yeni Asya
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.