Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Tevekkül, tefekkür, teşekkür

Tüm insanlığa gönderilen ama kendisine sadece “Müslümanların ümmet” olmayı kabul ettiği, Efendiler Efendisi Peygamberimiz (s.a.v.)’in en güzel gecelerinden ve ömründe bir kere yaşadığı muhteşem buluşmanın günündeyiz.
Bu günü ve geceyi ihya edenleri ve etmeyenleri (tabii miracın önemini bilenler için söylüyorum) tebrik ederim. Allah ibadetlerini kabul etsin.
Miracı yaşamış bir Peygamber (s.a.v.)’in ümmeti olmak ve inanmaktan öte geçip, iman edebilmek; hakikaten büyük bir şereftir. Daha da önemlisi bu şerefi taşıyabilmektir.
Miracın önemini anlatabilecek, yazabilecek o kadar çok saygın ilim ve din adamımız var ki, haddimi bilerek onların alanına girmek istemem ve sadece kendimce laf etmek isterim.
Miraç; “gösterilen bağlılığın” karşılığında bir mükâfat, tebrik ve teşekkürdür. “Oldu” demektir. Efendiler Efendisi (s.a.v.) öyle bir zaman diliminde miracı yaşamıştır ki, sadece bu hadise bile kâinatta olup biten hiçbir hareketin tesadüfî olmadığını gösterir.
O kâinatın efendisi. Kâinat varlığını O’na borçlu. O var diye kâinat yaratıldı. O var diye kâinata can verildi. O var diye kâinat dağlarla, ovalarla, ırmaklarla, denizlerle, ormanlarla, binbir çeşit hayvanat ve yine çeşit çeşit insanlarla süslendi.
Yeryüzünde “iyilik” O’nun doğumuyla olgunlaştı. Kâfirler bile “iyi” olana, “Emin” dediler. Dediler demesine de münafıklıklarının gereği yine ellerinden geleni geri koymadılar. “Emin” olanı ısrarla “yok etmek” istediler fakat “Emin” olduğunu inkâr edemediler.
Hatta “İyilik Peygamberi” kötülerin başı Ebu Cehil’in yanına 138 defa gitmiş. Her gittiğinde olumsuz cevaplarla birlikte hakaret görmüş. Buna rağmen, Efendiler Efendisi (s.a.v.) hiç yüzünü asmadan, tebessümle “Cahil”in yanından ayrılmış.
Sırf Allah rızası için yapmış bunu. Dini İslam’ın yüceliği adına yapmış. Dini İslam’ın hoşgörüsü adına yapmış. Ebu Cehil’e verilen en büyük ceza ise Efendimiz’in “Münafığın” yanından ayrılırken tebessüm edişi ve dua edişi olmuş.
Efendiler Efendisi (s.a.v.) bir gün, Mekke sokaklarında yürürken ve yanında kimse yokken, Ebu Cehil, yeğeni Peygamberimiz (s.a.v.)’in önünü keserek şöyle hitap etmiş:
“Ey kardeşim Abdullah’ın oğlu; biliyorum ki sen Hak Peygambersin. Lakin Mekke’nin kadınları, arkamdaki kalabalık ve malım mülküm, sana ve senin dinine iman etmemi engelliyor. Bencilliğimin üzerimdeki kudretini aşamıyorum.”
Allah Rasulü, ömrünün her anında, bütün zorlukları aşmasındaki en önemli dayanak noktası olan ya da sacayağı diyeceğimiz üçlü istinat merkezine müracaat etmiştir. Birincisi; “Tevekkül.” İkincisi; “Tefekkür.” Üçüncüsü; “Teşekkür ya da Şükür”dür.
Gelelim günümüze. Günümüz insanları dersem doğru olmaz, “Günümüz Müslümanları” demek daha yerinde olur. Gelelim günümüz Müslümanlarına. “Acaba ben de başta olmak üzere; ‘tevekkül, tefekkür ve teşekkür’le ne kadar meşgulüz?”
Bu soruya benim gibi din ile dünya arasında bocalayanlar ve başları sıkışınca; Allah, Peygamber, din aklına gelip, ibadete yönelenlerin cevap vermesi lazım. Peki, nasıl cevap vereceğiz? Meşgul değiliz ki. Meşgul olsak zaten amellerimizden belli olmaz mı? Geçelim.
Oysa biz, bütün hayatı boyunca, “tevekkül, tefekkür ve şükreden” bir Peygamber (s.a.v.)’in ümmetiyiz. Sadece bu özelliğimiz bile, bu üçlü sacayağına sıkı sıkıya sarılmamıza sebep olmalıdır. Bu üçünden uzaklaştığımız için musibetler yağmur gibi yağmaktadır.
Tevekkül; “Güvenmek, vekil tayin etmek, dayanmak, emin olmak, korku ve endişeden uzak kalmak” demektir.
Tefekkür; “Kâinat sarayındaki ilahi sanatları seyredip, kalbi yüce Allah’a bağlamaktır. Sanata bakıp sahibini tanımaktır. Âlemden ders almaktır.”
Teşekkür; “Dua etmek, şükretmektir. Devamını istemektir ve istemek şarttır.”

Vakit

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.