Türkiye'de son yılların en kurak yılı yaşanıyor
Tüm dünyada iklim krizi yaşandığına dikkat çeken Gıda Mühendisleri Odası Gaziantep İl Temsilcisi Onur Aydın, Türkiye’nin de krizin etkilerini yakından hissetmeye başladığını söyledi.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye genelinde eylül ve ekim ayları son 50 yılın en sıcak ayları oldu. Bu iki ayda ülke genelinde olağanüstü ve çok şiddetli kuraklık yaşandı. Birçok kentte sıcaklık rekorları kırılırken Türkiye’nin dört bir yanındaki göller kurudu. İstanbul gibi büyük illerde ise barajların doluluk oranı yüzde 25’in altına düştü.
Gıda Mühendisleri Odası Gaziantep İl Temsilcisi Onur Aydın, İLKHA muhabirine yaptığı açıklamada, içme suyu kaynaklarının oldukça azaldığına ve gidişatın iyi olmadığına dikkat çekti.
Türkiye’nin sanıldığının aksine su fakiri bir ülke olduğuna dikkat çeken Aydın, yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 8-10 bin metreküp olan ülkelerin su zengini, 2 bin metreküpten az olanların su azlığı çeken ve bin metreküpten az olanın da su fakiri ülkeler arasında kabul edildiğini belirtti.
Türkiye'nin kişi başına su tüketiminin bin 500 metreküp seviyesinde bulunduğunu belirten Aydın, bu durumun da Türkiye'nin su azlığı yaşayan ülke kategorisinde yer almasına neden olduğunu ifade etti.
Su kaynaklarının kirlenme, israf ve iklim değişikliği gibi birçok nedenle azaldığına dikkat çeken Aydın, bu azalmaya karşı etkin önlemlerin alınmadığını belirterek acil önlem alınması çağrısında bulundu.
Meteoroloji Genel Müdürlüğünün ortaya koyduğu haritada, Türkiye’nin aralık ayını “şiddetli kuraklık” riskiyle karşıladığını anımsatan Aydın, kış mevsimi olmasına rağmen şiddetli kuraklığın endişe verici olduğunu belirtti.
“Türkiye sanıldığı gibi su cenneti bir ülke değil”
Türkiye'de son yılların en kurak yılının yaşandığına dikkat çeken Aydın, “Türkiye tarihinin en kurak 3’üncü yılını 2020’nin kasım ayında yaşadık. Türkiye sanıldığı gibi su cenneti bir ülke değil, tam tersine su fakiri bir ülkedir. Yeraltı ve yerüstü su kaynakları bakımından dünya ortalaması 725 metreküp iken Türkiye'de bu rakam sadece bin 500 metreküptür. Yani neredeyse dünya ortalamasının 5 katından da daha az bir rakamda kişi başına su düşüyor. Özellikle nüfus artışının da fazla olması gelecek ile ilgili kaygılarımız daha da arttırıyor. 2030 yılında 100 milyon nüfusa ulaşacak bir Türkiye öngörülüyor. Bu durumda da kişi başına düşen rakam bin metreküp olacaktır. Bu rakam da çok ciddi su kıtlığının yaşanacağını gösteriyor.” dedi.
“İklim krizi artık kontrol edilemez, geriye dönülemez boyutlara ulaşıyor”
Bütün dünyada iklim krizinin yaşandığını belirten Aydın, “Dünya giderek ısınıyor. İklim krizi artık kontrol edilemez, geriye dönülemez boyutlara ulaşıyor. Şu anda 1,4 milyar insan iklim krizi, kıtlık ve su yetersizliği ile boğuşuyor. Bu rakamların giderek artacağını düşünüyoruz. Tüm dünya son 50 yılda yaklaşık 1,1 derece ısındı. Türkiye ve Akdeniz bu ortalamanın çok daha üstündedir. Akdeniz 1,5 derece ısındı. 2030 yılında bu rakamların 2’ye çıkmasından endişe ediliyor. Denizlerdeki bu yüksek ısı artışı, kontrol edilemez sıcaklık artışı, deniz ekosisteminde tahribata yol açacağı öngörülüyor. Bunun da gıda zincirini olumsuz etkileyeceği, özellikle deniz ürünlerinin giderek azalacağı ve fiyatlarının artacağı, insanların dengeli ve sağlıklı beslenme noktasında deniz ürünlerine kolay ulaşamayacağı gibi karşımızda bir senaryo var.” ifadelerini kullandı.
“Güneydoğu Anadolu Bölgesi yağış bakımından fakir”
Akdeniz'de sıcaklığın artmasının Akdeniz havzasında yapılan tarımı olumsuz etkileyeceğini ifade eden Aydın, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi zaten yağış bakımından fakir bölgelerden birisidir. Kuraklık ile birlikte yağış azalacak, bu bölgenin de tarımı, gıda üretimi ve gıda tedarik zinciri| olumsuz etkilenecek diye düşünüyoruz. 3 büyük ilin baraj doluluk sonuçları 34,6’dır. Yani şu an barajlarımızın yaklaşık yüzde 65’i boş. Özellikle pandemiden dolayı insanların kişisel hijyene dönük su tüketimi arttı. Fakat suyun israfında tüketimimiz önemli olmakla birlikte çok büyük bir oranda yer tutmuyor. Toplam su tüketiminde yaklaşık yüzde 70 civarında tarımsal sulama çok büyük bir alan kaplıyor. Toplam su tüketiminin yüzde 70'i tarımsal sulama, yüzde 20'si sanayi ve yüzde 10’u da evsel tüketimdir. Yüzde 70 tarımsal sulamanın da yaklaşık yüzde 80’ni, ‘salma sulama’ dediğimiz yani büyük bir kısmı yeraltı ve yerüstü suyu akıtarak yapıyor. Bu sulama şekli hem toprak zenginliği hem tarımsal verimlilik hem de su israfı bakımından büyük bir problemdir. Bizler ne kadar evlerimizde su israfına dikkat edersek edelim, tarım ve sanayi, su tüketiminin yüzde 90’nını oluşturuyor.” şeklinde konuştu.
“Toplam su tüketiminin yüzde 90'ını tarım ve sanayide kullanılıyor”
Tarım ve sanayi alanlarında tasarruf ve verimlilik kültürünün halen Türkiye için yerleşmiş bir alışkanlık haline gelmediğinin altını çizen Aydın, şunları söyledi:
“Halen bu konuda kamusal politikalar ve denetimler yeterli bir düzeyde değil. Dolayısıyla bizim gibi tüketicilerin israfa evde dikkat etmesi, az su tüketmesi tabi ki bunlar bizim bireysel olarak çevreye ve topluma karşı sorumluluğumuzdur. Fakat diğer taraftan toplam su tüketiminin yüzde 90'ı tarım ve sanayide kullanılıyor. Bu anlamda kamusal politikaların gözden geçirilmesi gerekiyor. Özellikle gıda tarım, hayvancılık ve sanayi teknolojilerinin artık özellikle su kaynaklarını daha az tüketmesine yönelik projelerin, programların ve politikaların oluşturulması lazım. Türkiye'de artık tasarruf ile ilgili bir bakanlık ya da politikalar düzeyinde olabilir, çok ciddi politikaların yapılması lazım. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin en temel problemi girdi maliyetleri ve doğal kaynakların orantısız kullanımıdır. Özellikle toplam suyun yüzde 90'nını kullanan bu tarım ve sanayi teknolojilerinin iyileştirilmesi, verimli su tüketimine dönük teşviklerin artırılması, özellikle tarım, gıda ve hayvancılıkta su israfının azaltılmasına dönük yaygın politikaların, etkin denetimlerin bakanlıklar eliyle gerçekleştirilmesi lazım.”
“Bir kilogram et için yaklaşık 15 bin litre su tüketiliyor”
“Doğal su kaynakları bizim çocuklarımıza ve torunlarımıza bırakacağımız mirastır.” diyen Aydın, “Doğal su kaynakları özel sektörün, küresel ve kapitalist rekabetin insafına bırakılmayacak kadar kritik ve önemli konular. Bu konularda Türkiye’nin ilgili organlarının çok hızlı bir şekilde özellikle su tasarrufu konusunda bir politika üretmesi lazım. Bu gidişle önümüzdeki yüzyıldan bahsetmiyoruz, bu yüzyılda içecek suyumuz kalmayacak. Bir kilogram domates için yaklaşık 184 litre su tüketiliyor. Bir kilogram et için yaklaşık 15 bin litre su tüketiliyor. Bir hamburger veya bir et dürümü yemek istediğimizde sadece bunun için yaklaşık 2,5 litre su tüketiliyor. Bu durumu çok iyi değerlendirmek lazım. Gıda, tarım, kimya ve tekstil endüstrisinde artan su kullanımını ve kullanılmış suların doğaya kontrolsüz bırakılmasını, kontamine suların doğru şekilde olmayan bertarafını ve bu atık suların tekrar arıtılıp yeniden sanayiye ve üretime kazandırılması noktasında çok ciddi işler yapmamız lazım.” diye konuştu.
Aydın, insanların kişisel su tüketiminin önemli olduğunu ancak bunun tek başına yeterli olmadığını da sözlerine ekledi.
İLKHA
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.