Selahattin GEZER
Tesettür esaret değil, kulluk sembolüdür
Arkadaşlarımız modernler, özgürlüklerden yanalar, hiç mi hiç baskıya da gelemezler. Kendi hayat alanlarını ilgilendiren konularda tavizsiz özgürlükçüler. Kendilerinin dışında umurlarında değil, özgürlük ve insan hakları. Öyle bir asırda yaşıyoruz ki, sanatın medeniyetin zirve yaptığı bu dönemde hiç mi hiç özgürlüklere mani olmak insanı dağ adamı olmaktan kurtarmıyor. Başı yaratan, saçı yaratan, örtün emrini veren Allah, karşı gelen, başın saçın yaratıcısını gerçek manada tanımayan. Kusura bakmayın ama kâinatın yaratıcısı mı dinlenecek hoşnut edilecek, yoksa siz mi?
Kulluğunu yerine getirmek isteyene, teşekkür etmesi gereken yere, teşekkür eden birine, başka biri nasıl rahatsız olur ki? Devletine vatandaşlık vazifelerini yerine getirmeye çalışan birine başka biri nasıl huzursuzluk duyar düşman olur ki? Kendisi yapmasa bile, askerlik vazifesini yerine getiren birine, vergisini ödeyen birine, kim düşman olabilir? Yâda, “ kim bilir ne niyetle yapıyorlar” denilmez ki. Veya kim itiraz etmiştir, “Neden askerde kep takıyoruz, neden bot giydiriyorlar” diye. Kuralı koyanı hiç sorgulamadan, bir hikmeti vardır deyip, itaat ederiz. En basit bir şirketin bile bir kuralı vardır ve uygulanmasını isterler. Hiç kimsede bu kurallara uymaktan gocunmaz.
Menfaati gereği itaat eder, itaat edilmesini de ister. Bazı mesleklerin kendine has üniforması vardır ve hiç itiraz etmeden mensupları onu giyer, fikir yürütmez. Bazı insanların bu müdahaleci tutumu, çok acayip bir ikiyüzlülük. Allah’ın emrini yerine getirmeye çalışana başka bir gözle ve altında başka hikmetler aramaya hiç utanmadan, asırlardır devam etmekteler… Yeter artık sizler kural koyarken, itaat beklerken, kâinatın sahibi kural koymasın mı?
İnsan haklarına inanan biri, başkalarının neye inanacağına, nasıl inanacağına nasıl karışabilir ve müdahale edebilir. Güya inandığı Allah’a, birilerinin itaat etmesine, emirlerini yerine getirmeye çalışmasına nasıl engel olup, husumet besler ki. Akıllı insan, kendisi uygulamada eksik bile olsa, başkasının inandığını eksiksiz yaşamaya çalışmasına saygı duyar, gurur duyar. Derki, “Ben zayıf olsam da, Rabbime samimi itaat eden var.” Zaten bizim ruhumuzda yok mu? Sevdiğimizi seveni ve memnun edeni takdir ederiz ve severiz, Kim evladını sevenden, razı edenden rahatsız olur ki. Emreden Allah, mani olan şeytan ve güya Müslüman olan; emri yerine getirene, şeytanla aynı tarafta düşmanlık etmekte.
Hiç korkmayın, bacılarımız annelerimiz sizi rahatsız etmek için örtünmüyorlar. Korkmayın namazı kulluğu her hangi plan ve program üzerine yapmıyorlar. Tek planları var Allah’ı razı etmek, ebedi âleme sağ salim gövdelerini ruhlarını atmak. Ürkmeyin, telaşlanmayın bacıların örtüsü siyasal ya da başka bir şeye simge değil. Tek memnun etmek istemedikleri, huzursuz etmek istedikleri şeytandır. Tesettürü emreden Allah, yerine getirmeye çalışan samimi bacılarımız, gördükleri ise husumet, tahammülsüzlük. Direk diyemiyorlar, “Örtünmeyin rahatsız oluyoruz.” Başka yerden vuruyorlar, “Bu siyasal bir simgedir” diyerek.
Evet, ey insaflı olmayan dil bu bir simgedir ama kulluk simgesidir. Evet, tesettür imaj değil, bir kulluk sembolüdür. Çelik kasa ziyneti koruduğu gibi, tesettürde kadını muhafaza eder. Örtünmek istemeyene de, zorla örtün denmez ve samimi Müslüman bu hususta asla baskıcı olmaz. Kendi iradesi ve şuuruyla bunun bir emir olduğunu, velev ki bir hikmeti ve faydası olmasa bile, sırf Allah istedi diye sorgusuz sualsiz uygular. O ki Müslüman’ız diyoruz, hep birlikte Allah’ı memnun etme yarışında olmalı birbirimize eksiklerimizi baskısız hatırlatmalıyız. Zira dünyanın ömrü azaldı ve lüzumlu vazifelerimiz ise çoktur.
Elbette örtünmediği halde namuslu eli öpülesi çok ama çok analarımız bacılarımız var. Elbette örtündüğü halde ahlakta, karakterde zayıf, tarzı hayatıyla örnek olamamış bazı ablalar kardeşler var. Elbette tesettür emrine uyarken, her hali ile örnek olması gereken bacılar olması gerekir. Medeniyetin ve insanlığın gereği, örtünmeyi benimsememiş hanım kardeşimize dayatma olmadığı gibi, tesettür emrine uymaya çalışan hanım kardeşimize de hayatı ağzından burnundan getirmemeli. Ablacığım sakın şeytani üflemelere aldanıp telaş etme, sen örtünmesen de yine kardeşiz, yine saygı duyulması gereken annemizsin ve bu bir lütuf değil, hürriyetin gereği olduğu içindir. Sadece hepimizin kusurlardan kurtulmamız için Allaha sığınmaya ihtiyacımız var. Kim bilir ne eksiğimiz kusurlarımız var. Madem insanız eksiklerimizi gidermede birbirimize hatırlatma vazifemizi yerine getirmeliyiz.
Kalp değerli, Allah göğüs kafesiyle muhafazaya almış. Göz çok değerli göz çukuruyla emniyete almış. Dil çok değerli, ağız ve dudaklar yetmemiş, 32 muhafızla korumaya almış. Meyvelerin kabuğu, içindeki vitamini koruyan fıtri tesettürü. Hikmet sahibi her değerli varlığı korumaya aldığı gibi, kadını emniyet adına, kıymeti el üstünde tutulsun, her daim saygı duyulsun diye, dedikodulara fesada fırsat verilmesin diye, bir nevi kadına huzur piyangosu olan tesettürü emretmiş.
Alkışlamak gerek, örtünen kadını. Özellikle bunaltan yaz sıcaklarında, ruhlarında emre itaatten doğan, serin huzurlarından dolayı. Gönül dolusu tebrikler, emre uyan bacılar analar. Dua edin inşallah, sizler gibi tüm değerli hanımlar, sadece Allah istediği için tesettürü kendi iradeleri ile benimsesinler.
Her mevzuda harika izahıyla bizlere ışık tutan söz tasarımcısı Bediüzzaman tesettür risalesinde: “Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var” diyor.
Devamında ise, “Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır.
Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocası, sırr-ı imana binaen, onunla alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi, mukteza-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder” diyor.
Kadir gecenizi tebrik eder, kadir kıymet bilenlerden olmayı Cenabı Allah’tan niyaz ederim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.